SENİ İTİCİ GÖSTEREN 9 ALIŞKANLIK

Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Ayrıca herkesi memnun etmek zorunda da değiliz. Nitekim edemeyiz de. Ancak bazı davranışlar var ki insanların çoğu tarafından genellikle çeşitli sebeplerle itici ya da rahatsız edici olarak algılanabiliyor. Peki acaba farkında olmadan bazen gösterdiğimiz bu davranışlar hangileri ve acaba siz de zaman zaman bu davranışları gösteriyor musunuz? Gelin buna bakalım. Birisi size bir derdini ya da bir sıkıntısını anlatır. Siz dinlersiniz ve ardından karşı taraf sözünü bitirir bitirmez hemen aa evet evet anlıyorum ben seni. Ya ben senin yerinde olsaydım, şöyle şöyle yapardım, bence şöyle şöyle yapmalısın diyerek hemen akıl vermeye ve öneriler sunmaya başlarız. Çok yardım seversiniz, anlıyorum. Bunu gerçekten iyi niyetle yapıyorsunuz. Ancak bazen karşı taraf talep etmeden yardımcı olmak kabalık olarak algılanabilir. Nitekim aslında insanlar çoğu zaman sıkıntılarını, dertlerini sizlerle paylaştığı zaman akıl fikir vermenizi değil de daha çok onları dinlemenizi ve anlamanızı beklerler. Dürüst ve samimi olmak bir ilişkideki en önemli şeylerden bir tanesidir. Ancak bazen biraz erken kendimizle ilgili birtakım bilgileri paylaşmak karşı tarafı rahatsız edebilir. İster arkadaşlık ilişkisi olsun, ister romantik bir ilişki olsun, kendi hayatınızla ilgili çok özel birtakım detayları erkenden karşı tarafla paylaşmak itici bulunabilir. Öte yandan yapılan araştırmalar özellikle romantik ilişkilerde birazcık gizemin çekiciliği arttırdığını gösteriyor. 2011 yılında yapılan bir araştırmada bir grup kadın lisans öğrencisine Facebook profillerinin bazı erkek öğrenciler tarafından görüntülendiği söylendi. Ardından bu erkek öğrencilerin hangilerinin onları beğendiklerini, hangilerinin beğenmediklerini söylediler. Bazı erkek öğrenciler hakkında ise beğenme ya da beğenmeme bilgisine sahip değiliz diyerek bilgi verdiler. Ardından kadın öğrenciler bu kendi profillerini giren erkek öğrencilerin profillerini görüntülendiler. Sonrasında kadınlara bu görüntüledikleri profillerden en çok hangi erkekleri daha çekici bulduklarını söylemeleri istendi. Ve araştırmanın sonucunda görüldü ki kadınlar çoğunlukla kendilerini beğenip beğenmediğine dair bilgi sahibi olmadıkları erkekleri daha çok çekici bulma eğilimindeydi.

Pasif agresif davranış, karşı tarafı olan öfkemizi, duygularımızı, düşüncelerimizi açıkça, dürüstçe, doğrudan ifade etmek, söylemek, göstermek yerine daha dolaylı yollarla ifade eden bir davranış tarzıdır. Örneğin açıkça sana kızdım demek yerine imalarda bulunmak, amiyane tabirle laf değdirmek ya da soğuk davranmak, küsmek gibi daha dolaylı yollardan içinde bulunduğunuz duygu durumunun ifade edilmesi ile ilgili davranış biçimleridir. Pasif agresif davranışlar çoğu kişi tarafından oldukça itici bulunur ve aynı zamanda ilişkilere de zarar verir. Çünkü çoğu zaman karşı taraf aslında sizi üzen şeyin ya da sinirlendiren şeyin ne olduğunu tam olarak anlayamaz. Peki bunun yerine ne yapılabilir mesela? Bunun yerine son derece açık, samimi, dürüst ve sakin bir biçimde karşı tarafın sözlerinin ya da davranışlarının bizim üzerimizdeki etkilerinden. Karşı tarafı haberdar etmek çok daha sağlıklıdır. Bunun nasıl yapılabileceğine dair detaylı bir anlatımı kırmadan söyle ama nasıl? İsimli videom da paylaşıyorum. Eğer böyle bir sorununuz varsa pasif agresif davranıştan kurtulmak için sağlıklı bir yol arıyorsanız bu videoyu izleyebilirsiniz. Her ne kadar pandemi ile hayatımızdan çıkmış bir davranış biçimi olsa da olur ya günün birinde eğer diğer insanlarla tekrar tokalaşmaya başlarsak aklınızda olsun. Bazı el sıkışma biçimleri karşı taraf tarafından oldukça itici olarak algılanıyor. Nedir bu el sıkışma biçimleri? Mesela bunlardan bir tanesi ölü balık el sıkışması dediğimiz bir el sıkışma biçimi. Bazı insanlarla el sıkıştığınızda öyle bir şekilde ellerini size verirler ki parmaklar son derece gevşektir ve avuç içi olabildiğince az şekilde karşı tarafla temas eder. Adeta elinizde ölü bir balık varmış gibi hissedersiniz ve ne yapacağınızı bilemezsiniz. Hele bir de bu el soğuksa ya da terlemiş ise ıslaksa çok daha itici olur.

Bir diğer itici el sıkışma biçimi parmak ucundan tokalaşmadır. Bazı insanlar güçlü bir tokalaşma yerine parmak ucundan yani tamamıyla karşı tarafın elini kavramdan el sıkışır ki bu da yine karşı tarafa kendini kötü hissettiren bir el sıkışma biçimidir. Aynı zamanda yine el sıkışırken muhakkak ayağa kalkmamız gerekir. Oturarak el sıkışma, oturarak tokalaşma da yine itici bulunan davranışlar arasında. Alabama Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada zayıf el sıkışmasına sahip öğrencilerin diğerlerine göre daha az olumlu ve daha az sevecen olarak algıladıkları ortaya çıkmış durumda. Peki ne yapalım? Nasıl el sıkışalım? Yani güçlü, samimi bir el sıkışma iyidir. Karşı tarafın elini kavrayalım tabii ki ancak bir kerpeten gibi iyice sıkıştıralım ne de kırılacakmış gibi çok hafif davranalım orta bir karar. Siz onu biliyorsunuzdur zaten her iki uçtan da uzak durarak güçlü bir el sıkışma karşı taraf üzerinde olumlu bir etki bırakıyor. Efendim, bizi itici gösteren bir diğer alışkanlığımız daha az gülümsemek. Evet, hepimizin kötü günleri var. Bu kötü günlerde ister istemez gülümsemek bizim için biraz daha zor olabiliyor. Bu da çok normal. Ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki daha fazla gülümsemek bizi diğer insanlar açısından daha çekici hale getiriyor. Daha çok sevilir oluyoruz, daha çok güveniyorlar böyle olduğunda bize. Gerçekten de yapılan çok sayıda araştırmanın sonucunda insanların daha fazla gülümseyen kişileri daha güvenilir, daha pozitif ve daha çekici ve daha profesyonel olarak bulduklarını göstermiş. Evet, gülümsemek bizi daha çekici bir hale getiriyor. Ancak kadınlar ve erkekler arasında bu konuda bir farklılık olduğunu gösteriyor bazı yapılan araştırmalar. 2011 yılında British Colombia Üniversitesi Kuzey Amerika’da 1000’den fazla yetişkinle bir deney yaptı ve bu yetişkinlere çeşitli fotoğraflar gösterip karşı cinsin fotoğraflarını gösterip bunlardan hangilerini daha çekici bulduklarını puanlamaları istendi.

Gösterilen fotoğraflarda çeşitli yüz ifadeleri vardı ve genellikle kadınların erkeklerde daha çok gururlu bir yüz ifadesine sahip kişileri daha çok çekici buldukları, gülümseyen yüz ifadesine sahip erkekleri ise daha az çekici buldukları görüldü. Ancak iş erkeklere geldiğinde ise durum değişiyordu. Erkekler de daha çok gülümseyen yüz ifadesine sahip kadınları çekici bulurken, gururlu yüz ifadesine sahip kadınları daha az çekici buldular. İtici olarak algılanabileceğimiz bir diğer alışkanlığımız kötü vücut duruşu, kötü postür. Buradan neyi kastediyorum? Mesela kamburluk ya da omuzların öne doğru çökmesi, yuvarlanması ya da şöyle kolların çaprazlandığı bacakların çaprazlandığı, vücudumuzun kapladığı alanın daha çok küçüldüğü duruşlar daha itici olarak algılanıyor karşı taraf tarafından. Bununla ilgili 2016 yılında bir araştırma yapılıyor. Bu araştırmada araştırmacılar bir arkadaşlık uygulaması üzerinde kadınlar ve erkekler için çeşitli profiller oluşturuyorlar. Aynı kadınların ve erkeklerin farklı fotoğrafları çekiliyor ve bunlar uygulamaya yükleniyor. Bu farklı fotoğraflar derken neyi kastediyoruz? Mesela aynı kişinin bir profil setindeki fotoğrafları daha böyle vücudunun açık olduğu, vücudunun kapladığı alanın daha geniş olduğu, daha dik durduğu fotoğraflarken bir diğer profil setinde aynı kişinin daha kambur durduğu, daha böyle kollarını çaprazladığı, küçüldüğü duruşlarla fotoğrafları çekiliyor. Ve ardından kadınların ve erkeklerin bu profil setlerinden daha çok hangilerinin tercih edildiği, hangilerinin beğenildiği gözlemleniyor. Ve sonucunda görülüyor ki. Evet, daha dik, daha açık, vücudumuzun daha çok alan kapladığı duruşlar daha çekici bulunuyor karşı taraf tarafından. Peki? İyi de neden böyle oluyor? Yani bunun beyindeki mekanizması nedir? Neden biz dik durduğumuzda karşı taraf bizi daha çekici olarak algılıyor ve hatta bunun diğer detayları acaba bu duruşlar aynı zamanda bizim modumuzu ruh halimizi de etkiliyor mu? Bunun detaylarını merak ediyorsanız eğer 2 dakikada modunu yükselt videoma

bu videodan sonra bir göz atmak isteyebilirsiniz. Efendim bir diğer davranış isimleri hatırlayamamak. Ya ben hiç ismi hafızası yok diye bir mazeret uydurabilirsiniz. Ancak bu yine de sizi kurtarmıyor maalesef. İnsanların duymaktan en çok hoşlandığı şey kendi isimleri. Dolayısıyla karşı tarafın ismini hatırladığımızda ve kurduğumuz iletişimde ona ismiyle hitap ettiğimizde olumlu bir izlenim yaratıyoruz karşı taraf üzerinde. Gerçekten de kendimizi değerli hissettirdiği için birilerinin bizim ismimizi hatırlaması, karşı tarafı daha çok seviyoruz. Onunla ilgili daha olumlu bir ilk izlenim oluşturuyoruz. İsimleri hazırlayabilmek adına benim kendi kullandığım minik bir ipucunu sizinle paylaşayım. Diyelim ki yeni bir kişiyle tanıştırıldınız ve onun ismini hatırlamak istiyorsunuz. Kişinin yüzüne bakın tanıştırıldıktan sonra. Ve ismini birkaç kez içinizden tekrar edin. Diyelim ki Mahmut’la tanıştın. Mahmut, Mahmut, Mahmut, diye içinizden yüzüne bakarak tekrarlayın. Bir süre sonra daha kalıcı olduğunu göreceksiniz o ismi. Birisi size derdini anlatmaya başlamıştır. Siz onu dinlerken birden bire kendiniz konuşmaya girersiniz ve dersiniz ki aa evet ya ben de yaşadım o durumu. Ya benim de başıma geldi. Bak ben de şunları şunları şunları yaşadım, bunları, bunları, bunları yaptım diye kendinizi anlatmaya başlarsınız ve konu birden bire size ve sizin hayatınıza döner. Bunu belki empati kurmak için belki de bak aynı şeyleri ben de yaşadım. Yalnız değilsini göstermek için iyi niyetle yapıyorsunuz ama yapmayın. Neden biliyor musunuz? Çünkü karşı taraf açısından pek de olumlu algılanmıyor. Benden konuşuyorduk ya konu ne ara sana geldi demesin karşı taraf. Bazen de karşı tarafın anlattığı konuyu dinleriz ve o konunun içerisinden kendi hayatımıza bağlayabileceğimiz bir noktayı seçip orada devreye girip ardından mevzuyu kendimize ve kendi hayatımıza bağlarız ve ardından kendimizi anlatmaya başlarız.

Bazen de bu şekilde olur. Biliyorum kendinizi anlatmayı çok seviyorsunuz. Bu çok zevkli ve çok keyifli ve sizi mutlu ediyor. Ve görünen o ki bu işin fizyolojik bir tarafı da var. 2011 yılında Harvard Üniversitesi’ndeki araştırmacılar acaba neden bu kadar çok kendimizi anlatmayı seviyoruzu araştırmaya karar veriyorlar. Ve beyin görüntüleme tekniklerini kullanıyorlar. Ve bunun sonucunda görüyorlar ki kişiler kendilerini anlattıklarında kendilerini anlatmaya başladıklarında beyinlerinde dopamin salınımından sorumlu olan bölgelerde bir hareketlenme var. Bir aktivite söz konusu. Dopamin iyi hissetme ile ilgili bir hormon, zevk ve ödül sistemleri ile ilgili bir hormon. Yani bir şey bizi iyi hissettirdiğini dopamin salgılarız. Bir şeyi bize dopamin salgılattırdığında iyi hissederiz. Örneğin çikolata yediğimizde ya da sevgilinizle birlikte olduğumuzda da dopamin salgılıyoruz. Görünen o ki kendimizi anlattığımızda da bunu yapıyoruz ve bu yüzden de çok seviyoruz. Ama siz yine de kendinize hakim olmaya çalışın. İnsanları dinlerken sık sık onların sözünü kestiğiniz sabırsızlandığınız ve cümlelerini tamamladınız oluyor mu? Günümüzde özellikle artan hız ve teknolojiyle beraber çok sabırsızız ve insanların cümlelerini tamamlamalarına çoğu zaman fırsat vermiyoruz ve onların sözlerini kesiyoruz. Eğer sizi de bu davranışlar varsa evet karşı taraf tarafından son derece itici olarak algılanmanıza sebebiyet verebilir. Kanalımız her geçen gün büyümeye devam ediyor, inanın kanalla ilgili içerikleri hazırlayabilmek için son derece özenli çalışıyorum. Yabancı makaleler okuyorum. Bunları Türkçe ‘ye çeviriyorum. Kullandığım araştırmaların bir kısmını zaten açıklamalar bölümünde sizinle paylaşıyorum. Bu emeklerimizin karşılıksız kalmaması ve kanalımız daha da büyüyüp daha fazla sayıda kişiye ulaşabilmesi için kanala abone olmayı ve bildirim ziline açmayı unutmayın. Aynı zamanda videoyu beğenerek ve yorum yaparak da ulaşılabilirliği arttırabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir