KORKU HAPİSHANESİNDEN NASIL KURTULURUZ? – Etkileyici Bir Gerçek Yaşam Hikayesi
Korkularınız yüzünden hayatı yaşayamadığınızı, tutsak kaldığınızı mı düşünüyorsunuz? Gelin etkileyici bir gerçek yaşam hikayesiyle zihinlerimizdeki korku hapishanesinden nasıl kurtulabiliriz sorusunun cevabını konuşalım. Edith Eva Eger, geleceği parlak genç bir balerin ve jimnastikçiydi. Mutlu ve normal olarak tanımladığı hayatı bir gün tamamıyla değişti. 16 yaşındayken o ve ailesi 1944 yılında ölüm Kampı Auschwitz’e gönderildi. Bu kampta günlerce aç kaldı. Annesi ve babası kampa gönderildikleri ilk gün gaz odasına gönderildi ve katledildi. Kendisi ise türlü işkencelere maruz kaldı. 4 Mayıs 1945’te genç bir Amerikan askeri, ceset yığınlarının arasında Edith’in elinin hafifçe hareket ettiğini fark etti. Hemen tıbbi yardım çağırdı ve onu ölümün eşiğinden kurtardı. Eva bedenen kurtulmuştu ancak ruhen kurtuluşu yıllar sonra olacaktı. Önce Çekoslovakya’ya, sonra Amerika’ya taşındı. Psikoloji okudu ve 40 yaşından sonra klinik psikoloji alanında doktora yaptı. Ve bugün hala 95 yaşında bir klinik psikolog olarak travma mağdurlarına yardımcı oluyor. Hikayesini merak edenler, anılarını yazdığı ve Türkçeye Elleri Olmayan Kız olarak çevrilen kitabı okuyabilirler. Bu hikayeyi size bak, neler var gördün mü? haline şükretmelisin demek için anlatmadım tabii ki. Zira Edith’in kendisi de acınızı benimki ile kıyaslayıp benim acım daha önemsiz demenizi istemiyorum. Aksine hikayemi dinleyip eğer o yapabildiyse ben de yapabilirim demenizi istiyorum diyor. Aylarca kampta kalan Edith, yine de en kötü hapishanenin Nazilerin beni koyduğu hapishane olmadığını söylemeliyim diyor. En kötü hapishane benim zihnimde kendim için inşa ettiğim hapishane idi diyor. Sahi siz sizi hapseden hangi korkulara sahipsiniz? Ya nokta nokta olursa dedirten gelecek korkusu mu? Bu yaştan sonra yapamam dedirten. Geç kalma korkusu mu? Başarısız olurum korkusu mu? El alem ne der? Ya beni yargılarlarsa korkusu mu? Edith zihin hapishanesinden, yani kendi korku ve inançlarımızla oluşturduğumuz hapishanelerden çıkabilmek için önerilerini “En kötü hapishane kendi kendimize kurduğumuz Hapishanedir” isimli kitabında anlatıyor.
Bu videoda size bu kitaptan birkaç öneriden bahsedeceğim. Edith’in ilk önerisi seçimimizi yapmak. Ona göre özgürlük bir seçim meselesi. Başıma gelen o korkunç şeyleri seçemezdim ya da değiştiremezdim. Fakat bu yaşadıklarıma nasıl karşılık verebileceğimi seçebilirdim diyor. Her şeyi elimden alsalar bile kafamın içindekileri benden alamazlardı. Eğer kafamın içinde geleceğe dair bir umut ve planlar varsa bunu kimse benden alamaz. Ona göre bu seçme yeteneğine hepimiz sahibiz. Bu hapishaneden çıkmak için önce bu seçim gücünüzün farkına varın. Geçmişimizde, geçmişimizdeki acı olaylarda ya da eski davranış kalıplarımızda birer tutsak değiliz. Şimdi buradayız ve zihnimizde neleri tutmaya devam edeceğiz, neleri salı vereceğiz, serbest bırakacağız. Bu bize kalmış. Hayatınızı neye göre yaşayacaksınız seçin. Korkularınıza göre mi? Yoksa bu hayatta sizin için en önemli olan değerlerinize, hedeflerinize amaçlarınıza göre mi? Evet, ikinci önerisi Edith’in her zaman umut etmeye devam etmek. Korku hapishanesinden çıkabilmek için umudu seçmeye ihtiyaç var diyor. Umut ise ne kadar dehşet verici olursa olsun, acının geçici olduğuna dair farkındalık ve bundan sonra ne olacağını keşfetmeye duyulan merakı içerir diyor Edith. Üçüncü önerisi kullandığımız dili, seçtiğimiz kelimeleri şöyle bir gözlemlemek bunların hangileri bizi güçsüzleştiren, bizi zayıflatan, bizi sınırlandıran ifadeler hangileri ise aksine bizi güçlendiren ifadeler. Bunları analiz etmek ve güçsüzleştiren, sınırlayan ifadeler yerine aksine bize umut veren, bizi güçlendiren ifadeleri tercih etmek. Örneğin diyor ki yapamam, deniyorum ama olmuyor, yapmam gerek yapmalıyım gibi ifadeleri ne sıklıkla kullandığınızı şöyle bir fark edin, bir gözlemleyin. Bu ifadeler aslında bizi daha da fazla tutsak ediyor ve bizi güçsüzleştiriyor çoğunlukla.
Yine meli malı içeren ya da yapmam gerek gibi ifadeler ise aslında gizliden gizliye içimde bir korkuyu barındırıyor. Yani yapmam gerek. Yoksa şu olur, yoksa bu olur gibi. O yüzden böyle korku dolu ifadeler ya da olumsuz ifadeler yerine mesela yapamıyorum demek yerine yapabilirim. Unutamıyorum demek yerine geçmişi bırakabilirim, geçmişi bırakmaya hazırım. Kendime güvenemiyorum yerine kendime güvenebilirim ya da kendime güvenmeyi seçiyorum gibi daha olumlu ve güçlendirici ifadeler kullanın günlük dilinizde diyor. Edith’in bir diğer önerisi yapamadıkların için kendini dövmek yerine yapabileceğin minik hedefler belirle ve bu hedefleri hayata geçir. Çoğumuz korkularımız yüzünden yapamadığımız şeyler için kendimize kızarız, kendimizi eleştiririz, yargılarımız yerden yere vururuz ve bir süre sonra da çaresizlik içinde olduğumuza inanmaya başlarız ve kendine acıma ve umutsuzluk batağına düşeriz. Ya dışarıda panik atak geçirirsem diye korkmaktan dışarıya çıkamaz oldum, sokağa çıkamaz oldum. Arkadaşlarımla ilişkilerim koptu. Ne kadar da zavallıyım ne kadar da zayıfım demek yerine, yani bu şekilde kendimizi aşağılamak ve acımak yerine yapılabilir ama belki daha küçük minik hedefler belirleyelim. Mesela bu akşam yürüyüşe çıkacağım ve sokağın sonuna kadar yürüyeceğim ve her gün bu yürüyüşü 50 metre daha ileriye taşıyacağım. Artık sizin gerçekliğiniz sizin koşullarımız her neyse ona göre ayarlanabilir. Bu şekilde minik minik yapılabilir hedefler belirleyip kendimizi destekleyebiliriz. Zira gelişim böyle de olabilir. Yani illa çok büyük adımlar atmamız şart değil. Minik minik ama istikrarlı adımlarla da ilerleyebiliriz. Aslına bakarsanız istikrar da %100 şart değil. Şöyle ki; bazen geriye dönüşler olabilir, doğaldır. Ancak o aradaki geriye dönüşlere takılmadan tekrar yola çıkmakla tekrar kararlılıkla ilerlersek de yine hedeflerimize ulaşabiliriz. Edith, Nazi kampından kurtulduğunu da bedeni artık özgürdü ancak ruhu hala geçmişin hapishanesindeydi ve korkularıyla ve travması ile yüzleşinceye dek onlarca yıl o hapishanede kalmaya devam edecekti.
Görünürde iyiydim. Hayatıma devam ediyordum. Evlenmiştim, anne olmuştum, üniversiteye başlamıştım. Başarı ve mükemmeliyet peşinde koşuyor, herkesin hoşuna giden şeyler yapmaya çalışıyordum. Ancak aslında geçmişten kaçmaya, travmamamı inkara devam ediyordum. Sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşıyor duygularımı bastırıyordum diyor Edith. Edith’in asıl iyileşmesi kendi duygularıyla yüzleşmesi ile oluyor ve bunu da yıllar sonra görmekten kaçındığı Soykırım Müzesi’ne tüm cesaretini toplayıp giderek başarıyor. Müzeye gittiğinde ve o mekanları gördüğünde tekrar eski travmaları tetikleniyor. Tekrar o eski ve acı günleri hatırlıyor. Acı, endişe, korku. Tüm bu duygular bütün bedenini kaplıyordu. Ancak o yine de oradan kaçmadı ve bu duyguların tüm bedenini sarmasına ve ardından bedenini ziyaret ettikten sonra geçip gitmelerine izin verdi. Yani bu sefer yıllardır yaptığı şey olan o duygudan kaçınmak ya da o duyguyu bastırmak yerine duygunun orada olmasına izin verdi. Hatta bir süre sonra bir köşeye oturdu uzun süre ağladı. Ve tahmin edin sonunda ne oldu? Çıkışta kendini çok çok daha rahatlamış hissetti. Çoğumuz acı verici olay ya da duygulardan kurtulmak için kaçınma tuzağına düşeriz. Duygularımızı bastırırız yok sayarız ya da inkar ederiz. Ancak biz her ne kadar onlar orada değilmiş gibi davransak da aslında onlar oradadır ve bir şekilde bizi etkilemeye devam ederler. Duyguların doğrusu ya da yanlışı olmaz. Duygu duygudur. Yani öfkeliysen öfkelisindir. Korkuyorsan, korkuyorsundur. A böyle hissetmemeleyim bu yanlış deyip bunu bastırmaya çalışmak son derece anlamsız. Ve hissetmediğiniz, hissetmeyi izin vermediğiniz bir duyguyu iyileştiremezsiniz daha doğrusu o duygudan kaynaklanan rahatsızlıkları iyileştiremezsiniz. Duygu odaklı terapi de şöyle derler “Bir yere varmadan oradan ayrılamazsın”
O zaman demek ki öncelikle o yere varmamız, yani o duyguyla yüzleşmemiz, o duyguya bir yer açmamız, o duyguyu yaşamaya izin vermemiz gerekiyor. Sadece o duyguya direnmemek, orada olmasına izin vermek ve bir şekilde o duyguyu fark etmek, o duyguyu isimlendirmek, o duyguyu ifade etmek dahi başlı başına daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. İster yazıyla ister sözel olarak. Bir sıkıntı mı var yazın. Alın kağıdı önünüze dökün içinizden geçen bastırdığınız yüzleşmek istemediğiniz bütün o rahatsız edici duygular, düşünceler her ne ise yazın bunları ifade edin. Sonra isterseniz o kağıdı yakın atın önemli değil. Ancak en azından o yüzleşmekten hep kaçındığınız. O duygularla, o olaylarla, o düşüncelerle bir yüzleşmiş olacaksınız içinizde kalmamış olacak. Edith şöyle diyor “Dışarı çıkardığınız değil, içinizde kalan sizi hasta eder” Duygularınızdan kaçmayın, onlara izin verin. Bırakın gelsinler ve gitsinler. Unutmayın. Hisler geçicidir. Ve sizler bu hislerden ibaret değilsiniz. Daha fazlasısınız. Herhangi bir duygu durumunun içerisine girdiğinizde olabilir bu duygu bir emir değildir. Bundan sonra ne yapacağınıza dair bu duyguyla karşılaştığınızda bundan sonra ne yapacağınıza karar verme yine size aittir. Evet, şu anda kaygılı hissediyorum, olabilir kaygılı hissediyorsan hisset bu kaygıyı ancak bununla ilgili bir senaryo yazma. Bir duygu var, bir de duygu sonrasında ona eklediğimiz bir senaryo var. Yani eyvah, şu anda kaygılıyım. Kalbim çarpıyor, nefesim daralıyor. Demek ki kaygılıyım. Bak şimdi senaryoya geçiyoruz, duyguyu fark ettin yaşıyorsun o sırada. Sonra hemen arkasından senaryoyu eklemeye başladın. Demek ki kaygılıysam demek ki hayatım berbat. Demek ki bundan sonra her şey daha kötü olacak. Demek ki şöyle şöyle olacak. Ya şöyle olursa ya böyle olursa işte bu da senaryo kısmı.
Duyguyu yaşamaya izin verin. Evet, duyguyu tutun ve onu yaşamaya izin verin. Ama senaryoyu çöpe atın. Duygu kalsın, senaryo gitsin. İyi de duyguya nasıl izin verelim diyebilirsiniz. Duyguları biz genellikle bedenimizde farklı duyumlar şeklinde hissederiz ve onlar o duyumlar şeklinde hissedilir ve bir süre sonra da giderler. Bırakın olması gerektiği gibi, yani bedensel duyumlar şeklinde gelsinler ve gitsinler. Ancak eğer senaryoya tutunursanız işte o zaman ne yazık ki o duygular kalıcı olmaya başlıyorlar. Peki ama bu duygularımla nasıl yüzleşebilirim. Onlarla nasıl kendi arama bir mesafe koyabilirim diyorsanız. Bununla ilgili çeşitli videolarım var. En başta şu video olmak üzere videolarındaki bazı egzersizleri günlük olarak düzenli uyguladığınızda zihninizi ve bedeninizi bu yönde eğitebilirsiniz. Aslında duyguların ardından gelen o senaryo kısmı var ya, işte o senaryo kısmı oluştururken çocukluktan itibaren oluşturduğumuz o şemalar devreye giriyor ve bu şemalar doğrultusunda biz bir hikaye yazıyoruz, bir senaryo üretiyoruz ve ardından işte o duygu bizi daha da beter bir hale getiriyor. Dolayısıyla korku hapishanesinden çıkmak için öncelikle, belki de çocukluktan itibaren geliştirdiğimiz o şemalara bir göz atmak gerekebilir. Mesela bunlardan en önemlilerinden biri dayanıksızlık şemasıdır. Bununla ilgili olarak bu şemayı nasıl taşıyabileceğiniz ve baş edebilmek adına neler yapabileceğiniz ile ilgili önerilerimi şu videomda paylaşıyorum. Bundan sonra onu izleyerek diğer önerileri de dinleyebilirsiniz. Kişisel gelişim ve psikoloji eğer ilgi alanınız ise doğru kanaldasınız. Bu kanalda her hafta bu konularla ilgili 2 tane yepyeni video paylaşıyoruz ve kanalımız sizlerin de desteğiyle her geçen gün büyüyor. Eğer hala kanalımıza abone olmadıysanız lütfen abone olmayı unutmayın. Yeni videolardan da haberdar olabilmek için abone olduktan sonra bildirim zillerini açın.