YALNIZLIĞIN DÖNÜŞTÜRÜCÜ VE GELİŞTİRİCİ 3 BÜYÜK FAYDASI

Kendi kendinize yalnız başınıza kalabiliyor musunuz ve bundan keyif alabiliyor musunuz? Yoksa bu sizin için büyük bir ızdırap mı? Kendinizle düşünceleriniz ile baş başa kalma fikri size son derece sıkıcı ve boğucu mu geliyor? Eğer doğru kullanırsak yalnızlık son derece dönüştürücü ve geliştirici bir deneyim olabilir. Yalnızlığın çok büyük üç avantajı bu videoda. Yüz binlerce yıldır keşişler, rahipler, sufiler yalnız kalarak, inzivaya çekilerek kendi iç dünyalarını dönmüş, dış dünyadan uzaklaşarak kendi içlerinde çok daha zengin bir dünyanın kapılarını aramışlar ve ruhsal olarak olgunlaşmışlardır. Örneğin tasavvufta ruh disiplini ve nefs terbiyesi için kişi kendi iç hesaplaşmasını yapmak üzere kırk gün boyunca çilehane denilen sessiz ve ıssız bir köşeye ya da bir odaya kendini kapatır. Benzer şekilde Budizm’de de inzivaya çekilme uygulamaları vardır. Farklı kültürlerde farklı insanlar bir aydınlanma, farkındalık, ruhu terbiye yolu olarak yalnız kalmayı, inzivaya çekilmeyi, kendi içine dönmeyi, dış dünyadan soyutlanmayı bir araç olarak kullanıyor. Görünen o ki bazen dozunda bir yalnızlık, dönüşüm ve gelişim için faydalı bir şey. Peki acaba nedir bu faydalar? Gelin bu faydalardan üç tanesine bu videoda bakalım. Birinci faydamız kendini tanıma. Her birimizin kendimizle ilgili sahip olduğu bazı fikirler var. Örneğin bazılarımız kendinin son derece dürüst, yardımsever, çalışkan olarak görüyor olabilir. Sahip olduğumuzu düşündüğümüz bu özelliklerin bir kısmına gerçekten sahipken bir kısmına ise sahip olduğumuzu var sayıyoruz ya da zannediyoruz. Örneğin çok iyi bir dinleyici olduğunu söylemesine rağmen diğer insanların sözünü sıklıkla kesen pek çok kişiyi görmüşsünüzdür. Bu kişiye sorsanız kendisinin çok iyi bir dinleyici olduğunu iddia edecektir.

Ama gerçekte öyle değildir. Aynı şekilde kötü olduğunu düşündüğümüz için ben de kesinlikle öyle özellikler olmaz dediğimiz o özelliklerin çoğuna da sahibiz. Yani aslında her birimizin içerisinde değişen oranlarda bir miktar yalancı, bir miktar hırsız, bir miktar kötü, bir miktar bencil yönler var. Ancak bunları bastırdığımız ve reddettiğimiz için çoğunlukla farkında değiliz. Carl Jung kişiliğin bu karanlık yönlerine gölge yönlerimiz diyor ve ona göre asıl olgunlaşma bu karanlık yönleri fark edip kabul edince başlıyor. Ona göre bu yönleri ne kadar bastırsak o kadar güçlenirler. Ne kadar o yönleri fark edip kabul edersek o kadar zayıflarlar. Kişi aydınlık figürleri hayal ederek aydınlanamaz, ancak karanlığı bilinçli kılarak aydınlanabilirler der Jung. Acaba bizim gölge yönlerimiz neler? Kişiliğimizin hangi karanlık yönlerini bastırıyoruz? Kendimizle ilgili sahip olduğumuzu, varsaydığımız özelliklerin hangilerine gerçekten sahibiz? Farkında olmadığımız hangi yönlerimiz var? Odağımız sürekli başkalarındayken Ahmet niye öyle yapmış? Ayşe niye öyle demiş? Mehmet nasıl tüm bunları yapar? Derken ve bir taraftan da dış dünyanın o hızlı ve gürültülü ortamındayken kendimizden uzaklaşabiliyoruz. Dünyevi işlere fazlasıyla kendimizi kaptırıp özümüzden yabancılaşabiliyoruz. İşte eğer verimli kullanabilirsek yalnızlığımızı bireysel farkındalığımızı arttırmak, kendimizi daha yakından tanımak, dolayısıyla gelişip olgunlaşabilmek için kullanabiliriz. Böylelikle ben kimim? Ben ne istiyorum? Benim değerlerim neler? Benim yaşam amacım ne? Duygularımın, düşüncelerimin davranışlarının altında yatan temel dinamikler ne? Orada öyle davrandığım da aslında bunun altındaki sebep neydi? Bu duygu bana ne anlatmaya çalışıyor? Karanlık yönlerim neler? Gibi pek çok sorunun cevabını düşünmeye ve bu soruların cevaplarıyla ilgili çalışmaya fırsat bulabiliriz.

Yalnız kaldığınız vakitlerde kendinizi daha yakından tanımak ve bireysel farkındalığınızı arttırabilmenize size yardımcı olacak çok sayıda video kanalımda mevcut. Kendini Tanıma ve Bireysel Farkındalık başlıklı oynatma listesinden bu videolara ulaşabilirsiniz. Linkini yorumlara ve açıklama kısmına bırakacağım. İçinde yetiştiğimiz, aile, ülke, toplum ve sosyal medya tarafından sürekli olarak bize empoze edilen bazı bakış açıları, bazı yaklaşımlar, bazı değerler var. Bunların bir kısmı pozitif iken bir kısmı ise son derece toksik yani zehirli olabiliyor. Örneğin sürekli bu toksik mesajlara maruz kalmış olan bir kişi kendini toplum ya da sosyal medya tarafından dayatılan değerler çerçevesinde değerlendirip özgüvenini kaybedebilir. Ya da tam tersi diğer insanlarla ilgili olarak örneğin belli gruplara ait, kendinden farklı dinde belki kendinden farklı görüşteki bazı insanlara karşı önyargılar geliştirebilir. İnsanların diğerlerini ırkına, milliyetine, dinine, yaşama şekline göre yargılaması çoğu zaman öğrenilen şeylerdir. Farkında olmadan ve mantığını sorgulamadan otomatik olarak bize dayatılan bu fikirleri kabul ederiz benimseriz ve sanki bu ikinci el fikirler, bizim kendi öz fikirlerimizmiş gibi adeta bir papağan gibi etrafa bu fikirleri tekrar ederiz. Toplumun ve sosyal medyanın sürekli olarak bize empoze ettiği bu bakış açılarından, bu değerlerden biraz uzak kalmak, uzaklaşmak, belki sürekli içinde bulunduğumuz arkadaş topluluğundan uzaklaşmak, belki sürekli içinde bulunduğumuz toplumdan biraz uzaklaşmak, biraz bu duruma dışarıdan bakmaya çalışmak, bize dayatılan fikirlerin, bu kabul ettiğimiz, benimsediğimiz değerlerin ne kadarı gerçekten bize uygun, ne kadarı gerçekten verimli? Bunu değerlendirebilmemizi ve analiz edebilmemizi sağlar. Böylelikle daha verimsiz olan birtakım ideolojileri, birtakım yaklaşımları fark edip bunları değiştirebiliriz.

Ergenlik ve ilk gençlik yıllarımda benim için başarının göstergesi çevrenin genişliği ve sosyallikti ne kadar çok arkadaşım varsa o kadar başarılısın demektir. Kendi kendime ve yalnız kalmak benim için korkunç bir şeydi. Asla tahammül edemiyordum. Ancak yaşım ilerledikçe şunu görmeye başladım ki gerçek başarı kişinin kendi kendine tahammül edebilmesi, kendi kendineyken de mutlu olabilmesi, kendi kendine yetebilmesi, mutlu olmak için diğerlerine ille de ihtiyaç duymaması. Michel Foucault’nun da dediği gibi “Eğer bir kişi yalnız olmayı beceremiyorsa diğerleriyle birlikte olmayı da beceremez” Kendimizden kaçabilmek için o kadar çok sosyalleşiyoruz ki aslında kendimizi bir tanısak sevebileceğimizi bilmiyoruz. Belki de çok güzel yönlerimiz var. Belki de kendi kendimize de çok keyifli, hatta belki de daha keyifli vakitler geçirebiliriz. Ancak buna neredeyse hiç fırsat bırakmıyor bazılarımız. Ayrıca kendimizi diğerleri olmadan da yeterli ve değerli hissedebileceğimizi deneyimleyebilmek için bir miktar yalnızlık fırsatına ihtiyacımız var. Zira deneyimlemeden bilemeyiz tabii ki bu videoyla amacımız tamamen toplumdan izole olun, kendinizi bir odaya kapatın, kendinizi yalnızlığa verin demek değil. En başta da belirttiğim gibi her şey dozunda güzel. Belki de en azından bir kısmımız bu videodan sonra sürekli kendinden kaçmak yerine yalnızlığa bir fırsat verecek ve bu yalnızlığı kendini değiştirebilmek ve dönüştürebilmek için bir fırsat olarak kullanacak. Kişisel gelişim ve psikolojiye dair bu kanalda her hafta iki tane yepyeni video paylaşıyoruz. Eğer bu videolardan haberdar olmak istiyorsanız kanala abone olmayı ve tüm bildirim zillerini açmayı unutmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir