PSİKOLOJİK SIKINTILARI FARK ETMEK VE BAŞ EDEBİLMEK İÇİN NEVROTİK DÖNGÜLERE SON VER
Bugün size yaşadığımız pek çok psikolojik sıkıntının kökeninde merkezinde yer alan nevrotik döngülerden bahsedeceğim. Yine çok çok önemli ve yüzleşmesi zor bir konu. Bu yüzden bu videoyu dinlerken olabildiğince dikkatli ve olabildiğince savunma kalkanlarımızı, hayata dair, kendimize dair yargılarımızı olabildiğince aşağıya doğru indirerek dinlemenizi öneriyorum. Kendinizi çok kaygılı ya da ne bileyim çok depresif hissedip sonra da yaşadığınız bu duygulardan, bu durumdan korkup adeta kendinizden korkup böyle hissettiğiniz için kendinizi yargıladığınız, kendinizi eleştirdiğiniz tüm bu zorlayıcı duygular yetmezmiş gibi bir de yargılayıcı iç sesinizle uğraştığınız oldu mu hiç? Bu gibi durumlarda kendimizi adeta bir kapana sıkışmış gibi hissederiz. İşte bu gibi durumlar çoğu psikolojik sıkıntının merkezinde yer alan nevrotik döngülere yol açıyor. Peki nedir bu nevrotik döngüler? Nasıl fark ederiz bunları kendimizde? Bugün bunlardan bahsedeceğiz. Bunları fark etmek dahi belirli oranda sizde rahatlamaya yol açacak ve sonrası için yani çözüm için sizi daha da güçlendirecek. Nevrotik kısır döngü adeta yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibidir. Döngü öncelikle bizi zorlayıcı bir durumla başlar. Bu zorlayıcı durum tabii kişiden kişiye göre değişebilir. Yani bir kişi için bu durum hiç de zorlayıcı olmayabilecekken bizim için zorlayıcı olabilir. Örneğin diyelim ki eşinizi karşı cinsten bir arkadaşıyla mesajlaşırken gördünüz. Zorlayıcı durum bu olsun. Aslında Eşiniz sizi çok seviyor. Gayet mutlusunuz. Gayet sadık bir insan. Fakat yine de bu durumun ardından elinizde olmadan bazı düşünceler zihninizde doluşmaya başlar. Örneğin artık beni sevmiyor, beni aldatıyor, beni terk edecek. Şimdi bu düşünceleri elinizde olmadan zihninizi üşüşür ve bu düşüncelerin etkisiyle korku, kaygı ve kıskançlık duyguları tüm bedeninizi kaplamaya başlar. Ve bir süre sonra bu duygular bize bu kadar kabul edilmesi zor ve o kadar korkunç gelir ki bu sefer kendi kendimizi yargılamaya başlarız.
İçinizden eleştirel bir ses size böyle hissetmemelisin. Bu çok saçma. Senin eşin sadık bir insan, gayette mutlusunuz. Nasıl böyle hissedersin? Eziğin tekisin diyor mesela. Bu gibi durumlarda da bu sefer o baştaki korku, kaygı, kıskançlık yetmezmiş gibi bir taraftan da suçluluk ve utanç duyguları altında ezilmeye başlarsınız. Adeta kendinizi kapana kısılmış hissedersiniz. İşte bu duygu ve düşünceler sizin için o kadar zorlayıcıdır ki, kabul etmesi ve yüzleşmesi o kadar zordur ki, bunlardan hızla kaçmaya çalışırken bu sefer başka tepki olarak, savunma tepkisi olarak başka bir duygu ve davranış ortaya çıkabilir. Mesela öfkeyle birdenbire eşinize bağırırken kendinizi bulabilirsiniz. Yeter artık ya! Telefonla oynadığın, yapacak bir sürü işimiz var! Hadi kalk sana ve belki de bu davranışların ardından sonradan ortaya çıkan, giderek daha da şiddetlenen bir tartışma durumu oluşabilir. Ve belki de ilerleyen zamanlarda en başta korktuğumuz o şey, yani terk edilme gerçekleşir. Aslında içimizdeki bir yangını söndürmek için adeta bir su gibi bu tepkilere başvururuz. Yangın karşısına su atmak ilk başta çok mantıklı ve bir çözümmüş gibi görünebilir. Ancak yangını söndürmek şöyle dursun ne yazık ki bu tepkiler daha da alevlendirir. Tıpkı yağ dolu ve alevler içerisinde yanan bir tavaya su atmak gibi. Aslında nevrotik kısır döngü ilk başta o hissettiğimiz duygularla yüzleşmek, onları kabul etmek yerine onları bastırmak ya da onlardan kaçınmak için başvurduğumuz yolların bizi daha da büyük bir şekilde sıkıntıya sokmasıdır. Tıpkı panik atakta ya da anksiyete ile ilgili sıkıntılarda bu anksiyeteden kaçmak için izole olmanın, evde durmanın, dışarıya çıkmamanın aslında içinde bulunduğumuz sorunu daha da büyütmesi gibi.
Kişi kendisiyle ilgili sıkıntı yaratan ve kaçınmaya çalıştığı o duygunun bazen farkındadır, bazen de farkında değildir. Çünkü kendisiyle ilgili o özellik ya da o duygu onun için o kadar sıkıntı verici, o kadar kabul edilemezdir ki belki de çok çok eskilerden o duyguyu ya da o özelliğini çok derinlere bastırmıştır ve onun orada olduğunu dahi unutmuştur. Bu konuyla ilgili bir örnek daha vermek istiyorum. Mesela bir kişi düşünün. Bu kişi içten içe kendini çok yetersiz ve değersiz hisseden bir kişi. Hatta belki de biraz içe dönük bir kişi. Belki de zamanında son derece doğal ve insani bazı özellikleri yüzünden. Örneğin duygusallığı olabilir, içe dönüklüğü olabilir belki yaşadığı bazı korkular olabilir. Kendisiyle ilgili böyle inançlar geliştirmiş. Belki de çevresi tarafından bu halinin kabul edilemez olduğu ona öğretilmiş. Bu duygularla, yani bu özellikleriyle yüzleşebilmek, onlarla karşı karşıya gelmek, onları kabul edebilmek kişi için o kadar zor ve sıkıntı verici ki. Bu yüzden kişi vakti zamanında bu özelliklerini ve duygularını bastırmış, bunun yerine bir savunma mekanizması olarak tam tersi yönde çeşitli davranışlar geliştirmiş olabilir. Örneğin dışarıdan son derece özgüveni yüksek, girişken, hatta bazen kibirli diyebileceğimiz bazı davranışlar gösterebilir. Her fırsatta başarısını insanlara göstermeye çalışabilir, her fırsatta belki de elinde olmadan kendini överken onu bulabiliriz. Bu şekilde aslında kişi ilk baştaki o kabul edemediği özelliklerinin onda yarattığı sıkıntıya tahammül edemediği için bir savunma tepkisi olarak bunları geliştiriyor. Yani bir anlamda kendisine ve dış dünyadaki diğerlerine bakın ben öyle değilim.
Tam tersini kanıtlamaya çalışıyor. Şimdi bu kişiye sorsanız “Yo ben çok özgüvenli biriyim, hiç öyle değersiz falan gibi şeyim yok benim. Hatta arkadaşlar şey derler yani fazla kibirli derler” diyebilir. Çünkü aslında içten içe hissettiği o değersizlik ya da yetersizlik duygularının farkında değildir. Onu o kadar derinlere bastırmıştır ki, orada olduğunu kendisi de unutmuştur. Evet, belki olmadığı bir kişiymiş gibi davranmak ya da kendisinde görmekten haz etmediği o özelliklerin tam tersi davranışlar göstermek kişiyi farkında olmadan belli bir oranda kısa vadeli rahatlatıyor gibi gözükebilir. Fakat sorunların daha da büyümesine yol açar. Çünkü aslında kişi olmadığı bir kişi gibi davranıyordu ya da olduğuna içten içe inanmadığı bir kişiymiş gibi davrandığı için bu içsel bir gerilim yaratır ve bu içsel gerilimin etkisiyle belki de kişi anksiyete ve panik ataklar yaşamaya başlar. Fakat bunun nedenini bir türlü kavrayamaz. Çünkü bu içsel gerilimin asıl nedeninin farkında değildir. Bu durumda genellikle kişiler ne yapar? Bir an önce o panik ataktan ya da anksiyete den ya da depresyondan ne ise o yaşadığı sıkıntı her ne ise bundan kurtulabilmek için kısa vadeli çözüm yollarına başvurmaya başlar. Yine bakın kabul edemediği bir durumdan kaçmak için kabul edemediği bir durumun onda yarattığı sıkıntıdan kaçmak için bir an önce çözüm yollarına başvurur. Mesela ilaçlara başvurabilir, çeşitli bağımlılıklar geliştirebilir ya da kaçınma, izole olma davranışları gösterebilir. E bu durumda da aslında ne yazık ki yine nevrotik bir kısır döngünün içerisine girer. Yine bu kısır döngünün içerisinde gittikçe şiddetlenen, belki de panik atakları bir türlü geçmeyen psikolojik sıkıntılar ve nedenini bir türlü anlayamadığı bazı durumlar yaşamaya devam eder.
Kişiye sorsanız belki de diyecek ki ya benim gayet mutlu ve başarılı bir hayatım var. Yani niye yaşıyorum bu panik atakları anlamıyorum. Neden bir türlü geçmiyor anlamıyorum diyecek belki de. Belki de bu panik atak yüzünden diğer insanları terapistini, doktorunu ya da başka bir takım dışsal faktörleri suçlamaya başlayacak. Fakat aslında olan şey, kişinin kendisi ile yüzleşmekten kaçmak için başvurduğu yolların yaşadığı sorunu daha da büyütmesi. Bu arada bu durumu örnek olarak veriyorum. Yani bu sıkıntıları yaşayan herkeste mevzu budur anlamına gelmez. Panik atak ya da anksiyete yaşayan herkesin en temel sıkıntısı budur anlamında söylemiyorum. Sadece bir örnek olarak veriyorum. Çünkü herkeste farklı sebepler olabilir. Yani aslında zorlayıcı bir duyguyla, düşünceyle, durumla karşılaşınca, onunla yüzleşmeden, nedenini nasılını düşünmeden bir an önce ondan kurtulmaya çalışmak, acele ile hemen o sıkıntıdan kaçmak, yaşadığı durumdan kaynaklı sürekli başkalarını suçlamak, bahaneler bularak sürekli kendini tırnak içinde haklı çıkartmaya çalışmak, Yaşadığı sorunun çözümünü hep başkalarından dışarıdan beklemek. Mesela patronundan, eşinden, doktorundan, terapistinden mesela bir çözüm beklemek. İşe yaramadığını ve kökten bir çözüm olmadığını bile bile yine de ısrarla kaçış yollarına yönelmek. Kişinin kendisiyle yüzleşmekten korktuğunun ve şiddeti giderek daha da artacak bir nevrotik kısır döngünün içinde olduğunu gösterir. Psikiyatrist Engin Geçtan kitabı “İnsan Olmakta” Nevrotik kişi davranışlarından kendini sorumlu tutmaz. Çevresindeki olayların kendi istemi dışında oluştuğunu ve onlara yön verebilmenin kendi elinde olmadığına inanmıştır. Duygularına suçluluk ve kızgınlık egemendir. Sevgiyi fark edebilmede güçlük çeker ve kendini sürekli haklı bulur. Olayları yanlış yorumladığından davranışlarını yönlendirmede sürekli aksaklıklarla karşılaşır der. Peki ne yapmak lazım, Nasıl çıkacağız bu döngülerden? Nasıl fark edeceğiz, Nasıl kendimizi gerçekleştireceğiz? Engin Geçtan yine bu güzel kitabında bu konuyla ilgili şöyle diyor Kendini gerçekleştirme, kendini yaşamayı göze alabilecek yürekliliği gösterebilmeyi ve kısır döngülerinden özgür ulaşabilmeyi tanımlarlar.
İşte bunun için kendimizden kendi tırnak içinde eksiklik ve kusurlarımızdan, kendi duygu ve düşüncelerimizden kaçmayı bırakıp onlarla yüzleşebilecek cesareti gösterebilmemiz gerekiyor. Peki neden kaçıyoruz kendimizden? Aslında bunun sebebi işte en başta o duyguyu o ilk yaşadığımız zamanlarda belki de bize çevremizden, ailemizden, dışsal faktörlerden, o duyguların, o özelliklerin kabul edilemez olduğu öğretildi de o yüzden. Yani eğer onları hissedersek kötü insan oluruz, onları hissedersek bizi sevmezler diye öğrendik. Üzülmek, korkmak, kaygılanmak, zaman zaman zayıf olmak, zaman zaman yetersiz olmak, zaman zaman değersiz hissetmek. Bunların her biri son derece doğal ve insani duygular. Keşke en baştan daha bunları ilk hissetmeye başladığımız zamanlarda bir şekilde bunların hatalı olduğu bize öğretilmeseydi keşke biz daha en baştan bir şekilde bunları ilk hissettiğimizde onları bastırmasaydık, yok saymasaydık ya da onlardan kaçmasaydık. Böylelikle yağmurdan kaçarken doluya tutulmazdık. Keşke bunların insani doğamızın bir parçası olduğunu ve evet bizim bir parçamız ancak bizi tamamıyla tanımlayan bir unsur değil bunu görebilmiş olsaydık. Evet, korku, öfke, zayıflık gibi duygularım, özelliklerim olabilir. Ancak bunlar tek başına tamamıyla beni tanımlamaz. Bunlar sadece benim bir parçam. Ben bunlardan daha fazlasıyım. Öfke hissettim demek ben kötü bir insanım demek değil ya da kaygı hissettim demek benim tamamıyla bir korkak olduğum anlamına gelmez. Ya da bu yüzden insanların sevgisini kaybetmem. Halbuki örneğin cesur kişi demek, hiç korkmayan kişi demek değil.
O da korkuyor ama korkularına rağmen ilerlemeye devam ediyor. Bu özelliklere, bu duygulara o kadar tahammülsüz ki, kendimizde o kadar bastırmış ki bir şekilde diğerlerinin, başka insanların bu özelliklerini gördüğümüzde hemen yargılamaya, eleştirmeye başlıyoruz. Bayılıyoruz başkalarını yargılamaya. Neden? Aslında bunu yaptığımızda kendi içimizdeki o bastırılmış duygularımızı başkalarına yansıtıyoruz da o yüzden eğer bu mekanizmanın detaylarını merak ediyorsanız gölge ile ilgili videomu izlemenizi öneririm. Bu arada tabii ki bu videonun amacı da sizi bu nevrotik döngülerden dolayı suçlamak ya da kendinizi kötü hissettirmek değil tabi ki. Bu videonun amacı aslında bu konuya dair bir farkındalık yaşamak. Evet, farkındalıklar bazen biraz can yakabilir ancak daha iyiye doğru gitmek için gereklidir. Aslında terapistin görevi de size bu farkındalık yolculuğunda rehberlik etmektir. Genellikle insanlar psikoterapistlerden şifa beklerler. Onları tırnak içinde iyileştirmelerini isterler. Halbuki terapistin görevi sizin işte o kendi içinizde görmeye dahi tahammül edemediğiniz o yönlerinizi görebilmenizi ve yardımcı olmak, sizi o yönleriniz ile karşılaştırıp, yüzleştirip onlarla bütünleşmenize rehberlik etmektir. Çünkü ancak gölgemizle bütünleşirsek şifalanmaya başlarız. Gölge mi? O da ne? Diyorsanız eğer ya da gölge konusuyla ilgili daha detaylı bir bilgi istiyorsanız eğer daha önce izlemediyseniz şuradaki videomu izleyebilirsiniz. Bu videonun linkini en başa sabitlediğim yorumda bulabilirsiniz. Eğer hala bize sorunların nedenini değil çözümünü söyle diyen arkadaşlar varsa aramızda, onları da muhtemelen onlar bizi ilk kez izleyenlerdir. Onları da bir önceki videomda yönlendiriyorum. Önce onu izlesinler, ardından hissettikleri sıkıntılarla ilgili oynatma listelerindeki başlıklara göre videoları bulabilirler. Gölgenizle kucaklaşabileceğiniz, en azından bir kısmıyla kucaklaşabileceğiniz huzurlu günler dilerim.