SEYFETTİN IŞIK’IN İLHAM VEREN BAŞARI HİKAYESİ
Pek çoğumuz hedeflerimize ulaşamadığımız da birtakım dışsal faktörlerin, kaderin, şansın ya da belki birilerinin bizi engellediğini söyleriz ve bu şekilde kendimizi rahatlatır. Oysa bazılarımız her türlü engele rağmen ve olumsuz dışsal koşullara rağmen hedeflerine doğru kararlılıkla ilerler. İşte bu hafta sizlerle asıl engellerin dışımızda değil içimizde olduğunu bize kanıtlayan Seyfettin Işık’ın kendini engelletmeme hikayesini sizlerle paylaşacağım. Yazar Mümin Sekman’ın sizlere şiddetle tavsiye edeceğim ve çok beğendiğim İnsan İsterse Azmin Zaferi hikayeleri kitap setindeki çok sayıda ilham verici hikayeden bir tanesi Seyfettin’in Hikayesi. Yıl 1978. Kayseri’de çatısı kerpiç bir köy evinde dünyaya gelir Seyfettin.
Dört kız çocuğunun ardından erkek çocuğu isteyen aile, Seyfettin’in gelişiyle çok mutlu olur. Ancak 9 ay sonra bu mutluluk gölgelenecektir. Sebebini bilmedikleri ateşli bir hastalığa yakalanır Seyfettin. 9 ay önce açan çiçek solmaya yüz tutmuştur. Hafta sonu olduğu için doktor bulamayız diyerek onu doktora götüremediler ve ateş düşürücü ilaçlarla onu iyileştirmeye çalıştılar. Ancak Seyfettin gittikçe kötüye doğru gidiyordu. Belki de pazartesi gününe bile çıkamayacaktı. Bir süre sonra vücut ısısı normalin altına düşmeye başlayan Seyfettin’in hayatından ailesi gittikçe ümidini kesmeye başlamıştı. Ama Seyfeddin inat etti. Pazartesi oldu ve Seyfeddin yaşamaya devam etti. Hemen doktora götürdüler. Doktor çocuk felci teşhisi koymuştu ve artık çok geçti. Seyfettin sakat kalacak ve 7 yaşına kadar konuşamayacaktı. 1986 yılında Adana’ya taşındılar ve Seyfettin ilkokula başladı. Konuşması yok denecek kadar kötüydü. Sadece mırıldanıyordu ve kimse ne dediğini anlamıyordu. Bu arada yürüyemediği için okula ablasının ya da annesinin sırtında gidip geliyordu. Bu şekilde Seyfettin İlkokulu başarılı bir şekilde bitirdi.
İlkokulu bitirdikten sonra hem maddi sebeplerden.
Hem de kim bilir belki de çok ümidi olmadığından babası onun okula devam etmesini istemedi. Ancak Seyfettin okumak istiyordu ve ne acı ki bunu dile getiriyordu. Çünkü konuşamıyordu. Geceleri ağlaya ağlaya uykuya dalıyordu Seyfettin o zamanlar. Ancak yine de vazgeçmedi. Hedefine doğru yürüyecekti. Ne yapabilirim diye düşündü, taşındı ve sonunda kendince bir çözüm buldu. İstediklerini küçük kağıtlara yazacak ve evde babasının görebildiği yerlere yapıştıracaktı. Yazdıkları kaybolunca yeniden ısrarla yazıp asıyordu. Asıyordu ama babası cevap vermiyordu. Tam bir yıl boyunca bunu yaptı ama sonuç alamadı.
Sonunda onun ısrarlarını gören annesi ve kız kardeşleri buna kayıtsız kalamadı ve pamuk tarlalarında işçi olarak çalışan anne ve kız kardeşler Seyfettin’in okul masraflarını ortaklaşa üstlenmeye karar verdiler ve Seyfettin’in Orta Okula yazdırdılar. Seyfettin başarmıştı. Artık okuldaydı ve hedefine ulaşmıştı. Orta ikinci sınıfa başarı ile geçen Seyfettin’i bir gün babası yanına çağırır ve kötü haberi verir.
Oğlum artık ev yaptırıyoruz ve bütün kazancımızı eve yatırıyoruz. Dolayısıyla annen artık sana yardımcı olamayacak. Sen de eğer okumak istiyorsan kendi başının çaresine bakmalısın der. Seyfettin önünde artık iki seçenek vardı. Ya okulu bırakıp her türlü ihtiyacı için başkalarına muhtaç olacaktı ya da okula devam edip hedeflerinin peşinden koşup istediklerine sahip olan, sevilen, saygı duyulan, başarılı Seyfettin olacaktı.
Seyfettin pes etmek için her türlü somut nedene sahip olmasına rağmen vazgeçmedi.
Hayallerinin peşinden gitmeye karar verdi. Hayatta kurban rolü oynamadı. Okuyamadım. Durumum yoktu demedi ve hayatının iplerini eline alıp hedeflerine doğru kararlılıkla yürümeye başladı.
Bunu yapabilmesindeki en büyük etken Seyfettin’in çözüm odaklı bir yapıya sahip olmasıydı.
