Yeni Başlayanlar İçin Üzüntü Rehberi

Aksine duyguları olan bir canlı olduğunuzu gösterir. Üzüntü duygusuna genellikle şu hisler eşlik eder. Özellikle kalbin etrafında böyle göğüs bölgesinde bir baskı, bir ağırlık, bir ağlama isteği. Hüzün genel olarak enerjide bir düşme, bir çökkünlük duygusu. Tabii çökkünlük demişken, üzüntü ile depresyonu da birbirinden ayırt etmek gerekir. Çünkü bu ikisi için başvuracağımız baş etme stratejileri birbirinden oldukça farklı. Depresyon nedir ve üzüntüden nasıl ayrılır merak ediyorsanız şu videoya bakabilirsiniz. Linkini başa sabitlediğim yoruma da ekleyeceğim. Üzüntü bazen başka duygularla karışabilir ya da onlara eşlik edebilir.

Örneğin içten içe aslında utanç ya da hüzün hisseden bir kişi buna tahammül edemediği, bununla nasıl baş edeceğini bilemediği için bu duyguya karşı bir savunma stratejisi olarak öfke duygusu geliştirebilir. Kim bilir belki de yetiştiği toplumda hüznü göstermesi ayıplanıyordu. Ancak öfke tepkileri verdiğinde bu hoş görülüyordu. İkinci adımımız duygu ile kendimizi ayrıştırmak. Bunu önceki videolarında da pek çok kez anlattım ama ilk kez izleyenler için yine bir özet geçelim. Duyguyu fark etmek ve onu hissetmeye izin vermek ile duygunun seline kapılıp boğulmak. Yani aslında o duyguya yapışıp kalmak birbirinden farklı şeyler. Aslında bunu yapabilmek için öncelikle şu ayrıma varmak gerekiyor. Bir ben varım, bir de duygularım var ve bu ikisi aslında birbirinden ayrı şeyler. Birbiriyle yapışık ya da bir bütün değil. 1. Gözlemleyen ben varım. Yani o duyguyu fark eden, onu gözlemleyen, dışarıdan bir göz olarak gözlemleyen ben. Bir de o duygunun seline kapılıp giden, boğulan ben. İşte üzüntü rehberinde ilk olarak öğrenmemiz gereken şey gözlemleyen benliğe geçmek. Duygular gelir gider, onlar geçicidir, ben ise onlara yapışıp gitmediğim sürece her zaman buradayım ve sabitim. Bu şekilde kendimi duygularımdan ayrıştırabildiğimde, yani kendi duygularıma, düşüncelerime, duyumlarıma fiziksel hislerime dışarıdan objektif bir göz olarak bakabildiğimde üzüntü duygusunu kabul etmek ve onunla birlikte oturabilmek daha kolay olacak. Tabi bunu yapabilmek. Yani bilişsel ayrışma dediğimiz bu sürece girebilmek için bazı teknikleri uygulamak gerekiyor ki mindfulness bu konuda çok iyidir başlangıç olarak Mindfulness nedir, nasıl uygulanır? Merak edenler için konuyla ilgili ayrıntılı videolarımın linkini de yine en başa sabitledim yorumda bulabilirsiniz.

Efendim geldik üçüncü adımımıza. Üzüntünün dünyanın sonu olmadığı. Çoğunlukla zararsız ve geçici olduğu ve bizim aslında bu duyguyla baş edebilecek kadar dayanıklı olabileceğimiz gerçeğini kabul ettiysek, sıra geldi bir parça üzülmeye. Merak etmeyin, bir parça üzülmekle ölmeyiz. Buna iznimiz var. Bunun için ister hüzünlü bir film açın ister hüzünlü bir şarkı ya da belki de üzüldüğünüz son dönemde bir konuyu hatırlayın. Her ne yaparsanız yapın bunu yaparken öncelikle küçük dozlarla başlayın. Yani dayanabileceğini siz dozlarla başlayın ve yavaş yavaş dozu arttırın. Ve seçtiğiniz aktivite sizi çok fazla tetikleyecek bir aktivite olmasın başlangıç olarak. Bunu yaparken yani üzülürken yine o bahsettiğimiz gözlemleyen benlik konumuna gelin. Sahneden çıkın ve dışarıdan kendinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi, bedensel duyumlarını, hızı, hislerinizi yargılamadan ve şefkatle izleyin. Üzüntüyü de onu hissettiğiniz an, bedeninizde meydana gelen değişimleri de, onu hissettiğiniz an, içinizde oluşan belki kaçma dürtüsünü de fark edin ve bu dürtüleri, duyguları, düşünceleri, hisleri yorumlamayın yargılamayın. Sadece ve sadece şefkatle izleyin. Neden böyle oldu? Ya hep böyle olursa gibi. Nedenini sonucunu çok fazla kurcalamayın. Bunun sonrasında ya böyle şeyler olursa gibi senaryolar yazmayın. Senaryoları bir kenara bırakın. Sadece duyguya odaklanın, onu hissedin ve akıp gitmesini, gelip geçmesini seyredin. Bu sırada fark ettiğiniz şeyleri, duygularınızı, düşüncelerinizi isterseniz kağıda dökebilirsiniz. Bakın burada öz şefkat kısmı çok önemli. Örneğin diyelim ki üzülürken birdenbire ağlamaya başladınız. Gerçekten kendinizi tutamadınız ve ağlıyorsunuz. Olabilir, ağlayın, kendinizi yerlere atın, canınız ne istiyorsa onu yapın.

Bunu yaparken o sırada zihninize şöyle düşünceler gelirse ya şu halime bak, ne kadar da acınası bir durumdayım. Zavallı ben vesaire gibi o anki durumunuzu, hislerinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi yargılayan bir ifade zihninize geldiğinde buna izin vermeyin. Çünkü bu aslında yine o duyguya yapışmak demek. Yani o duyguyla bütünleşmek, bir olmak demek. Biz duygu değiliz, biz duygudan ayrı bir şeyiz. Biz duygularımızdan ibaret değiliz. Daha fazlasıyız. Ve onları dışarıdan sakince seyredebiliriz. Dolayısıyla bunu yaptığınızı fark ettiğiniz an tekrar gözlemleyen, objektif olarak ve sakince gözlemleyen benlik konumuna gelmeye çalışın. Özetle, duyguyu hissederken dışarıdan yargısız bir gözle ve öz şefkatle kendinizi gözlemleyin. Ve dördüncü aşamamız. Kendinizi ödüllendirin ve tebrik edin. Üzülme seansımızın ardından duygudan kaçmak, onu bastırmak, onu reddetmek yerine onunla yüzleşmeyi ve onunla beraber oturabilmeyi tercih ettiğiniz için lütfen kendinizi tebrik edin. Bu gerçek cesaret çünkü. Bunun ardından size iyi gelebilecek, iyi hissettirebilecek bazı aktivitelerle de kendinizi ödüllendirebilirsiniz. Bakın kaçmak yerine, yani o duygudan ister bu üzüntü olsun, ister kaygı olsun, ister suçluluk, utanç neyse o kaçtığınız duygu, bu duygudan kaçmak yerine onunla bu şekilde yüzleştiğimizde onunla beraber oturabildiğimiz de bu deneyimi yaşadığımızda aslında kendimizi bu şekilde küçük küçük maruz bırakarak bu duyguya dayanıklılığı kendimize öğretiyoruz. Ve beynimiz bu deneyimlerle şunu öğreniyor, şunu söylüyor bize AA demek ki üzüldüğüm zaman da buna dayanabiliyorum. Demek ki üzülsem de devam edebiliyorum. Demek ki üzüntü aslında o kadar da korkunç bir duygu değil.

Ve demek ki aslında ben düşündüğüm kadar dayanıksız değilim. Ben babamı kaybettikten sonra uzunca bir süre cenazelere gidemedim. Taziye evlerine gidemedim, Yakınını kaybeden kişilerle konuşamadım. Bunlar olduğunda çok ciddi biçimde tetikleniyordum ve bu halim beni korkutuyordu. Ya daha beter olursam diyordum. Aradan makul bir süre geçtikten sonra mecburen bazı cenazelere, taziye evlerine gitmek zorunda kaldım. Ve aslında ilk deneyimimden sonra şunu gördüm. Aa! Düşündüğüm kadar korkunç olmadı. İlk etapta biraz zorlansam bile aslında sonrasında korktuğum gibi olmadığını gördüm. Ve tabii ben bunu deneyimledikçe bu konudaki öz güvenim daha da arttı. Bunu bir kas gibi düşünün. Yani biz bir şekilde bu kası yavaş yavaş zorladıkça onun dayanıklılığı artmaya başlıyor. Aslında biz bu duygulara izin verip onlarla birlikte oturdukça onlarla baş edebilme gücümüzü artacak. Yani bir anlamda aslında kabımız büyüyecek. Tabii bunun için ilk etapta küçük dozlarda başlamak önemli. Yani birdenbire kendimizi gerçekten çok zorlayacak bir deneyimin içerisinde olmayalım. Yavaş yavaş ilerleyelim. Sevgili dostlar, videolarımızı biliyorsunuz. Ufak bir yaz tatili arası vermiştik. Bu süreçte tatilde okuduğum bir yazıdan esinlendim bu videoyu hazırlarken. Amanda Dodson’ın bir yazısı bu. Yazıyı merak edenler için linki burada. Duyguları fark edebilmek, onlarla baş edebilmek, kendimizi daha yakından tanıyabilmek, kişisel gelişimimizi geliştirebilmek eğer ilgi alanınız içerisindeyse doğru kanaldasınız. Bu kanalda her hafta bu konularla ilgili yepyeni videolar paylaşıyoruz. Eğer bu videolardan haberdar olabilmek istiyorsanız lütfen kanala abone olmayı ve ardından da bildirim zillerini açmayı unutmayın.

1- MINDFULNESS EGZERSİZİ 1-: https://youtu.be/4r0FjSEtCGA

2- MINDFULNESS EGZERSİZİ 2-: https://youtu.be/i3mwJH7Gt3c

3- DEPRESYON NEDİR? BELİRTİLERİ: https://youtu.be/CU_n0CV7p9E

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir