Sınır Koyamamanın Nedenleri ve Çözümleri – İlişkilerde Sınır Koymak
Sırf ayıp olmasın diye diğer insanların isteklerine sıklıkla evet demek zorunda kaldığınız oluyor mu? Bir karar almadan önce mutlaka başkalarıyla da konuşma ve onların onayını alma ihtiyacını duyuyor musunuz sık sık? Diğer insanların hayatınıza müdahale etmesiyle ilgili sıklıkla hayıflanır mısınız? Eğer tüm bu sorulara cevabınız çoğunlukla evetse bu durumda sınır koymakla ilgili bir probleminiz olabilir. Bu videoda sınır koymak neden önemli? Neden yapamıyoruz ve sınır koyabilmek için hangi adımları atabiliriz bunu konuşacağız. Videonun en başında şunu belirtmek istiyorum sınır koymak demek, tamamen uzlaşılmaz olmak, hayatındaki hiçbir şeyden ödün vermemek, banane ben değişmem, sen değiş demek ya da kendi istekleri konusunda tutturmak demek değil tabi ki. Başka bir şey sınır koymak. Biraz sonra bunu açacağız. Zaten bu videoyu izleyenlerin büyük bir çoğunluğu sınır koymaktan kastımızın aslında ne olduğunu biliyorlar. Aslında bizim bu videoda daha çok amacımız bu doğrunun diğer ucunda olan yani hayatına sınır koymakta zorluk çeken, diğer insanlara sınır koymakta zorluk çeken, diğer insanların hayatına müdahale etmesine engel olamayan bir şekilde kendi hayatını diğer insanların istek ve taleplerine göre yaşayan, onların taleplerini daha önde tutmak zorunda olduğunu düşünen, kendi istek, ihtiyaç ve haklı taleplerini ifade etmek konusunda zorluk yaşayan, hatta bunun için zaman zaman diğer insanlar tarafından böyle manipüle edilmeye çalışılan ya da belki bazen istismara uğrayan kişilerde bir farkındalık yaratmak. Araştırmalar duygusal olarak tükenme ile sınırlar arasında bir ilişki olduğunu bize gösteriyor. Kendimizi yok saymak, kendimizi yok saymak pahasına başkaları için yaşamak, aşırı fedakarlık yapmak ya da diğer insanlara öfkelenmemize sinirlenmemize, kırılmamıza rağmen bunları ifade etmemek, kendi taleplerimizi ortaya koymamak, kendimizi ortaya koymamak, bir şekilde duygularımızı bastırmamıza yol açıyor ve bu bastırılan duygular fiziksel ve ruhsal sıkıntılar olarak gün yüzüne çıkıyor.
Videonun başında tabii şunu da mutlaka belirtmem lazım. Bu sınır koyma mevzusu bizim ülkemizde uygulanması oldukça zor bir şey. Bunu kabul ediyorum. Çünkü bizim toplumumuzda böyle bir bilinç yok. Çocukluğumuzdan itibaren böyle yetiştirilmiyoruz. Fazlasıyla sınırlarımızı ihlal ediliyor. Bir sınırımız olması gerektiğinin farkında olamıyoruz dolayısıyla ve insanlar çoğu zaman belki de iyi niyetle yaptıkları pek çok davranışın aslında sınır ihlali olduğunun farkında değiller. Bir şekilde siz uyardığınızda da bozuluyorlar, üzülüyorlar, tepki gösteriyorlar. Ben ne yaptım ki şimdi diyorlar. Halbuki çok çok çok büyük zararlar veriyorlar kişilere. Örneğin çocuksun, birisi geliyor, ay ne tatlı çocuksun sen diyor ve bana sormadan bir çocuk olsam bile, bana sormadan, benden izin almadan şapur şupur beni öpmeye başlıyor. Şimdi burada aslında ne var canım, biz işte sevecen bir toplumuz diyebilirsiniz. Ancak bu yapıldığında çocuk kendi bedeninin sınırları olduğunu, fiziksel sınırları olduğunu, bu sınırları koruması gerektiğini, gerektiğinde koruması gerektiğini öğrenemiyor ve ileride onu rahatsız eden bir yaklaşım olduğunda rahatsız edici bir şekilde onun sınırları ihlal edildiğinde ister fiziksel sınır olsun ister manevi sınır olsun karar veremiyor bu iyi miydi, kötü müydü? Şimdi ben böyle yaptığımda acaba kötü bir şey mi yaptım, yoksa aslında sınırlarımı korumam mı gerekiyor? Buna karar veremiyor öğrenemedi için. Bunun için öncelikle bizim bireylere çocukluktan itibaren saygı göstermemiz, o sınırları korumayı ona öğretmemiz gerekiyor. Ama ne yazık ki işte dediğim gibi bu olmuyor. Çoğu zaman fazlasıyla sınırları ihlal ediliyor. Mesela iyi niyetle belki soruyorsun ama ya işe ne kadar maaş alıyorsun? Diye sormak, aaa niye çocuğun yok? Diye sormak, niye evlenmiyorsun? Diye sormak, çat kapı insanların evine girmek, istemedikleri halde onlara akıl vermek.
Bunların her biri aslında birer sınır ihlali. Fakat diyorum ya, işte çoğu zaman ne yazık ki bunların farkında değiliz. O yüzden aslında toplumca bir sınırlar eğitimi almamız gerekiyor. Peki neden sınır koyamıyoruz? Eğer neden sınır koyamadığımızın olası birkaç sebebinden bahsedersem zannediyorum bundan sonraki süreçte sınır koyabilmek sizin için biraz daha kolay olabilir. Şimdi birinci sebep zaten bize de öğretilmemiş olması. Az önce de bahsettiğim gibi, yani çocukluktan itibaren zaten bizim de sınırlarımızı bolca ihlal ettikleri için biz de sınırlar diye bir kavram olduğunu, bunun korunması gerektiğini ve bunun nasıl korunabileceğini öğrenemedik. Birinci sebep bu. Halbuki bunu öğrenseydik ve bunu uygulayabilseydik o zaman başkalarının sınırlarına saygılı olmayı daha hoşgörülü yaklaşmayı da bilecektik. Umarım bundan sonraki süreçlerde, ilerleyen zamanlarda nesiller ve nesiller sonra bunu kazanmış olacağız. İkinci sebep reddedilmekten, onaylanmamaktan, sevilmemekten korkmak. Eğer ben, ben olursam, ben kendi istek, ihtiyaç ve haklarımı ifade edersem, insanlara hayır dersem beni kabul etmezler. Beni sevmezler, beni onaylamazlar. Kimse benimle birlikte olmak istemez. Ben olduğum halimle sevilebilecek değerli bir insan değilim. Bakın bu düşüncenin en temelinde aslında çok yoğun bir en temel değersizlik ve yetersizlik inancı olabilir. Dolayısıyla bunlarla ilgili bir düşünmek lazım zaten. Acaba bende derinden bir değersizlik inancı var mı, bir yetersizlik inancı var mı? Bunlar nasıl oluşmuş olabilir? Bunlarla ilgili videolarımız var. Videonun sonunda yönlendirmeleri yapacağım. Bu konuları daha detaylı düşünebilmeniz için.
Şimdi bunu duyanlar bir kısmı belki şöyle diyebilir ya hayır, benim sınır çizemememin bunlarla bir alakası yok. Ben de sebep bu değil. Ancak yine de üzerine bir düşünmenizi istiyorum. Yani bir daha bir düşünün insanlara neden hayır diyemediğinizi. Yani Bu neden sorusunu belki defalarca kendinize sorun. Neden ben hayır diyemiyorum. Yok canım, ben insanlar kırılmasın diye. Hayır diyemiyorum. Peki insanlar kırılırsa ne olur? Kendinize üst üste bu olursa ne olur sorusunu sorun. En temelde geleceğiniz nokta yine en temelde eğer bana kalırlarsa beni sevmezler, beni kabul etmezler, benimle görüşmek istemezler, beni reddederler inancına doğru gelebilir çoğu kişi de. Aslında yaşımız kaç olursa olsun, her birimiz etrafta 6 yaşındaki çocuklar gibi dolanıyoruz ve bir şekilde var olduğumuzu hissetmek, onaylanmak, değerli ve yeterli olduğumuzu duyabilmek, anlayabilmek için farklı farklı yollara başvuruyoruz. Mesela kimimiz göz önünde olabileceğimiz, ekran karşısında olabileceğimiz, alkış alabileceğimiz meslekler seçerek bunu yapıyoruz. Kimimiz süslü arabalarla, mesleklerle, kariyerle ya da dış görünüş ile bunu yapmaya çalışıyor. Kimimiz ömrünü bir başkasına adayarak, aferin almaya çalışarak bunu yapmaya çalışıyor. Kimimiz de hep evet diyerek, kendi istek ve ihtiyaçlarını ifade etmeyerek, adeta uslu bir çocuk olmaya çalışarak bunu anlamaya çalışıyor. Ben var mıyım, ben değerli miyim, ben yeterli miyim, ben güçlü müyüm? Gibi soruların cevaplarını aslında en temelde insanların bizi olan davranışlarından, tepkilerinden çıkarmaya çalışıyoruz. Ve kendimizce bu sorulara evet cevabı alabilmek için her şeyi yapıyoruz. Uslu bir çocuk olup eğer kurallara uyarsak, boyun eğersek, içimizden gelmese bile evet dersek ya da kendi haklarımızı ifade etmezsek bizi sevebileceklerini düşünüyoruz. Oysa sınır koyabilmek için öncelikle şunu kabul etmek lazım.
Ben olduğum halimle isteklerim ile ihtiyaçlarımla, haklarımla artılarımla, eksilerimle, güçlü yönleriyle, zayıf yönlerimle varım ve değerliyim. Bunu hissedebilmek için ille de insanların isteklerine evet demeye, boyun eğmeye ihtiyacım yok. Kendi istek ve ihtiyaçlarımı talep ettiğimde de yine de ben sevilmeye layığım ve değerliyim. Bu ya da buna benzer cümleleri sık sık kendinize söyleyin ve hatırlatın. O gün dışarı çıkmak istemiyor musun? Hayır de! Merak etme, arkadaşların seni terk etmeyecek. Ya da bir arkadaşının bir söylemi ya da bir davranışı seni kırdı mı, üzdü mü? Buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi mi davranıyorsun? Hayır, ifade et, merak etme. Belki de onun da haberi yok seni kırdığından böylelikle haberdar olmuş olacak. O gün bir arkadaşın seninle konuşmak istiyor fakat seni hiç dinliyesin yok. Zor bir gün geçirdin öyle mi? O zaman bunu da ifade et. Zor bir gün geçirdiğini, dinlenmeye ihtiyacın olduğunu ifade et. Buna hakkın var. İyi de nasıl yapacağız? Dediğinizi duyar gibiyim. Oraya biraz sonra geleceğiz. İsteklerinizi ya da ihtiyaçlarınızı ifade ettiğiniz için ya da önceliklendirdiğiniz için suçluluk hissetmenize gerek yok. Bu bencillik ya da kötülük değil. Sınırları ilk koymaya başladığınızda belki insanlar, bazı insanlar size tepki gösterecekler, belki bazıları küsüp gidecekler, belki bazıları kırıldıklarını ifade edecekler. Önemli değil, dik durun ve bu yola devam edin. Bir kere bunlara da hazırlıklı olmak lazım. Yani sınır koymak aynı zamanda güçlü olmayı da gerektiriyor ve bunlara hazırlıklı olmayı gerektiriyor. Siz bir kere dik durduktan sonra, bir süre sonra onlar da buna alışacaklar. Bazı insanlar şunu söyleyebilir.
“Yok yok sen çok değiştin. Eskiden böyle değildin. Eskiden her istediğimizi yapardın. Hiç böyle konuşmazdın” Özellikle duygusal manipülasyonu kullanan insanların çoğunun favori cümlesidir bu. Bu gibi söylemler de hemen savunmaya geçmeyin. Hemen ay aslında ben açıklama yapmayın. Aşırı açıklamadan ve savunmadan uzak durmaya çalışın. Bu sizin isteğiniz, bu sizin talebiniz, haklı talebiniz ve bunu ifade ettiniz, bunu dile getirdiniz. Buna hakkınız var. Kısa ve net bir şekilde bu talebinizi ifade edin ve kendinizi suçlu hissetmemeye çalışın. Tabii ki ilk başlarda bunun yarattığı suçluluk gelecektir. Bu da çok normal. Ancak siz bu şekilde dik durmaya ve davranmaya devam ettikçe, o içinizde hissettiğiniz suçluluk duygusu da yavaş yavaş azalmaya başlayacak. Hem eğer ben diğer insan beni sevsin, onaylasın, kabul etsin diye aslında olmadığım bir kişiyi oynuyorsam, yani aslında olmadığım bir maskeyi yüzüme takıyorsam o zaman bu ilişki için ne kadar gerçek ve samimi diyebiliriz. Eğer bir kişi ben kendim oldum diye bu ilişkiyi bitiriyorsa gitmeyi tercih ediyorsa bu o zaman onun tercihidir. Bir diğer sınır koyamama sebebimiz de başkalarının duygularının sorumluluğunu almaya çalışmamız. Yani birisi üzüldüğünde kızdığında öfkelendiğinde mutsuz olduğunda bunun sorumluluğunu almaya çalışmamız. Öyle yapmayayım eğer öyle yaparsam çok üzülür, ay onun isteklerini yerine getireyim. Yoksa çok kırılır. 20 yıl önce babamı ani bir şekilde kaybettikten sonra anneme karşı davranışlarında ciddi bir değişme oldu. Sanki onun ebeveyni, velisiymiş gibi davranmaya başladım. Onu yalnız bırakıp dışarı çıktığımda kendimi çok çok suçlu hissediyordum. Ya da bir şekilde hep onu mutlu edecek şeyler yapmaya çalışıyordum. Onun böyle bir talebi yoktu. Ancak ben yine de onun yalnız hissetmemesi, onun üzülmemesi ya da onun daha iyi hissetmesi adına ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyordum.
Ne var canım bunda? Yani hayırlı evlatmışsınız işte bundaki sorun ne ki diyebilirsiniz. Evet, bunda bir sorun yok. Ancak eğer bu benim kendi istek ve ihtiyaçlarımı hayata geçirmeme engel olmaya başlıyorsa işte o zaman bir sıkıntı haline gelmeye başlıyor. Yani ben kendi hayatımı, tamamen annemi, babamı ya da bir başka kişiyi mutlu etmek için düzenlemeye başlıyorsam, kendi istek ve ihtiyaçlarımdan vazgeçip “Yahu dur oraya gitmeyeyim, annem üzülür, ay bunu yapmayayım, işte babam sıkıntı yaşar” demeye başlıyorsam o zaman işte bir sıkıntı var demektir. Çünkü belki onları üzülmüyorum ama bu sefer de kendimi üzmeye başlıyorum. Üstelik bazı kişiler sizdeki bu hassasiyeti fark ederse hepsi değil ama bazısı bu ister ebeveyn olsun ister eşiniz olsun ister arkadaşınız olsun bu durumu kullanmaya çalışabilirler. Ve istedikleri gibi davranmadığınızda duygusal manipülasyon tekniklerini uygulamaya başlayabilirler. Yani söylemleri ve eylemleriyle size vicdan azabı hissettirdiler. Mesela annem bana şöyle demiş olsaydı bunu yapmış olacaktı. Diyelim ki ben dışarı çıkıyorum, o bir kenarda belki üzülmüş, belki işte o sırada ağlıyor ya da tek başına oturuyor. Eğer bana şunu deseydi. “Tabii kızım tabi çık çık. Yo yo, ben iyiyim, benim bir şeyim yok. Sen çık tabii, mutlu ol, gez arkadaşlarınla” falan yapsaydı bana tam anlamıyla bunu uygulamış olacaktı. Şimdi bunu uygulamak belki çoğu kişi bunu uyguluyor olabilir. Çok sağlıklı bir tavır değil. Bunu baştan söyleyeyim. Çünkü bir annenin bir kere evladının mutluluğunu düşünmesi beklenir öncelikli olarak. İkincisi, herkes kendi duygusundan sorumlu. Yani ben dışarı çıkarak annemi mutsuz etmiyorum aslında annemin mutluluğu ya da mutsuzluğu kendi sorumluluğunda olan bir durum. Dolayısıyla benim dışarı çıkmamdan dolayı kendisini böyle hissetmesi ve bunu bana ifade etmesi aslında onun kendi problemi. Aslında bu şekilde davrandığımız da yani birinin mutluluğu ya da mutsuzluğu ile ilgili sorumluluğu kendi üstümüze aldığımızda karşılıklı bir bağımlılıkla yaratmış oluyoruz. Yani o kişi de artık kendi mutluluğunu, mutsuzluğunu bize bağlıyor ve bu tavır aslında onun kendi duygularının sorumluluğunu almasını engelliyor. Çünkü ben öyle yapmasam belki de annem başka birtakım uğraşlar bularak kendi kendini mutlu etmeyi öğrenecek. Ancak ben her seferinde onun istediklerini yerine getirerek, onun da kendi mutluluğunu yaratmasını ya da bunu öğrenmesini engellemiş oluyorum. O zaman sınır çizebilmek için ikinci olarak şunu kabul etmemiz gerekiyor. Haklı olarak bir şeye hayır dediğimde ya da kendi istek ve ihtiyaçlarımı belirttiğim de ya da bir şeyden rahatsız olduğumu karşı tarafa ifade ettiğimde eğer karşı taraf bundan dolayı üzülecekse, kırılacaksa, öfkelenecekse bu duyguyu yaşayan kişi olarak bu duygunun sorumluluğu ona ait. Bana değil yani bu onun sorunu. Dolayısıyla onun bununla ilgili bir şey yapması gerekiyor, ben değil. Efendim, sınır çizmemenin olası sebeplerinden bir diğeri de kendi hayatın sorumluluğundan kaçmaktır. Neyi kastediyorum? Eğer siz kendinize kendi yeteneklerinize, kendi düşüncelerinize, kendi yeterliliğinize inanmıyorsanız içten içe bu durumda kendi hayatınızla ilgili karar almadan önce muhakkak diğerlerine de fikir sormak, onlardan onay alma ihtiyacı duyarsınız. Yani adeta başkalarına bağımlı hissedersiniz kendinizi ve yaptığınız her işte onlardan onay almak istersiniz. Diyelim ki bir iş değiştireceksiniz, şirket değiştireceksiniz ya da sektör değiştireceksiniz.
Herkesten onay almaya çalışırsınız, herkesle konuşursunuz. Elbette ki diğer insanlardan fikir almakta bir sakınca yok. Ancak buna karşı çok ciddi bir bağımlılığınız varsa, karar almadan önce ille de bunu yapma ihtiyacı duyuyorsanız alttan alta yine bir yetersizlik inancınız olabilir ve bu yetersizlik inancı kendi hayatınızın sorumluluğunu almaktan kaçınmanıza yol açabilir. Neyi kastediyorum burada? Mesela ben sektör değiştirdim de eğer gidip aileme, arkadaşlarıma sorup onlar ne dediyse onu yaparsam, bu durumda yaşadığım herhangi bir olumsuz sonuçtan da onları sorumlu tutabilirim. Bak gördün mü siz öyle dediniz. Şimdi de ben bunu yaşıyorum. Dolayısıyla kendi kararlarımı kendim vermiyorum. Onlardan sürekli akıl istiyorum, onay istiyorum. Bunun sonucunda da ne oluyor? Herhangi bir sıkıntı yaşadığında sorumlu belli, sorumlu diğerleri, onlar. Aslında her işte çevremdekilerden akıl istediğimde, onların onayını almaya çalıştığımda, onları yaptığım şeylerle ilgili ikna etmeye çalıştığımda kendi sınırlarımı bile isteye onlara açmış oluyorum. Her konuyu eğer diğerlerine sorarsan, onlar da senin sınırını ihlal etmeyi sana sormadığı halde akıl vermeyi, senin hayatın hakkında fikir belirtmeyi kendilerinde hak görürler. Peki nedenleri şöyle bir kenara bırakırsak, sınır nasıl koyalım? Sınır koyarken hangi adımları izleyelim? Gelin şimdi bunun hakkında konuşalım. Efendim. 1. Adımımız Öncelikle biz sınırları belirleyelim. Yani nereden nereye kadar bu sınır, bu sınır tam olarak nerde, nereden nereye kadar. Önce bunu kendi içimizde belirleyelim. Neler benim için kabul edilemez, neler kabul edilebilir? Hayatımdaki hangi sınır ihlalleri beni gerçekten çok rahatsız ediyor ve buna bir son vermem lazım. Neler benim için vazgeçilmez? Kırmızı çizgim ne? Şu anda hayatımda çoğunlukla hangi alanlarda, ne gibi durumlarda ve kimler tarafından sınır ihlalleri yapılıyor.
Bunları bir düşünün. Hatta bunun için kağıt kalemle çalışabilirsiniz. Benim size önerim kağıt kalemle çalışın. Önünüze şöyle bir somutlaştırın hayatınızı. Ardından da bundan sonraki süreçte beni en rahatsız edenden başlayarak hangi durumlarda hayır diyeceğim, hangi durumlarda isteklerimi, taleplerimi dile getireceğim? Bunları bir netleştirin ve yazın. İkinci adımımız sınırlarımı belirledim. Şimdi artık bu sınırları diğer insanları bildirmem lazım. Nasıl bildireceğim ya baştan bildireceğim insanlara. Yani bir kardeşim benim sınırın bu. Bak buna geçmeyin. Haddinizi aşmayın ya da yeri geldiğinde uyararak bunu yapacağım. Örneğin ben yıllar öncesinde, yani daha doğrusu pandemi öncesine kadar gayet erken yatan bir insandım. Erken yatardım erken kalkardım. Pandemi ile beraber tabii tüm bunlar değişti. İzleyen arkadaşlarım varsa çok gülüyorlardır. Eski arkadaşlarım. Ben hep şunu söylerdim arkadaşlarıma, Kardeşim beni saat akşam ondan sonra aramayın. Ben 9 buçuk 10 gibi yatar uyurum. Arasanız da açmam. Baştan söyleyeyim, kırılmayın, üzülmeyin. Benden de açmamı beklemeyin. Bakın burada ne yaptım? Baştan sınırı koydum. Yani insanların nereye kadar gidebileceklerini belirledim. Buna rağmen, bunu bilmesine rağmen eğer kişi devam ediyorsa, bu durumda da o duygunun ve bunun sonuçlarını, sorumluluğu karşı taraftadır tabii ki. Bazen de o sınır ihlal edildiğinde bildirmek durumunda kalabilirim. Diyelim ki bir yemektesiniz, bir arkadaşınız bir espri yaptı ve bu gerçekten sınırı aşan bir espri sizin için. Siz bu durumda kırıldınız, üzüldünüz ama çaktırmadınız. Bir süre sonra mutlaka ama mutlaka o arkadaşınızı kenara çekin ve kendi sınırlarınız konusunda onu bilgilendirin. Bunu nasıl yapacağım? Örneğin çektim arkadaşımı kenara veya az önce şöyle şöyle bir espri oldu aramızda şakalaşma oldu.
Güldük, eğlendik. Fakat bu benim için çok da komik değildi. Ben sen öyle söylediğin zaman kendimi nokta nokta hissettim, kırıldım, üzüldüm. Neyse artık bu tarz şakalara çok açık bir insan değilim. Bundan sonraki seferlerde biraz daha dikkatli olmanı rica ediyorum dediğimde ben aslında karşı tarafa o sınırı yine bildirmiş oluyorum. Çünkü sonuçta o insan da bunu kötü niyetle yapmamış olabilir. Sonuçta senin sınırlarını bilmiyor ki eğer bilmiyorsa bu durumda o sınırı ona bildirmek benim görevim. Tabii bildirmek derken bunu sinirli bir şekilde, öfkeli bir şekilde ya da böyle trip atarak, düşmanca, saldırganca değil, son derece sakin, barışçıl. Yani amaç üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil, bu anlayışla karşı tarafa bildirmek. Kendimden emin, karşı tarafı da kırmadan ama kendi hakkımı da yedirmeden, kendi sınırlarımla ilgili karşı tarafı bilgilendirmektir aslında bu yaptığım. Çoğu zaman aslında insanların bana nasıl davranacağını onlara öğreten benim. Benim tepkilerin ve benim davranışlarımla onlar nereye kadar gidebileceklerine karar veriyorlar. Eğer ben diğer insanlara kendi sınırlarımı bildirmezsem nereden bilecekler ki nerede duracaklarını. O yüzden bir nevi ben kendi tepkilerimle diğer insanları bir anlamda eğitiyorum. Bana karşın nasıl davranabilecekleri konusunda. Kendi arkadaşlarınızı düşünün. Siz de aslında bunu yapıyorsunuz. Yani her arkadaşınıza aynı şekilde davranıyorsunuz. Kimiyle olan iletişiminiz daha farklı, kimine daha farklı. Çünkü kimin neye üzüleceğini, kimin niye kırılacağını, kimin neye tepki göstereceğini biliyorsunuz. Nereden biliyorsunuz? İşte bu tepkilerden biliyorsunuz. Eğer siz bildirmezseniz diğerleri de bilemezler. O yüzden sınırlarınız ihlal edilmesin istiyorsanız, bu durumda diğerlerini bu sınırlardan haberdar edin. Bu arada bu kendi ihtiyaçlarını, kendi haklarını, kendi taleplerini karşı tarafa kırmadan ama yapıcı bir biçimde kendimi de ezdirmeden ifade etmenin çok güzel bir formülü var.
Ben bu formülü şu videoda anlatıyorum. İlgilenenler lütfen bu videodan sonra oraya gitsinler. Adım adım formülize edilmiş bir şekilde nasıl bunu yapabileceğimizi daha net olarak orada görebilirler. Üçüncü önemli nokta kendiniz olduğunuzda yani sınırlarınızı ortaya koyduğunuzda aşırı açıklama yapma ya da bahane uydurma yollarına girmemeye çalışın lütfen. Mesela aşırı açıklama örneği. Birisi dedi ki işte şuraya gel. Ben de dedim ki ya işte oraya gelemem. Çünkü işte annemi almam lazım. Annem buraları bilmiyor terminalde. Eğer onu almazsam kaybolur, kendisi de gelemez. Kaybolursa şu olur işte. Panik yapar, panik yaparsa bu olur bla bla. Bir dakika ya. Kendiniz olduğunuz için bu kadar açıklama yapmanıza gerek yok. Kısa ve net açıklamalar yeterli. Kötü bir şey yapmıyorsunuz. Aşırı açıklama ile kimi neye ikna etmeye çalışıyorsunuz? Kendinizi mi? Kendi içinizdeki suçluluk duygusunu mu bastırmaya çalışıyorsunuz? Yoksa karşı tarafı mı ikna etmeye çalışıyorsunuz? Aşırı açıklama yaptığınızda eğer karşıdaki manipülatif bir insansa bunu çok güzel fark eder ve bunu kullanmaya başlar. Kısa, net ve kendinden emin bir açıklama yeterli. Efendim dördüncü adımımız. Tepkinizi belirleyin ve prova edin. Neyi kastediyorum? Diyelim ki birisi sınırı aştı, ne yapacaksınız? Ya da ne yapmayacaksınız? Hangi kelimeleri, hangi cümleleri kullanacaksınız? Bunları belirleyin ve bunları, hatta sadece belirlemekle de kalmayın. Prova edin. Çünkü büyük bir ihtimalle buna alışkın olmadığınız için ilk zamanlar ne diyeceğinizi bilemeyebilirsiniz. Evet, şu anda birisi sınırı aştı ama ben ne desem, ne yapsam, hangi cümleyi kullansam? Nasıl bir beden dili, nasıl bir ses tonu? Tüm bunları prova edin, çalışın, belirleyin.
Önceden kağıda yazın. İşte bu “Kırmadan söyle ama nasıl? Videom bu konuda size çok yardımcı olacak. Özellikle bu çalışma kısmında hangi kelimeleri, hangi cümleleri seçmeliyim kısmında. İlk zamanlar büyük bir olasılıkla ne yapacağınızı bilmemenin yanı sıra buna alışkın olmayan insanlar bazen çok aşırı uçlarda davranabilir. Tamam ben bundan sonra sınır koyacağım, hayır diyeceğim dediğinde, hani çok yüksek bir tonda hayır diyebilir birdenbire. Sonradan aşırı pişmanlık yaşayabilir. Ya da tam tersi yani öyle bir hayır der ki. Yani o hayır, sanki evet de döndürülebilir gibidir. Net olamaz. O yüzden işte o orta yolu bulabilmek için önceden prova etmek işinize yarayabilir. Bu videoyu izleyin ve oradaki uygulamaları yapın. Size yardımcı olacak. Ve son önerim sınırı koyabilmek ile ilgili. Vazgeçmek yok. Sabır ve bol pratik. Neyi kastediyorum ilk zamanlarda kendinizi ortaya koyduğunuzda, kendinizi ifade ettiğinizde bir şekilde endişeli, huzursuz, gergin hissedebilirsiniz. Suçluluk duyguları ya ben ne yaptım? Keşke öyle yapmasaydım diye düşünebilirsiniz. Dik durmaya devam. Denemeye devam. Siz bol bol bunu yapmaya devam ettikçe bir süre sonra bu doğal hale gelmeye başlayacak ve eskisi kadar huzursuz hissetmemeye başlayacaksınız. Sınırlar konusuyla ilgili olarak size yardımcı olabilecek bazı videolarımı bir oynatma listesi altında topladım. Bu oynatma listesinin linkini yine açıklama kısmına ve aşağıda yorumlara ekleyeceğim. Bu konuya ilgi duyanlar bununla ilgili olarak bu oynatma listesindeki videolardan faydalanabilirler. Kişisel gelişim ve psikoloji eğer ilgi alanınız içindeyse doğru kanaldasınız. Bu kanalda her hafta bu konularla ilgili yeni videolar paylaşıyoruz. Bu videolardan haberdar olabilmek için kanala abone olmayı unutmayın lütfen.