Engellerle karşılaştığı zaman sorunların içerisinde Allah’ım neden bunlar benim başıma geliyor diye savrulmak yerine bunu nasıl çözebilirime odaklanıyordu.
Okul konusunda da yine böyle oldu. Okula devam edebilmesi için para bulması gerekiyordu. Para bulması için de bir işi olması gerekiyordu. Tamam o zaman ben de çalışırım dedi ve aldı koltuk değnekleri kolunun altına. Adana’nın elli derece sıcağında yollara düşmeye karar verdi.
Ancak nasıl iş istenir? Nereden iş bulunur? Hiçbir fikri yoktu. Üstelik konuşması biraz düzelmiş olmasına rağmen yine de bozuktu. Hatta hayatı boyunca çarşıya dahi inmemişti. Kararını vermişti. Otobüse bindi, şehre indi ve indiği caddedeki bütün işyerlerine tek tek girip okumak için işe ihtiyacım var, iş istiyorum diyecekti. Böyle de yaptı. Kimisi tersledi onu, kimisi tepkisiz kaldı, kimisi ise dilenci zannetti. Ancak o yine de vazgeçmedi. Kimi zaman iş ararken koltukların altı deneklerden yara oluyordu ama yine de pes etmedi. Birkaç başarısız iş deneyiminin ardından yolu Sakatlar Derneği’ne düştü.
Çalışmak istiyorsan bu gazeteleri sat dediler dernekten ve Seyfeddin gazeteleri eline alıp satmak için yola düştü. Gazete, satışı yapabilmek için söylemesi gereken cümleleri kendi kendine çalıştı ve her gün her geçen gün biraz daha kendini geliştirerek satış yapmaya başladı. Bir ay içerisinde derneğin en çok gazete satan elemanı oldu.
Seyfettin tabii ki okumak için gerekli parayı kazandı ve okuluna devam edebildi. Öğleden önce okuluna gidiyor, öğleden sonra çalışıyordu. Hava kararıp iş yerleri kapanınca ya kadar her gün çalışıyordu. Bir süre sonra gazete kapandı ve dernek üyeleri tarafından bir tiyatro gurubu kuruldu. Seyfettin çalışmak zorundaydı ve o da bu grubun içerisindeydi. Ancak Seyfettin’in konuşmasını geliştirmesi gerekiyordu. İnsanlarla sohbet edemiyordu. Cümleleri doğru şekilde kuramıyordu ve telaffuz da zorlanıyordu.
Bunu düzeltmek için yardım istediği kişilerin hepsi ona sesli sesli kitap okumasını önerdi ve Seyfettin aldı kitapları önüne her bir kelimeyi sesli sesli adeta bir radyo spikeriymiş gibi okumaya başladı. Bir yılda bu şekilde 40 tane kitap okudu ve bir süre sonra bir kitap kurdu oldu. Seyfettin konuşmasını geliştirmişti. Bu arada liseye devam ediyordu. Ve tabii ki çalışmaya da artık ekonomik özgürlüğünü eline almıştı. Öyle ki 90’lı yıllarda okulda sadece iki kişide cep telefonu vardı. Bir tanesi okulun müdürüydü, diğeri ise Topal Seyfettin. Lise sonda Seyfettin ilk arabasını aldı. Engelli tertibatı olmayan bir arabayı debriyajına kaynak yaptırarak tek ayağıyla kullanmaya başladı. Dışarıdan arabanın geldiğini ve seri bir şekilde park edildiğini gören fakat arabanın içerisinden koltuk değnekleriyle bir adamın çıktığını gören kişiler oldukça şaşırmış bir şekilde tepki veriyorlardı. Bu şaşkın tepkileri görmek Seyfettin’i gururlandırıyordu. Seyfettin şu anda Peksem, Pozitif Engelsizler Kültür Sanat Merkezi’nin kurucusu ve tiyatro ekibi ile beraber tüm Türkiye’yi gezip oyunlar sergiliyorlar. Seyfettin evlendi ve çocuğu da var. Oldukça mutlu bir hayatı var ve bir zamanlar konuşamayan, konuşmakta zorlanan o Seyfettin bugün başarılı profesyonel bir konuşmacı. Seyfettin çok geçerli nedenleri olmasına rağmen bahanelere sığınmadığı, engelleri bir bir aştı ve hedeflerine ulaştı. Umarım onun hikayesi bana olduğu gibi sizlere de bir ilham kaynağı olur ve harekete geçmenizi destek verir.
Bu tür ilham veren başka hikayeleri de duymak istiyorsanız lütfen yorumlara yazın. Çünkü ben aslında böyle bir oynatma listesi oluşturmayı düşünüyorum. Yerli ve yabancı ilham verici zor koşullardan çıkmış ve başarıya ulaşmış insanların hikayelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer siz de istiyorsanız lütfen yorumlarda bunu belirtin.
Kanala abone olmayı unutmayın ve haftaya kadar kendinize iyi bakın.
Kişisel gelişim hilayelerinin tam bir safsata olduğunu söyleyenler okusunlar bunu mutlaka.