5 MADDEDE KAFAYI TAKMAMA SANATI (Pratik Öneriler)

Efendim merhabalar. Her şeyi kafaya mı takıyorsunuz? Aşırı derecede düşünmekten artık yorulmaya mı başladınız? Bu videoda yazar Mark Manson’ın çok satan kitabı “Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı’ndan” bazı önerileri kendi yorumlarımı da ekleyerek size ileteceğim. Toplamda 5 tane önerim olacak bu videoda. Haydi başlayalım.

Bir: Öncelikle belki de kafaya takmanın kendisine çok büyük bir problem olarak görmemek lazım.

Her birimizin bazen üzgün hissetme, bazen başarısız hissetme, bazen kaygılanma bazen bir şeyleri kafaya takma hakkımız var. Aslında kafaya takmak zihnimizin bak hayatına bir şeyler yolunda gitmiyor. Senin bunlarla ilgili bir şeyler yapman lazım demesinin bir yoludur.

Ve bazen faydalıdır ve gereklidir.

Yani kafaya takmamak için öncelikle neden kafaya takıyorum? Neden kendimi üzgün hissediyorum? Neden kendimi başarısız hissediyorum diye kendimizi kızmaya yada suçlamayı bir kenara bırakmak lazım. Tabi bizler de haksız sayılmayız. Çünkü şöyle bir baktığınız zaman günümüz modern dünyasında dört bir yandan sürekli olarak bize her zaman mutlu olmalısın. Her zaman coşkulu olmalısın, her zaman enerjik olmalısın. Her zaman güzel, bakımlı, fit ve paralı olmalısın mesajları sürekli ve sürekli her bir kanaldan bize pompalanıyor. Düşünün.

Televizyonu bir açıyoruz. Herkes çok güzel. Herkes çok yakışıklı. Herkes çok bakımlı. Herkesin altında cipler. Herkes villalarda oturuyor. Herkes holdinglerde çalışıyor ya da o holdinglerin sahibi. Öte yandan Instagram ya da Facebook gibi sosyal medya platformlarını açtığınız zaman herkesin mutluluk ve coşku içerisindeki fotoğraflarını görüyoruz. Tabii tüm bunları gördüğümüzde kendi tırnak içinde sıradan hayatlarımızı kıyasladığımızda kendimizi kötü hissetmemiz normal. Ancak buna bir son vermek gerekiyor. Elbette ki medyada gerek sosyal medyada gerek diğer medya kanallarında bize iletilen mesajlar elbette ki gerçeği yansıtmıyor.

Her birimizin zaman zaman kötü hissetme, zaman zaman başarısız hissetmeye ve başarısız olmaya hakkı var. Kafaya takmamak için sürekli mutluluk peşinde, sonsuz mutluluk peşinde koşmayı bırakmak gerekiyor. Zira böyle bir şey yok. Yani sürekli mutlu olamayız. Tıpkı sürekli mutsuz olamayacağımız gibi. Duygular doğaları gereği geçicidir. Biraz hormonlarımızla da alakalıdır. Dolayısıyla sürekli mutluluk olamayacağını kabul edip kendi duygularımla barışmaya başladığı zaman kendimi daha iyi hissetmeye başlayacaksın. Hatta Mark Manson diyor ki: Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir ve kişinin bunu kabul etmesi ve paradoksal olarak insanın kendini negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir diyor. Biraz karışık gelmiş olabilir okumayanlar için şöyle söyleyeyim. Sürekli olarak mutluluk peşinde koşmak aslında başlı başına negatif bir deneyimdir. Çünkü bunun sonucunun hüsranla biteceği bellidir. Ancak bunun olamayacağını kabul edip bir şekilde kendi duygularınla barışmaya başladığında işte bu bunun kendisi yani kendi duygularını kabul etmek ve onlarla barışmak pozitif bir deneyimdir. Sana kendimi çok daha iyi hissettirir. Yani mutsuzlukla ya da kötü hissetme ile savaşmayı bir kenara bırak, onları olduğu gibi kabul et.

Onların geçici duygular olduklarını kabul et. Bunları gerekirse analiz et. Ancak bunlarla savaşma sen duygularından daha fazlasısın.

Sadece duyguların değilsin. Bunu bir kere bilmek gerekiyor ki, Mindfulness ile çekeceğim diğer videolarda bundan bahsedeceğim. Çünkü aslında bu yani kişinin olumsuz dahi olsa kendi duygularını kabul etmesi, onlara karşı direnmemesi binlerce yıldır varolan bir felsefe. İlk olarak Zen felsefesinde bunu görüyoruz. Ayrıca kabul ve kararlılık terapisi ve başta olmak üzere çok sayıda psikoterapi de zaten bu bilginin yeri vardır. Yani Manson’ın kendi ürettiği bir şey değil.

Aslında belki de Manson diyor ki derdin ve dermanındır. Neden böyle diyor.

Çünkü her zorluk ve her travma aslında bir deneyimdir ve bunlarla başa derken kendimize doğru çıktığımız yolculukta bu yolculukta güçlenmiş ve yepyeni bir sen olarak çıkarsın. Ama bunun olabilmesi için öncelikle bu yolculuğa başlamış olman gerekir. Başlayabilmek için de travmalardan ya da zorlu yaşam deneyimlerinden ya da aşırı derecede düşünmekten kaçmayı bir kenara bırakıp bunları kabul etmek kendimizi bu yüzden suçlamak ve bunlarla baş etmeye başlamak gerekiyor. İyi de ben bu kabul etmeyi nasıl yapacağım diyorsanız eğer, o zaman kanalımdaki aşırı düşürmekten nasıl kurtulurum mindfulness tekniği videomu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Videonun sonunda da minik bir uygulamayla her gün düzenli olarak size yapabileceğiniz bir egzersiz önerim oluyor. İki: yazar kitabında cehennemden gelen geribildirim döngüsü diye bir döngüden bahsediyor. Yani bir kere bir şeye öfkelendiğimizde ya da bir şeyden dolayı kaygılanmaya başladığımızda bir süre sonra neden böyle hissediyorum? Yani neden öfkeliyim ya da neden kaygılıyım? Diye tekrar kaygılanmaya ya da öfkelenme başlıyoruz ve bu bir kısır döngü şeklinde gittikçe büyüyor.

Şöyle düşün yani öfkelendiğim için daha fazla öfkelenmeye başlıyorum kaygılandığım için daha da çok kaygılanmaya başlıyorum ve gittikçe içinde bulunduğu duygu durumu daha da yoğunlaşmaya başlıyor.

Bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu, bunu kırmanın tek yolu.

Bunu fark etmek ve bundan dolayı kendimi yine suçlanmak. Yani kabul etmek.

Örneğin herhangi bir olay olduğunda ve öfkelenme başladığında, ya da kötü hissetmeye başladığında Allah’ım neden kendimi böyle hissediyorum? Böyle hissetmemeliydim Böyle olmamalıydı diye kendimi suçlamak yerine olabilir, her insanın iyi ve kötü günleri vardır.

Bu günde böyle hissediyorum dediğinde bu döngüyü kırmaya başlıyorsun. Yani aslında birinci maddede de söylediğimiz gibi bu cehennemden gelen geri bildirim döngüsüne girmemek için yine farket ve kabul et.

Yanlız burada bir açıklama yapmak istiyorum. Kabul et demek boyun ey demek değil. Kabul et demek. Hissettiğim duygulardan dolayı kendini yargılama demek. O yüzden bu ikisi arasında çok ciddi bir fark var. Bunu belirtmek isterim. Efendim üç: yazar Manson diyor ki kafayı illa ki bir şeylere takacağız.

Buna engel olamayız. Ama öyle her şeyine takmamak lazım. Yani neyi kafaya takacağın ve neyi takmayacağın konusunda seçici olmalısın. Gerçekten buna değecek olan, gerçekten önemli olan şeyleri kafaya tak, diğerlerini ise boş ver demeyi bil diyor. Aslında bunu yapabilmek, yani önemli ve önemsiz olanı ayırt edebilmek. Özellikle kafaya takma konusunda bir bilgeliktir ve bir olgunluk gerektirir. Şöyle düşünün. Küçük bir çocukken neden mavi balonu değil de yeşil balonu aldınız diye saatlerce ağlayabilirdik.

Ancak zannediyorum bu video izleyenlerin en azından çoğu artık böyle bir mevzu için ağlamıyorlardır. Yani yaşımız ilerledikçe neyi kafaya takmanız gerektiğini, neyi boş vermemiz gerektiğini öğrenmeye başlıyoruz.

Dolayısıyla kafaya taktığın şeyleri şöyle bir bak.

Gerçekten önemli şeyler mi?

Gerçekten bu kısa hayatta, bu kısa hayatta diyorum ya da bu ölümü hayatta diyorum. Çünkü zaman zaman unutabiliyoruz ama bir gün öleceğiz hepimiz. Sen de ben de her birimiz. Dolayısıyla bu kısa ve ölümlü dünyada gerçekten kafaya takmaya değen bir şey mi? Bunu ayırt et diyor Mark Manson. Bu kafaya taktığım şeyler gerçekten senin hayatınla, hayat amacınla, değerlerini, ilgili hayatını ciddi anlamda etkileyecek şeyler mi? Yoksa hayatındaki başka bir sorunu mu yansıtıyorsun? Çünkü hayatında gerçekten de kafaya takmaya değecek anlamlı bir amacı olmayan, anlamlı bir hedefi olmayan insanlar çoğu zaman bunu duydukları öfkeyi ufak tefek olur olmaz şeylere kafayı takarak yansıtırlar. Acaba sen de böyle yapıyor olabilir misin? Bunu bir değerlendir. Mark Manson burada çok güzel bir örnek veriyor ve bize indirim kuponları biriktiren yaşlı bir teyzeden bahsediyor. Şimdi düşünün bir marketin içerisinde yaşlı bir teyze indirim kuponlarını biriktirmiş kasaya gelmiş. Bu indirim kuponlarını kasiyere uzattığın da indirim kuponu üç kuruşluk bir indirim sağlıyor. Kasiyer bunun geçersiz olduğunu söylüyor ve bunu duyar duymaz bizim yaşlı teyzemiz olay çıkartıyor ve çok ciddi bir enerji sarf ederek 3 kuruş için bağırıp çağırmaya başlıyor. Canını sıkıyor ve oradaki kasiyer kızın da canını sıkıyor.

Şimdi dışarıdan baktığınız zaman 3 kuruşluk indirim için bu kadar kavga çıkartmaya değer mi diyebilirsiniz?

Ya da bu kadını gördüğünüzde şöyle diyebilirsiniz. Neden 3 kuruş için kavga çıkartıyor ki, Manson hemen bu sorunuza cevap vereyim diyor. Muhtemelen bu teyzenin hayatında o 3 kuruşluk indirim kuponlarını toplamaktan ve onları kasadan geçirmekten daha önemli bir şey yok. Gerçekten uğruna emek harcayabilecekleri anlamlı, önemli bir hayat amaçları ya da idealleri yok böyle insanların. Büyük bir olasılıkla bu teyzemiz yalnız ve mutsuz bir teyze.

Dolayısıyla hayatımdaki bu boşluğun öfkesini böyle küçük şeyleri kafaya takarak bize yansıtıyor teyzemiz. Bunu zaman zaman bizde yapıyor olabiliriz. Demek ki hayatta gerçekten de anlamlı, uğruna çaba harcamaya değecek ideallere sahip olmak, bir hayat amacı bulmak, kendi değerlerini bilmek ve bu değerler yolunda ilerlemek bizi ufak tefek şeyleri kafaya takmaktan koruyor. Peki ama bunu nasıl yapacağız? Yani hayatta ben ne istiyorum? Beni ne mutlu eder? Benim hayat amacım ne olmalı? Gibi soruların cevabını nasıl bulabiliriz? Bunun için yine yardımınıza koşuyoruz ve kanalındaki kendimi geliştirme dersleri oynatma sistemdeki hedefler nasıl belirlenmeli, değerler neler? Bunlarla ilgili videomu izlemenizi öneriyorum. Manson ayrıca ölüm var hatırla diyor. Tabii bunu böyle söylemiyor ama ana fikri buna geliyor.

Düşünsenize bir gün öleceğimizi bildiğimiz halde hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyoruz.

Zaten bunu bile bile yaşamanın tek yolu da bunu unutmaktır ya da unutmaya çalışmaktır.

Ancak senin sağlığından, senin hayatından daha önemli olmayan, senin huzurundan daha önemli olmayan şeyleri kafaya takmaya başladığında bence bu gerçeği hatırlasan gerçekten de iyi olur.

Çünkü evet gerçekten de ölüm var ve hepimiz bir öleceğiz. Biliyorum bunu duymak hoş değil. Ama sen de ben de hepimiz bir gün öleceğiz. Dolayısıyla şu an kafaya taktığı şeyin ucunda ölüm var mı? Kendine sor amannnn ucunda ölüm yok ya. Benim çok sevdiğim ve hayat kurtarıcı sözlerimden bir tanesidir. Geldik beşinci maddeye. Özellikle incir çekirdeğini doldurmayacak ufacık mevzuları kafaya takarız ya bütün bir günü kendimizi harap ederiz. Hatta bazen birkaç günü kendimize zehir edebiliriz ve çevremizdekilere de ailemizi de bunu yansıtırız. İşte bu incir çekirdeğini doldurmayacak, sonradan üzüldüğümüz için pişman olduğunuz konuları kafaya takmamanızı sağlayacak güzel bir yöntem. Normalde bu konuları kafaya taktıktan

sonra bazen saatler, bazen günler, bazen aylar hatta bazen yıllar sonra diyoruz ki ya ben niye bu kadar kafaya takmış ya yazık. Yani boşuna kendimi üzmüşüm diyoruz. Yani bu farkındalık sonradan oluşuyor çoğu zaman.

Ancak benim size söyleyeceğim bu yöntemle farkındalığı anında yaşayacaksınız. Böylelikle üzülerek, kafaya takarak vakit kaybetmeyeceksiniz. Peki nedir bu yöntem? Şimdi bunu ben Richard Carlson’ın Ufak Şeyleri Dert Etmeyin kitabında okumuştum ve çok hoşuma gitmişti. Ve gerçekten de iş hayatında oldukça fazla etkisini gördüm.

Beni öfkelendiren, beni üzen ya da bu şekilde kafaya takmama sebep olan bir şey olduğunda Richard Carlson’ın kitabında okuduğum bir söze şöyle bir bakıyordum ve ondan sonra çok büyük olasılıkla çoğu zaman üzülmeye ya da öfkelenmeyi bırakıyordum. Peki ama nedir bu hayat kurtarıcı söz? Aslında bir söz değil, farkındalık yaratan bir soru. Bu soru diyor ki öyle canını sıkan, seni öfkelendiren, seni kaygılandıran ya da seni üzen bir şeye kafanı takmaya başladığı zaman kendine sor. Bir yıl sonra bunun bir önemi olacak mı? Yani bir yıl sonra da bu mevzuya yine kafayı takacak mısın?

Ya da bu kadar üzülecek misin? Bu kadar kaygılanacak mısın? Özellikle böyle bir takım insanların kullandıkları kelimeler, söyledikleri sözler onlarda bu çok geçerli bir tekniktir. İşte bu soruyu kendimize sorduğumuz zaman çoğu zaman bir yıl sonra bunun bir önemi olacak mı? Yooo. Çoğu zaman cevap hayırdır. Yoo diyorsan o zaman neden vakit kaybediyorsun? Şimdiden boşver. Madem bir yıl sonra bunu boş vereceksin. Şimdiden boşver, kafan rahat etsin. Evet aslında bir şeyleri kafaya takmamak ya da kafaya neyi takacağın konusunda seçici olmak temiz bir kafa gerektiriyor. İşte temiz kafa için de öncelikle kafamda halihazırda var olan kirleri, yani düşünce hatalarını, negatif düşünce kalıplarını ya da bende sıkıntı yaratan bazı zihinsel durumları tespit etmek ve ardından da daha verimli bir zihin için çalışmak, egzersiz yapmak gerekiyor.

Peki ama nasıl yapacağız bunları?

Eee kanalımda var, bunları anlatıyorum, özellikle düşünce hataları videomu izlemenizi öneririm. Bu videodan sonra ardından olumlu düşünmek ama nasıl?

Yine önereceğim videolarımdan bir diğeri. Ve tabii ki Ruminasyon nedir? Konusunda yine ruminasyon da gerçekten yine aşırı düşünmek ve her şeyi kafaya takmakla ilgili bir durumdur. Bu videoları izleyebilirsiniz. Ve bu videolarda bakın sadece tespitte bulunma, tespitte bulunmanın yanı sıra sizi çok geçerli etkili bilimsel öneriler de veriyorum. O yüzden videolarıma bir göz atın derim kanaldaki. Eğer bu tarz konular ilginizi çekiyorsa, kişisel gelişim ile ilgili videolar daha pozitif düşünebilmek, stresle baş edebilmek gibi konular sizin için önemliyse kanalıma abone olun. Aynı zamanda oradaki zile tıklayıp tüm bildirimleri açarsanız, yeni videolar yüklendiğinde haberiniz olmuş olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir