STRESE VE TRAVAMAYA KARŞI İLGİNÇ TEPKİMİZ YALTAKLANMA

Stres ve travma anında verdiğimiz üç tepki olan Savaş, Kaç ve Don tepkilerini daha önce duymuş olabilirsiniz. Ancak bir tane daha var ki Türkçe’ye direkt olarak çevirdiğimizde yaltaklanmak anlamına geliyor. “Nasıl yani? Kime niye yaltaklanıyorum” diyorsanız. Detaylar videoda. İster bir sınava girin, isterseniz trafikte bir kavga yaşayın. Travmatik bir olay ya da düşük düzeyde ama kronik bir strese sürekli maruz kalın. Her halükarda sinir sistemimiz hayatta kalabilmemiz ve canlılığımızı sürdürebilmemiz için savaş kaç ya da don tepkilerinden birini veriyor. Bu tepkilerin detaylarını ve günlük yaşamdaki yansımalarını ve hatta bunlarla nasıl baş edeceğimize dair ipuçlarını şu videomda anlatmıştım. Bu videodan sonra merak edenler oraya gidebilirler. Bu videonun linkini en başa sabitlediğim yoruma ekleyeceğim. Amerikalı jeolog Walter Cannon’ın literatüre kattığı savaş kaç tepkileri yani akut stres tepkilerine yeni yapılan araştırmalar yeni tepkileri ekliyor. Bunlardan bir tanesi de psikoterapist Pete Walker tarafından eklenen bir kavram. Eğer tehdit karşısında savaşmak, kaçmak ya da donmak bir işe yaramıyorsa o zaman daha başka bir tepki veriyoruz. Bu tepkiye Pete Walker “fawning” diyor. Yani Türkçe’ye direkt olarak çevirdiğimizde yaltaklanmak ancak biz kabalaşmayalım daha kibar olalım dedik ve bunu “Aşırı Memnun Edicilik” olarak yorumlayalım. Aşırı memnun edicilik yani “fawning” tepkisiyle aslında amacımız tehdit yaratan o faktörü sakinleştirmeye çalışmak, onunla uzlaşma yakalamaya çalışmak. Yani bir şekilde onun gönlünü hoş tutmak, onun fazlasıyla suyuna gitmeye çalışmak diyebiliriz. Özellikle çocukluk döneminde kendisini güvende hissetmediği stresli bir aile ortamında büyüyen çocuklar ya da bir şekilde yeterli derecede ilgi, bakım, sevgi, şefkat görememiş kişiler bu durumda stres yaşarlar ve bu strese ya daha da hırçınlaşarak saldırganlaşarak cevap verirler ya tam tersi bu öfke kendi içlerine döner ve içlerine kapanırlar.

Kendi içlerine çekilirler, sosyal olarak izole olurlar ya da hissizleşmeye başlarlar. Duygusuzluğa başlarlar ki yani duygularla bağlarını koparmaya çalışırlar ki aslında yine savaş kaç ya da don tepkilerinden birini verir sinir sistemleri. Fakat işte bu tepkilerden bir tanesi de “fawning” yani aşırı memnun edicilik. Aşırı memnun edicilik tepkisini verdiğimizde ne yapıyoruz? Sosyalleşmeyi kesmiyoruz. Karşı tarafla iletişime devam ediyoruz. Kendi iç dünyamıza kapanmıyoruz. Ancak karşı tarafla herhangi bir çatışma çıkmasın ya da onunla herhangi bir şekilde ters düşmeyeyim. Onun isteklerini, arzularını yerine getireyim diye neredeyse kendi hayatımızı yok saymaya, kendimizi inkar etmeye başlıyoruz. Bakın bu bilinçli bir seçim değildir. Bu tamamen ve sinir sistemimizin hayatta kalabilmek adına verdiği otomatik tepkilerden bir tanesidir. İşte bu davranış kalıpları, yani bir şekilde aslında çocukluktan itibaren strese ve kaygıya karşı kendimizi savunma biçimimiz bir süre sonra o kadar çok tekrarlanır ki, bu davranış örüntüsü alışkanlık haline gelmeye başlar. Kişiliğimizin bir parçası olur adeta ve bunun izlerini yetişkinlikte de görmeye başlarız. Peki yetişkinlikteki bunun diğer izleri neler? Bunun göstergelerinden bir tanesi aşırı uyumlu olma hali. Öyle ki istemese bile ya da aslında kendisine zararı dokunacak olsa bile yine de karşı tarafın talebini reddedememe, hayır diyememe yani bir şekilde aslında karşı taraf kırılmasın, üzülmesin, öfkelenmesin diye boyun eğme. Hayır dediklerinde ya da bir fikre karşı çıktıklarında ya da kendi fikirlerini, ihtiyaçlarını, duygularını ifade ettiklerinde bencil, gıcık ya da uyumsuz gibi negatif etiketleri almaktan o kadar çok çekinirler ki bir şekilde her şeye evet demeye çalışırlar.

Temel değerlerine uyumlu olmasa bile aslında yine de her tip insanla hoş geçinmeye çalışırlar. Bunun sonucunda ilişkilerinde sınır çizemezler. Dolayısıyla diğer insanlar hayatlarını çok fazla kontrol etmeye başlayabilir, müdahil olmaya başlayabilir. Bir süre sonra artık kendisi için değil diğerleri için yaşamaya başlayabilir kişi. Bakın kibarlık, uyum bunlar çok güzel değerler ve toplumsal olarak aslında en çok ihtiyaç duyduğumuz değerlerden bazıları. Ancak her şey dengede güzel, dozunda güzel. Burada bahsettiğimiz uyumlu olma hali, kişinin kendisini yok sayarcasına kendisini inkar ederek bir diğeri için yaşaması hali. Dolayısıyla böyle olduğunda, yani bir şekilde aslında bundan birileri zarar görmeye başladığında ki buradaki birileri kişinin kendisi o zaman bir oturup düşünmeye başlamak gerekiyor. İkinci izi yine benzer şekilde aşırı fedakar ve kurtarıcı olmak. Bundan bir önceki videomda da bahsetmiştim. Kendi istek ve ihtiyaçlarını başkaları için kolaylıkla feda edebilirler. Kendilerini ihmal ederken hayatlarını başkalarının hayatlarını tırnak içinde düzeltmek ya da yine tırnak içinde kurtarmak için uğraşırken bulabilirler kendilerini. Bunun bir diğer yansıması kişinin kendisi için bir şey yapmakta zorlanması ve sadece kendim için yapmak istiyorum bunu. Böyle şeyleri yaparken zorlanmak. Kişi kendi istek, ihtiyaç duygularını o kadar çok yok saymıştır ki artık onlardan uzaklaşmıştır artık. Hatta bir kopuş yaşamıştır. Yani kişi çoğu zaman ne hissettiğini, neye ihtiyacı olduğunu bile tam olarak anlamayabilir.

Yani kendine dair duygusal farkındalığı artık yavaş yavaş düşmeye başlamıştır. Bunun sonucunda karar vermekte de zorlanabilir mesela. Nereye gidelim? Bilmem, ne istiyorsun? Bilmem ne isteyeyim hiç. Ne yiyelim? Sen seç. İkinci yansımamız Aşırı empatik olma hali. Diğerlerinin ne düşündüğü ne hissettiği ne istediği, neye ihtiyaç duyduğu hakkında fazlasıyla kafa yormak, fazlasıyla bunu merak etmek ve buna göre belki yaşamını düzenlemek. Çünkü bu kişiler çoğunlukla çocukluklarında istismarcıların fiziksel ya da duygusal olarak onları istismar eden kişinin ya da bir şekilde stres yaratan faktörün ne hissettiği, ne yaptığını analiz etmekle o kadar çok uğraşmışlardır ki. Dolayısıyla şu anda da karşı tarafın ne hissettiğini, neye ihtiyaç duyduğunu analiz etme konusunda uzmanlaşmışlardır. Diğerlerinin ne düşündüğü o kadar önemlidir ki. Mesela diyelim ki evlerine bir misafir gelecek. Bunun stresi günler öncesinden başlar. Günler öncesinden ne yapacağım? Ev temiz olacak mı? Nasıl karşılayacağım? Tüm bunların planlarıyla geçer ve her şeyin mükemmel olması için o kadar çok çabalar ki. Mesela misafir geldiğinde o kadar çok koşturur ki misafirlerin asıl amacı olan hani ya bir sosyalleşelim! Gel bir yüzünü görelim, iki çift laf edelim. Kısmını es geçebilir. Çünkü o sırada kafasında acaba memnun oldular mı? Acaba ne düşünüyorlar? Ay keki beğendiler mi? Ay ev pis mi acaba? Gibi pek çok soru ve bunların cevapları dönüyordur. Bir diğer yansıma kaçıngan ve itaatkar olmadır. Aşırı memnun edicilikde. Yani çatışmadan o kadar çok kaçınırlar ki bir şekilde boyun eğerler ve kendilerinden çok fazla ödün verirler. Aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey derler.

Bir diğer iz şu olabilir Toksik ilişki bağımlılığı. Kişi kendini tekrar tekrar toksik ilişkiler içerisinde bulabilir. Zira bu haliyle. Yani bu aşırı verici ve aşırı memnun edici haliyle ortamdaki narsisistik kişiler için potansiyel bir kurbandır. Bazılarımız şöyle diyebilir Yoo, ben hiç travma falan yaşamadım. Annem babam da gayet iyi insanlardı. Bakın bir şeyin travmatik bir etki yaratması için ille de deprem, kaza, saldırıya uğrama gibi böyle anlık ve belirgin tek bir olay olması şart değil. Bir şekilde çoğumuz için çocukluğumuzda yeterince görülmemek, duyulmak, duygusal ihtiyaçlarımızın karşılanmaması da travmatik bir etki yaratabilir. Öte yandan bunun olması ille de sizin ebeveynlerinizin kötü olduğunu göstermez. Çoğu ebeveyn kasıtlı olmadan, iyi niyetle, hatta bazen farkında olmadan, bazen bilgi eksikliğinden çocukları üzerinde olumsuz etki bırakabiliyor. Zaten travmaların hepsi de kötü şeyler değillerdir aslında. Travmalar fark edilip bir şekilde işlenmeye, üzerinde çalışılmaya başlandığında bir de görürsünüz ki zaman içerisinde olgunlaşmanıza, gelişmenize zannettiğiniz benlikten çıkıp gerçek benliğe ulaşmanızda yani gerçek şifayı yakalamanızda bir vesiledir. Yani bu anlamda aslında derdimiz içerisinde dermanımızı da barındırıyor. Peki bu durumda olduğumuzu fark ettiysek ne yapmalıyız? Elbetteki bunun en sağlıklı yollarından bir tanesi kaliteli, yeterli, deneyimli bir terapistle psikoterapist ile çalışmak ve bunun yanı sıra bu konuda size yardımcı olabilecek bazı videoları yine kanalımda bulabilirsiniz. Bununla ilgili size rehberlik edebilecek bazı teknikleri de anlatan videolarımı ulaşmak isterseniz bunların linklerini en başa sabitledim yoruma yine ekledim. Merak edenler, bu konuda yol almak isteyenler bu videodan sonra o videolara gidebilir.

  • Kendinle Barışma ve Özgüven:
  • Savaş-kaç-don tepkilerinin detayı için:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir