JAPON FELSEFESİNDEN SANA İYİ GELECEK 5 ÖĞRETİ
Siz de benim gibi Uzakdoğu öğretilerine meraklıysanız, Japon felsefesinden size iyi gelebilecek 5 öğreti bu videoda. İlk kavramımız UKETAMO. UKETAMO, açık bir yürekle ve alçak gönüllülükle kabul ediyorum demek. Buna göre hayatın size sunduğu tüm iyi ve kötü şeyleri ne kadar çabuk kabullenirseniz o kadar hafif hissedersiniz. Çok istediğiniz bir iş teklifini alamadınız mı? UKETAMO. Aniden sağanak yağmur başladı ve kır düğününüzü içeri taşımak zorunda mı kaldınız? UKETAMO. Birdenbire bacağınız kırıldı ve uzun süredir o beklediğiniz tatile gidemeyecek misiniz? UKETAMO. Bu felsefe özetle bize şunu söylüyor. Her şeyin nasıl olması gerektiğine, yani -meli, -malılara takılıp kalmayın. Kendinize acıyıp, üzülüp durmayın. Keşke deyip her şeyin farklı olmasını dileme tuzağına düşmeyin. Zira bunların hiçbirisi hiçbir işe yaramaz. Bunun yerine var olan gerçekliği kabul edin ve bununla nasıl başa çıkacağımıza karar verin. Yani olan bu. Peki ben bundan sonrası için ne yapabilirim? Aslında bu kabul deyince insanların aklına genellikle daha pasif bir vazgeçiş, bir boyun eğme geliyor. Halbuki buradaki kabulden kasıt daha çok değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul edip bundan sonrası için neler yapabileceğimize karar vermek ve bunu planlamak üzerine kurulu. Unutmayın başımıza gelenleri belki seçemiyoruz ama bunlara nasıl tepki vereceğimiz ve bundan sonra nasıl ilerleyeceğimiz çoğu zaman bizim elimizde. İkinci kavramımız Shin-Gi-Tai. Bu kavram üç kelimeden oluşuyor. Shin; aklı, zihni, ruhu, kalbi temsil ediyor. Gi; daha çok işin bilgiyle, tecrübeyle, teknikle ilgili kısmı. Tai ise bedeni ve bedensel çabayı temsil ediyor. Genellikle dövüş sanatlarında kullanılan bu kavram, insanların kendilerinde bulunan bu üç yönle de temas halinde olmaları gerektiğini savunuyor. Sağlıklı bir yaşam için bu üçünün de bir dengede olması gerekiyor.
Zira eğer Shin’in yani aklımızın dengesi bozulursa, bu durumda geriye kalanların çok da bir anlamı kalmıyor. Yani ne kadar bilgili olduğunuz ya da bedensel olarak ne kadar sağlıklı olduğunuzun çok da bir anlamı kalmıyor. Ya da eğer Tai dengesiz ise bu durumda kişinin yani ruhun, aklın isteklerini, arzularını yerine getiremiyoruz. Dikkat ederseniz stresle baş etme tekniklerinde de size hep hem bedensel hem de zihinsel teknikleri birlikte uygulamanızı öneriyorum. Zira insan bir bütün yani zihin, beden ve ruh olarak da bir bütün olarak düşünebilirsiniz. Zihin ve beden olarak da bir bütün olarak düşünebilirsiniz ve sağlıklı bir yaşam için aslında tüm bu boyutlarla ilgili bir çaba göstermemiz gerekiyor. Bedensel sağlık için belki biraz çabalıyoruz. Hani ne bileyim yürüyüş yapıyoruz, belki yediğimiz içtiğimize falan dikkat ediyoruz ama ruhsal boyut için ya da zihinsel boyut için sizce yeterince çabalıyor muyuz? Üçüncü kavramımız Oubaitori. Günümüzün sosyal medya dünyasında ne yazık ki kendimizi kıyaslama tuzağına düşüyoruz ve başkalarının renkli paylaşımlarına bakıp kendi hayatımıza dönüp bakıyoruz sonra ve kendimize üzülüyoruz. Belki acıyoruz, belki diyoruz ki ya ben neden onların yaşında olmama rağmen aynı hayatı yaşamıyorum? Neden ben onlar hedeflerine ulaştı ama ben henüz hedeflerime ulaşamadım diye düşünebiliyoruz. Bu kıyaslama alışkanlığı bize ne kazandırıyor? Aslında neredeyse hiçbir şey kaybettirdiği ise çok fazla. Bir kere her şeyden önce vakit kaybediyoruz. İkincisi, yetersizlik ve üzüntü duyguları içerisinde akıl sağlığımıza zarar veriyoruz. Bu gibi durumlarda, yani kıyaslama tuzağına düştüğümüz zaman yine Japon felsefesinden Oubaitori kavramını hatırlayalım. Kanji alfabesinde Oubaitori kelimesi dört karakterden oluşuyor ve bu dört karakterin her biri bir ağacı temsil ediyor.
Nedir bu ağaçlar? Kiraz, erik, şeftali ve kaysı. Oubaitori özetle her çiçek kendi zamanında açar demek. Dolayısıyla bu öğreti her birimizin kendi hızımızda kendi biricik varoluşumuzu göre ilerlediğimizi, kendimizi başkalarıyla kıyaslamamamız gerektiğini, herkesin zamanının farklı olduğunu ve zamanı gelince herkesin çiçek açacağını söylüyor. Özetle herkesin yaşam yolculuğunda kendi yaşam yolculuğuna odaklanması ve kendisini diğerleriyle kıyaslamaması gerektiğini hatırlatıyor bize. Her şeyi birdenbire ve hemen ve çok büyük şekilde değişsin istiyoruz değil mi? Sabırsızız, hemen kilo vermek, hemen bir konuda uzman olmak, hızlıca gelişmek ve değişmek. Bu yüzden de belki bazen çok büyük hedefler belirliyoruz. Bir gecede o hedeflere ulaşmak istiyoruz ya da kısa sürede. Ve bu olmayınca da hayal kırıklığı ve çaresizlik duyguları içerisinde toptan pes ediyoruz. Örneğin kilo vereceğim ya da hareketli bir yaşam süreceğim diyerek her akşam bir saat koşacağım hedefi belirleyen ve ertesi gün bundan vazgeçen pek çok insan vardır. Oysa gelişim ve değişim çoğunlukla zaman alan bir süreç ve hızdan ziyade istikrarlılık belki daha önemli olabilir. Kaizen sürekli iyileşme ve geliştirme demek. Japonlar birdenbire büyük. Radikal değişimler yerine belki daha küçük ama istikrarlı değişimleri öneriyor bize. Buna göre de sihirli bir değnek ya da bir gecede başarı diye bir şey yok. Her gün küçük ama istikrarlı değişimler var. Kaizen felsefesini kişisel gelişim ve ruhsal sağlığımız için çabalarımıza da uyar sayabiliriz. Bunun yerine örneğin birdenbire süper iyi hissetmek, birdenbire çok motive olmak yerine her gün %1’lik bile olsa küçük iyileştirmeler yapmayı kendimize hedef olarak seçebiliriz. Örneğin kitap okuma alışkanlığını bir türlü kazanamıyoruz diyorsak, her akşam 100 sayfa kitap okuyacağım gibi bir hedef belirlemek yerine belki daha makul bir hedef belirlemek ve ardından da diyelim ki 10 sayfa diye belirledim.
Her akşam okuduğum sayfa sayısını 1 sayfa arttırmak gibi minik minik iyileştirmelerle ilerleyebilirim. Bunlar belki başta size çok küçük ve anlamsız ilerlemeler gibi gözükecek ama bütününde baktığınızda çok daha büyük değişimler yaratacak. Beşinci kavramımız Omoiyari muhteşem bir kavram çünkü içerisinde başkalarına şefkat ve empatiyi içeriyor. Üstelik herhangi bir çıkar beklemeden. Omoiyari bireyin ihtiyaçlarını daha o söylemeden tahmin etmek ve bunu onlar için sağlamak, başkalarını düşünerek empatiyle hareket etmek anlamına geliyor. Örneğin toplum içerisinde kullandığınız ortak kullanım alanındaki bir masada oturuyorsun ve yemek yiyorsun ve yemek yedikten sonra senden sonra gelecek kişiyi ya da orayı temizleyen görevliyi düşünerek orayı daha temiz bırakmak. Ya da diyelim ki yolda cam kırıkları gördün, oradan geçecek diğer insanları, belki çocukları, belki oradan geçecek hayvanları düşünerek o cam kırıklarını daha güvenli bir şekilde, daha farklı bir yere almak. Mesela cam kırıklarını evde kırıldıysa da o çöpün içerisine girecek hayvanları düşünerek daha güvenli bir şekilde çöpün içerisine atmak. Omoiyari bazen de başkalarını düşünerek bir şeyleri yapmamak olabilir. Mesela herhangi bir konu hakkında toplum içerisinde bazı kişilerin incineceğini düşünerek o konuyla ilgili konuşmamak, konuyu oraya getirmemek yine Omoiyari bir örneği. Toplumda herkes Omoiyariyi uygulasa hayat ne kadar güzel olurdu değil mi? Uzak Doğu felsefesiyle ilgili bu kavramlar eğer hoşuna gittiyse ve daha fazlasını duymak istersen kanalımdaki oynatma listeleri bölümüne gidebilirsin. Bu oynatma listesine direkt olarak ulaşabileceğiniz linki en başa sabit dediğim yorumda bulabilirsin.