AŞIRI ALINGANLIK NEDENLERİ VE ÇÖZÜMLERİ – Neden Herşeye Alınıyorum? Nasıl Kurtulurum?

Aşırı alıngan olayları, söylenenleri kişisel olarak algılayan bir yapınız varsa bu neden olur?

Ve bunu nasıl çözebiliriz?

Soruların cevapları bu videoda.

Öncelikle çözümlerden bahsedeceğim.

Zaten çözümlerden bahsederken nedenlerden de bahsetmiş olacağız.

Efendim bu durumla ilgili çözüme giderken birinci adımımız varsayımlarımızı fark etmek ve bunları sorgulamak.

Birisi bize bir şey söylediğinde rahatsız olduysak, alındıysak hemen şöyle bir duralım ve bundan çıkardığımız anlam üzerine bir düşünelim.

Çünkü bizi asıl rahatsız eden şey o çıkardığımız anlam.

Örneğin bir arkadaşıma dedim ki “Pilates’e başlamayı düşünüyorum.”

Ve arkadaşım da buna yanıt olarak “Aa çok iyi olur.” dedi.

Ve ben de bunun üzerine suratımı asıp “Haa öyle diyorsun yani.

Peki mesaj alındı.” deyip kırılıp, üzülüp kalkıp gittim.

Şimdi böyle bir durumda içimdeki rahatsızlığı, o sırada zihnimden geçen düşünceleri yani varsayımımı aslında, hatta bedensel belirtilerimi, hislerimi fark etmek ve bunları not etmek çok önemli.

O zaman isterseniz bu olay üzerinden şöyle bir tablo dolduralım.

Tablomuzda ilk kısımda “Ne oldu?”

başlığı var.

“Ne oldu?”

diye bir kendimize soralım.

“Ne oldu az önce?

Arkadaşıma Pilates’e başlayacağımı söyledim.

O da bana iyi olur.” dedi.

Peki bedenimde ne oldu?

İçim sıkıştı, nefesim hızlandı, nefesim daraldı.

Bedensel belirtileri fark etmek ve bu farkındalığı yukarıya doğru çıkartmak için de güzel bir şeydir bunları yazmak.

Peki ne hissettim?

O sıradaki duygum neydi?

Rahatsız oldum, canım yandı, aşağılanmış hissettim, üzüldüm, kırıldım.

Peki bu sırada zihnimden geçen düşünceler neydi?

Yani başıma gelen bu olayı, bu söyleneni ben nasıl algıladım?

Zihnimden ne geçti?

Yani aslında varsayımım ne?

Bu olay üzerinden gidersek diyelim ki şekilsiz, çirkin olduğumu düşünüyor.

Demek ki öyleyim, zihnimden bunlar geçti, bu yüzden bu kadar üzüldüm.

Peki, şimdi burada dikkat ederseniz bir varsayım yapıyorum.

Yani zihin okuyorum ve büyük bir ihtimalle de yanlış okuyorum.

İşte bu noktada varsayımımı fark ettikten sonra bunu sorgulamaya başlamalıyım.

Örneğin bu düşüncem, zihnimden geçen bu düşünce ne kadar mantıklı, ne kadar gerçekçi ya da objektif?

Emin miyim o kişinin böyle düşündüğüne ya da bunu kastettiğine?

Yüz üzerinden kaç veririm mesela.

Peki böyle düşünmek için kanıtlarım neler?

Yani bu düşünceyi sorgulayalım biraz, gerçekçiliğini sorgulayalım.

Genellikle aşırı alıngan kişiler hatalı niyet okuması yaparlar ya da şöyle söyleyelim, hatalı varsayımlarda bulunurlar.

Ve sonrasında da zihinlerinden geçen bu düşünceye gerçekmiş gibi, yüzde yüz mutlak gerçekliği yansıtıyormuş gibi inanırlar ve buna göre tepki verirler.

Peki kişiler neden hatalı algılarlar?

Çünkü hepimizin karanlıkta kalan, bilinç dışına bastırılmış gölge yanlarımız var ve biz onları aydınlığa çıkartmadıkça, yani bilinç düzeyine çıkartmadıkça bu bastırılmış yönlerimiz bizi ve algılarımızı yönetmeye devam ederler ve biz de alınmaya devam ederiz.

O zaman çözümle ilgili ikinci maddeye geçelim hemen.

İkinci maddemiz gölgelerimizi fark etmek ve onlarla barışmak.

Tabii ben bu ikinci maddeyi böyle bir çırpıda söyleyiverdim ama bu epey çaba ve emek gerektiren bir süreç.

Bazen bir ömür alabilecek bir süreç.

Öncelikle şu gölge kavramını biraz daha açalım isterseniz.

Özetle gölge zamanında bilinç dışına bastırılmış ve şu anda da farkında olmadığımız duygularımız, ihtiyaçlarımız, isteklerimiz, arzularımız, yaralarımız ve benzeri özelliklerimizdir.

Dünyaya geldiğimiz andan itibaren öteki tarafından sevilmek, kabul edilmek çok önemlidir.

Çünkü yaşamak için özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde ağırlıklı olmak üzere ötekine ihtiyacımız vardır.

Bir anlamda hayatta kalmamız ötekinin kabulüne bağlıdır.

Bu öteki ilk yıllar bize bakım verenler yani genellikle annemiz, babamız, işte büyükannemiz belki artık her kimse bizimle ilgilenen kişi bu kişiler iken ilerleyen yıllarda akrabalarımız, öğretmenlerimiz, hayatımızdaki önemli kişiler, arkadaşlarımız ve bir süre sonra tüm toplum olur.

İşte bu ötekileri kaybetmemek için çocukluk yıllarından itibaren sevilmeyeceğini yani toplum tarafından, diğerleri tarafından sevilmeyeceğini, kabul görmeyeceğini düşündüğümüz bazı özelliklerimizi, bazı ihtiyaçlarımızı, bazı yaralarımızı hatta kapattık, bastırdık, çok derinlere ittik.

Bunları görmezden geldik ve sanki farklı biriymiş ya da farklı hissediyormuş gibi davrandık.

Bunun sonucunda benliğimizin bir tarafı dışarıya gösterdiğimiz süslü yanlarımızı içeren maskelerimiz oldu, diğer tarafı ise herkesten sakladığımız karanlıkta kalan gölge yanlarımız.

Ancak bir şeyleri bastırdığımızda bunun bir bedeli olur.

Bu bedellerden biri de onu yansıtmaktır.

Çünkü gölgelerimiz karanlığı sevmez, aydınlığa, dışarıya çıkmak isterler.

İçimizde bastırmış olduğumuz gölge her ne ise onu dışarıya, diğerlerine, ötekilere yansıtırız.

Yani aslında dışarıda gördüğümüz, dolayısıyla tetiklendiğimiz, alındığımız şey her ne ise çoğunlukla dışarıdakilerle değil, içeridekilerle ilgilidir.

İlk örneğimizde arkadaşım belki de bambaşka niyetlerle, belki de öylesine pilatese başladı ama “Aa çok iyi olur.” dedi.

Ancak onun bu sözü benim içimdeki bir yaraya, bir gölgeye dokundu ve canımı yaktı.

Bunun üzerine içimdeki hassaslaşmış tehdit sistemi devreye girdi ve benim tepki vermeme yol açtı.

Zihninizde, kendinizle ilgili olumsuz bir inanca sahip olduğunuzda, örneğin ben çirkinim, işte benim vücudum çok şekilsiz gibi, bu inancı destekleyecek uyaranlara öncelik ve ağırlık verirsiniz.

Ya da çevrenizdeki her olayı, her sözü algısal olarak çarpıtarak bu inancı destekleyecek bir kanıtmış gibi görürsünüz.

Oysa böyle bir inancınız ya da böyle bir yaranız olmasa bu sizi tetikleyemeyecek, dolayısıyla da tepki vermenize yol açmayacaktı.

Kendimizle ilgili bu inançlar ve tepkilerimiz ağırlıklı olarak çocukluk dönemindeki tatsız deneyimlerden kaynaklanır.

Çocukluk travmaları özellikle de kronik ve süreyen olanlar, yani birdenbire başınıza gelen büyük bir olay değil de, sürekli o olaya maruz kalmak, sinir sisteminizin dengesini bozar bir süre sonra.

Psikiyatrist Randolph Nesse, olumsuz çocukluk deneyimlerine çok sık bir şekilde maruz kalmış çocukların beyinlerini inceliyor.

Ve bu çocukların beyinlerini en ufak bir temasla dahi hemencecik ötüveren hassaslaşmış araba alarmlarına benzetiyor.

Stres alnındaki bir beynin alınganlığı artar çünkü hayatta kalabilmek için sürekli tehditleri aramak, hesaplamak zorundadır.

Bu yüzden de hassaslaşır tehditlere karşı ve normalde aslında tehdit olarak algılamayacağı şeyleri de tehditmiş gibi görmeye başlar.

Bu aynı zamanda fizyolojik bir durumdur yani.

Peki tüm bunlarla ilgili ne yapılabilir?

Öncelikle gölge yanlarımızla tanışmak ve onları öz şefkatle kucaklayabilmek oldukça önemlidir ve uzun ve sancılı bir süreçtir.

Bunu yaparken, bunu nasıl yapabileceğinizle ilgili size yardımcı olabilecek videoların linkini en başa sabitlediğim yorumda bulabilirsiniz.

Bunu neden şimdi anlatmıyorsun diye düşünebilirsiniz.

Bunlar böyle bir videoda anlatılabilecek kadar kısa mevzular değil, bir oynatma listesi linki koyuyorum aşağıya.

Hatta iki tane oynatma listesinin linkini koyuyorum.

İçerisinde çok sayıda videolar bulunan.

Bunlardan bir tanesi yaralarımızla tanışma ve barışma, bir diğeri de kendine ebeveynlik yani kendimizle aslında tanışma ve barışma üzerine videoları içeren linkler.

Tabii şimdiye kadar bahsettiğim unsurlar genellikle zihinsel ve psikolojik unsurlardı.

Fakat işin bir de bedensel boyutu var demiştik.

Yani işin fizyolojik bir boyutu da var.

Sinir sistemimizin düzeni, dengesi bozuluyor yaşadığımız travmalar sonucunda.

İşte hassaslaşmış ve aslında düzeni bozulmuş olan sinir sistemimizi dengeleyebilmek için çeşitli bedensel egzersizleri de düzenli olarak uygulamak işimize yarayacak.

Bununla ilgili yine sinir sisteminizi dengelemenize yardımcı olabilecek bedensel teknikleri içeren videolarımın listesinde en başa sabitlediğim yoruma ekledim.

Oradan da yine bu videoları bulabilir, izleyebilir ve düzenli uygulayarak sinir sisteminizi dengeleyebilirsiniz.

Sinir sistemimizi dengelediğimize ne olur?

O hassasiyet yavaş yavaş azalmaya ve normale dönmeye başlar.

Yani eskisi kadar kolay tetiklenmezsiniz.

Ve bir kere tetiklendiğinizde de daha kolay normal denge pozisyonuna dönebilirsiniz.

Yani bu normale dönüş daha kısa sürer.

Bu teknikleri benimle beraber uygulamak ve öğrenmek isterseniz kendine yardım eğitim gruplarımıza katılabilirsiniz.

Kendine yardım eğitim gruplarımızda haftada iki gün online olarak üç saat boyunca buluşuyoruz ve bu teknikleri öğrenip birlikte uyguluyoruz.

Kendine yardım eğitim gruplarımızın ilkini Mayıs ayında gerçekleştirmiştik.

Kasım Aralık tarihinde ikinci grubumuzu gerçekleştireceğiz.

Bunun kayıtları doldu ancak Ocak ayında tekrar yeni bir grup açıyoruz.

Bu gruba başvurmak ve bizlerle birlikte olmak isterseniz başvuru ve detaylı bilgiyi bulabileceğiniz linki de yorumlara ekliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir