Kronik Yorgunluk Ağrılar ve Depresif Duygu Durumu: Çözüm Fasya’da Olabilir

Bu videoda vücudumuzun ruhsal sağlığımız ve duygu durumumuz üzerinde oldukça etkili bir bölümü ve onu güçlendirme yolları hakkında konuşacağız. Eğer ağrılarınız varsa, kronik yorgunluğunuz varsa ve depresif hissediyorsanız, bu videoyu kaçırmamızı öneririm.

Küstüm çiçeğini bilir misiniz? Dokunduğunuz an yapraklarını kapatır, kendini adeta korumaya alır. Ya da bir kirpi tehlikeli hissettiği an top şeklinde kapanır ya da normalde yatık duran oklarını dikleştirirler. Peki tüm bu canlılar çevrelerinde olup biteni, tehlikenin yaklaştığını ya da geçtiğini nasıl algılarlar ve buna uygun tepki verirler?

Canlılık, hayatta kalmak, vücudumuzun içinden ve dışarıdan gelen bilgileri doğru şekilde toplamamıza, bunları doğru bir şekilde işlememize ve buna uygun yanıtlar oluşturmamıza bağlıdır. Bu bilgi akışında herhangi bir sıkıntı olduğunda, sağlığımız ve canlılığımız tehlikeye girer. Örneğin, vücudun içinden gelen açlık ya da ağrı gibi duyumlarını hissetmeyen bir kişi, bunun için gerekli önlemleri alamayacağından sağlığı ve hatta hayatı tehlikeye girer. Bu yüzden duyularımız ve duyu organlarımız canlılık açısından oldukça önemli.

Duyu organlarımızı sayın desem, çoğu kişi bize ilkokulda öğretilen 5 duyu organından bahseder. Göz, kulak, burun, deri ve dili söyleriz. Çocukken bize böyle öğretildi. Ancak bundan daha fazlası vardı çünkü duyularımız 5’ten daha fazla. Önce şu 5’ten daha fazla olan duyularımız neymiş, ne işe yararmış ve bunun ruhsal durumumuzla ilgisi neymiş, gelin buna bir bakalım.

Bunun için önceki videolarımdan birinden minik bir kesit izleyeceğiz. Dünyayı algılarken 8 adet duyu kullanırız. Tatma, dokunma, işitme, görme ve koku duyularımız. Geriye kalan 3 tanesi ne peki? Bunlardan ilki yani 6. duyu diyebileceğimiz duyumuz vestibüler duyumuz yani denge duyumuz. Beyincik ve iç kulakta yer alır ve hareket ve denge ile ilgilidir. Vestibüler duyumuz sayesinde yer çekimine karşı otururken, ayaktayken dik durabiliriz.

Yedinci duyumuz proprioseptif duyumuz yani vücut farkındalığı ile ilgili duyumuz. Uzaysal boşlukta vücudumuzun konumunu algılamamızı sağlıyor bu duyumuz. Örneğin sandalyeye otururken konumumuzu ayarlamamız, sandalyeyi ne kadar çekeceğimizi bilmemiz. Ya da ne bileyim ayakta dururken diğer insanlara çarpmamak ya da onlara dokunmamak için arada ne kadar boşluk bırakacağımızı ayarlamamız.

Ya da herhangi bir kapıyı ya da dolap kapağını kapatırken, açarken ne kadar kuvvet uygulamamız gerektiğini bilmemiz durumlarında bu duyudan gelen verileri kullanırız. Sekizinci duyumuz interoseptif duyumuz. Yani vücudumuzun içinde olanları hissedebilmemizle ilgili duyumuz. Vücudumuzun içinde olanları fark edebilmemizle ilgili duyumuz.

Mesela ağrı, acı, açlık, susuzluk, yorgunluk, üşüme ya da tam tersi sıcaklık gibi duyuları hissetmemizi sağlıyor. Aynı şekilde herhangi bir duyguya girdiğimizde vücudumuzda var olan değişimleri de algılamamızı sağlıyor. Yani duygularla da yakından alakalı bu interoseptif duyumuz. Interoseptif duyuda problem yaşayan kişiler örneğin ağrıya ya da acıya karşı aşırı duyarlı olabilirler ya da tam tersi duyarsız olabilirler.

SPD yani Sensory Processing Disorder yani duyu bütünleme bozukluğu, işte bu duyularla elde ettiğimiz verileri fark edebilme, düzenleyebilme, yorumlayabilme ve buna uygun cevap çıkarabilmeyle ilgili bozukluktur. Örneğin bir yürüyen merdivene adım atacağımız zaman pek çok duyu devreye girer.

Beş duyu yolu ile çevreden aldığımız verilerin yanı sıra o sırada vücudumuzun içinde bulunduğu konum, merdivenin hareketini, hızını algılamamız gerekir. Ve ardından da buna uygun bir şekilde merdivene adım atabilmek için yeni hareketi planlamamız, vücut dengemizi koruyabilmemiz gerekir.

Duyu bütünleme sorunu yaşayan kişilerin sinir sistemleri duyular aracılığıyla elde edilen verileri tam olarak yorumlayamaz. Daha doğrusu doğru olarak yorumlayamaz ve bunun sonucunda örneğin bazı duyulara karşı aşırı hassas olabilirsiniz.

 Örneğin bazı kokulara, seslere ya da ışığa, belki harekete, hıza ya da tam tersi bunlara karşı duyarsız olabilirsiniz.

Ya da bu duyular aracılığıyla elde ettiğiniz verilere uygun cevapı oluşturmada, uygun yanıtı vermede sıkıntı yaşayabilirsiniz. Aslında duyu organlarımızdan birisi de fasyadır ve fasyanın sağlığı bedensel ve ruhsal sağlığımız üzerinde düşündüğümüzden çok daha etkili gibi görünüyor.

Peki fasya nedir?

Fasya derimizin hemen altında vücudumuzun tüm iç kısımlarını saran, kaplayan, koruyan, ince, elastik ve güçlü bir bağ dokudur. Vücuttaki her organ, her sinir, damar, kas fasya sayesinde yerinde tutulur ve sarılıp korunur. Fasya tepeden tırnağa tüm vücudumuza yayılmış, çok geniş ve bütünsel çalışan bir yapı. Yani örneğin başınızdaki bir ağrının sebebi ayak tabağınızın altındaki fasya bölümündeki bir sıkışıklıktan kaynaklanıyor olabilir çünkü bunlar birbiriyle bağlantılı.

Fasya başlangıçta sadece organları, kasları saran, koruyan, bir arada tutan bir bağ doku olarak düşünülürken son yıllarda yapılan çalışmalar bundan daha fazlası olabileceğini düşündürüyor. Hatta bazı yerlerde fasya için vücudun en geniş organı gibi başlıklar atıldığını görebiliyorsunuz. Fasya bir organ mı yoksa değil mi konusunu fizyologlara bırakıp bu fasyanın bizim psikolojimizle ilgisine şimdi buna bakalım.

Duygusal durumumuz ve tepkilerimiz büyük oranda içeriden ve dışarıdan gelen duyusal verilere bağlıdır demiştik. Bu verileri de sinir sistemimiz tüm vücuda yayılmış sinir ağı sayesinde, sinir reseptörleriyle alır. İşte bu reseptörler yani beyin ve beden arası bilgi alışverişi sağlayan bu ağın alıcıları fasyanın içerisinde bol miktarda bulunur.

Stres ve gevşeme tepkilerimizden sorumlu sempatik sinir sistemi adeta fasyayla iç içedir. Fasyanın içinde bir kasa oranla 10 kat daha fazla sayıda sinir reseptörü bulunur. Bu yüzden bazı araştırmacılar fasyaya duyu organı desek yanılmayız derler. İşte fasya içindeki bu sinir alıcıları sayesinde biz vücudumuz o sırada güvende mi değil mi? Organlar yeterince düzgün çalışıyor mu? Her şey yolunda mı? Güvende miyim yoksa tehlikede miyim gibi soruların cevabını içeren verileri topluyoruz.

Ancak gelen bu verilerde herhangi bir tutarsızlık ya da bir aşırılık olduğunda, bu bilgi akışında bir sıkıntı yaşandığında duygusal durumumuz, ruhsal sağlığımız ve tepkilerimiz bundan etkilenmeye başlıyor. Çünkü gelen bilgideki bu tutarsızlık, aşırılık ya da eksiklik beynimize bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyor. Ve bu da beynimizdeki alarm zilini çalarak stres tepkileri üretmemize sebep oluyor.

Özetle fasya sağlıklı değilse kişide duygusal dalgalanmalara sebebiyet veriyor. Aslında fasyanız sağlıklıysa siz de sağlıklısınız, değilse ruhsal ve bedensen sağlığınız tehdit altında. Peki sağlıklı fasya nasıl olur? Uzmanlar sağlıklı fasyanın esnek, elastik ve yeterince nemli olması gerektiğini söylüyor.

Fasyamız sağlıksızlaşmaya başladığında sertleşiyor, katılaşıyor ve elastikiyeti azalıyor. Peki fasyamızı sağlıksızlaştıran şeyler neler? Birincisi, hareketsizlik çoğumuzun da içinde bulunduğu en büyük risklerden bir tanesi. Hareketsizlik ya da uzun süre aynı pozisyonda durma ya da oturma.

Mesela başı öne eğik ya da kambur bir şekilde saatlerce telefonla ilgilenme ya da saatlerce masa başında bilgisayar karşısında kambur bir şekilde çalışmak. Bir diğer fasyaya zarar veren unsur, aşırı hareketler, zorlayıcı hareketler. Yani fazla vücudu yoracak derecede, zarar verecek derecede egzersiz yapmak, kazalar, kaza anında vücudu fazlasıyla kasmak, sıkmak.

Ve en önemlisi bizim de asıl konumuz olan kronik stres ve duygusal travmalar fasyanın sağlığını bozuyor. 2022 yılında Cognitive Therapy Research dergisine yayınlanan bir araştırmada depresyon hastalarının miyofasyal dokuları bu tanıya sahip olmayan kişilerle karşılaştırıldı.

Katılımcıların boyun ve üst sırt bölgesindeki miyofasyal dokunun sertliği ve elastikiyeti ölçüldü. Ve sonuçta depresyon hastalarında fasyada artan sertlik ve azalmış elastikiyet tespit edildi. Yoğun ve kronik stres yaşayan kişilerin çoğu sebebi bulunamayan ağrılar, duruş bozukluğu ve kronik yorgunluk gibi sorunlarla uğraşır. Çünkü kronik stres fasyal yapıyı bozar, katılaştırır, sertleştirir. Ve görünen o ki bu etkileşim karşılıklı. Yani stres de fasyayı bozuyor, bozulmuş fasya da stresi arttırıyor.

Peki bu durumla ilgili neler yapabiliriz? Kendimizi nasıl koruyabiliriz? Ya da hali hazırda fasyamız sağlıklı mı değil mi? Bunu daha sağlıklı hale getirebilmek için neler yapabiliriz bunu konuşalım. Evet bununla ilgili eğer doktorunuz uygun görürse yani bir doktor muayenesinden sonra bir fizyoterapistle, eğitimli bir fizyoterapistle miyofasyal gevşetme çalışmaları ya da manuel terapiyi deneyimleyebilirsiniz. Birçok kişi fasyaya ilgili terapilerden sonra stresle baş etme becerilerinin geliştiğini, artık daha az stres ve yorgunluk hissettiklerini belirtiyorlar.

Bunların dışında vücudumuzda biriken stres etkilerinden arınmak ve fasyamızı desteklemek adına örneğin düzenli şekilde esneme ve germe çalışmaları yapmak. Yoga, tai chi, çigong gibi bütünsel bedensel egzersizleri disiplinli ve düzenli bir biçimde uygulamak. Sallanmak, zıplamak, dans etmek ve hatta fasyamıza iyi gelen bir masaj yaptırmak faydalı olabilir.

Ben bir fizik tedavi uzmanı ya da fizyoterapist değilim. Ancak bütüncül bakan bir psikolog olarak ruhsal sağlığın bedensel sağlıktan ayrı olmadığını biliyorum. Bu yüzden de bedenle ilgili yaptığımız çalışmalar, bedensel egzersizler de en az duygu ve düşünceyle ilgili yaptığımız egzersizler kadar önemlidir. Zihin ve beden bir bütündür ve birinde olan diğerinde etkiler. O zaman konuya uygun olarak Platon’un bir sözüyle bu videoyu bitirelim. Hastalıkların tedavisindeki en büyük yanılgı beden için doktorların ve zihin için doktorların bulunması, oysa ikisinin aslında birbirinden ayrılmamasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir