ANKSİYETENİZ İLE KÖPEĞİNİZİN 3 ORTAK YÖNÜ /KAYGIDAN KAYGILANMAMAK İÇİN BİLMENİZ GEREKENLER

Kaygı seviyemiz bazen öylesine yükselir ki, bedensel belirtilerimizde buna eşlik etmeye başlar. Örneğin kalbimiz hızlanabilir, elimiz ayağımız titreyebilir. Kendimizi ortama ve kendi bedenimize yabancılaşmış hissedebiliriz. Adeta bir düşün içinde gibiyizdir. Ya da bir rüyanın ya da bir filmin. Ya da panik atak yaşayabiliriz. Bu o kadar zorlayıcı bir deneyimdir ki özellikle bunu ilk kez yaşayanlar çok büyük bir dehşete kapılırlar ve sonrasında ya tekrar aynı şeyi yaşarsam kaygısı yaşamaya başlarlar. Çünkü artık kaygı bizim gözümüzde çok tehlikeli, çok kontrol edilemeyen korkunç bir canavar olarak algılanmaya başlar. Sonrasında tekrar aynı durumu yaşamaktan o kadar çok korkarız ki yaşantımızı kısıtlamaya başlarız bu durumdan kaçarak. Örneğin dışarıya çıkmayabiliriz ya da tek başına dışarı çıkmayabiliriz. Kimimiz otobüs ya da metro gibi araçlara binemeyebilir tek başına. Yani bazı ortamlardan, bazı aktivitelerden kaçınmaya başlarız. Aslında tüm bu kaçınma çabalarımız ne yazık ki o gözümüzde canavarlaştırdığımız kaygı duygusunun ve onun üzerimizdeki etkisinin yaşamımızdaki etkisinin daha da büyümesine yol açar. Yaşama devam etmek yerine kaldığımız yerden her bir kaçınma çabamız da aslında beynimize şunu öğretiriz. “Ya bu kadar çok kaçtığımız göre demek ki bu gerçekten de çok tehlikeli ve kaçınılması gereken canavar gibi bir şey.” Yani her kaçınma çabamızda beynimiz buna biraz daha ikna olur ve bu bilgi biraz daha pekişir. Peki o zaman ne yapacağız? İlk olarak işe kaygı ile ilgili algımızı değiştirerek başlayacağız. Yani onu gözümüzde korkunç ve kaçınılması gereken, kontrol edilemeyen bir canavar gibi görmektense, onun sıradan, zararsız ve çoğu zaman geçici bir duygu olduğu algısını yerleştirmeye çalışacağız.

Geçenlerde Psychology Today dergisini karıştırırken Dr. Friedemann Schaub’un  bir yazısına denk geldim. Bu yazıda kaygı ile sevimli dostlarımız köpeklerimiz arasındaki ortak noktalardan bahsediyordu. Aslında bu ortak noktalar kaygı ile ilgili algımızı değiştirmemizi, onu korkunç bir canavar konumundan, sevimli, küçük ve canayakın bir köpek yavrusu konumuna getirmemize yardımcı olabilir. Peki nedir bu ortak noktalar ve bunlar algımızı değiştirmemize nasıl yardımcı olabilir? Gelin bunlara bakalım. İlk ortak noktamız, kaygımız da küçük köpek dostlarımızın da aslında en temel amacı bizi korumak. Köpeğiniz havladığında ya da hırlandığında zaman zaman bu size sinir bozucu ya da korkutucu gedebilse de temelde amacı size zarar vermek değil, iyi olduğunuzdan emin olmaktır. Aslında aynı şey kaygı için de geçerli. Kaygı, anksiyete, endişe adına her ne diyorsanız sizi rahatsız eden bu duygu aslında en temelde sizi korumak, yaşamınızın devamını sağlamak için var. Korku ya da kaygı gibi duygular olmasaydı, bundan yüz binlerce yıl önce doğada yaşayan atalarımız gereksiz risklere girebilirdi ve belki de insan türü bugün dünyadan silinmiş olurdu. Bu duygu gerekli bir duygu olduğu için amacımız bu duygudan tamamen kurtulmak, onu yok etmek değil, aksine onu değerlendirme biçimimizi değiştirmek. O yüzden ilk maddemiz, kaygının aslında bir dost olduğu ve amacının bizi korumak olduğunu kabul etmek. Ve ikinci ortak noktası köpeklerimizle kaygımızın her ikisi de sıklıkla yanlış alarmlara neden olur.

Köpeği olanlar bilirler, özellikle küçük türlerde biraz daha yoğun olarak görebiliyorsunuz. Ne zaman kapının önünden birisi geçse ya da birisi gelip bir şey bıraksa ya da belki kapıyı çalsa yoğun bir şekilde havlamaya ve kıyameti koparmaya başlarlar. Oysa ortada gerçekten bir tehlike yoktur. Sadece birileri kapını önünden gelip geçmiştir. Yoğun kaygı ve panik ataklarımızın aslında vücudun yanlış bir alarmı olduğunu, hatalı algımız sebebiyle vücudumuzun aslında ortada gerçek bir hayati tehdit yokken bu durumu ölümcül bir tehdit olarak algıladığını ve buna uygun tepkileri verdiğini çoğumuz duymuşuzdur. Yani ortada yaşamsal bir tehdit yoktur. Ancak biz sanki ölümle burun burunaymış gibi tepkiler vermeye başlarız. Yine kaygılı, endişeli insanların en büyük sıkıntılarından bir tanesi. Ya olursa düşünceleridir. Yani bir şekilde felaketleştirme ya da olasılığı abartma eğilimine gireriz. Zihnimizde olası en kötü felaket senaryolarını oluşturur ve ardından da bunları sanki gerçekten yaşıyormuşuz gibi gerilmeye, strese girmeye başlarız ve bütün gün gergin ve stresli geçer. İşin kötü yanı, biz strese girdikçe gergin oldukça felaket senaryosu yazma ihtimalimiz de artar. Çünkü sinir sistemimiz alarm modundadır ve beynimiz olası tüm tehditleri hesaplamaya çalışır ve bu da çevreden gelen uyaranlara karşı daha hassas olmamızı beraberinde getirir. Özetle panik atak ya da yoğun kaygı anında tıpkı ortada hiçbir şey yokken havlamaya başlayan köpeğiniz gibi bedeniniz de yanlış alarm veriyor, bunu bilin. Kalbiniz hızlı çarpabilir, hatta görüşünüz bile değişebilir, başınız dönebilir, dengeniz sarsılabilir.

Fakat merak etmeyin ölmeyeceksiniz. Delirmeyeceksiniz ya da kontrolü kaybetmeyeceksiniz. Hisler geçicidir, bunu unutmayın o sırada. Şu anda kendinizi berbat hissediyor olabilirsiniz. Ancak bu hep böyle sürmeyecek, bir süre sonra bitecek. Yaşadığımız hislere, hem bedensel duyumlara, hem kafamızdan geçen düşüncelere, hem yaşadığımız duygulara anlam yüklemeyi bırakıp, bunlarla ilgili senaryolar yazmayı bırakıp sadece gelişini ve geçişini izlemeyi öğrendiğimizde zaten bir süre sonra bu duygular yavaş yavaş solup gidecekler. Ve üçüncü ortak nokta. Her ikisi de aslında en yakın arkadaşlarınız olabilir. Kaygı ve panik atak, sorunlarım benim kendi içsel yolculuğundaki en önemli mihenk taşlarıdır. Belki bu kanalın yeni izleyicisiyseniz bilmiyor olabilirsiniz. Evet, ben de bir dönem ciddi anlamda kaygı ve panik atak sorunlarıyla baş ettim ve bununla ilgili yöntemleri bizzat uygulayarak, deneyimleyerek öğrendim. Aslında bu sorunlar bir şekilde hep dışarıda olan, dış dünyada olan odağımı kendi içsel dünyama çevirmeye yardımcı oldu. Bunlar sayesinde kendime doğru bir yolculuğa çıktım. Kendi düşünce yapımı bilincimi, bilinç dışımı gözlemlemeye başladım. Tüm bunlar gerçek benliğimle tanışmam, barışmam ve olgunlaşma için bana oldukça yardımcı oldu. Yani aslında bir bakıma derdim, dermanım oldu. Kaygı, panik atak, endişe, depresyon, takıntılar vesaire. Bu gibi psikolojik sıkıntılarla uğraşıyorsanız, bunlarla baş etmenin yollarını öğrenmek istiyorsanız ya da kendinizi daha yakından tanıyabilmek istiyorsanız bu kanalda bu konularla ilgili her hafta yeni videolar yüklüyoruz. Bu videolardan haberdar olabilmek için kanala abone olmayı ve bildirim zillerini açmayı unutmayın lütfen.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir