KENDİ İÇSEL YOLCULUĞUNA NASIL ÇIKARSIN?
Anladım ki tüm yolculuk kendimden kendimeymiş. İbnül Arabi’ye atılan bu söz size ne düşündürüyor? İnsan neden kendine bir yolculuk yapsın ki, kendim dediğim şey zaten en iyi bildiğim şey değil mi, diyebilir bazılarımız.
Ancak bir bilinç düzeyindeki kendim var, bir de bilinç dışı düzeydeki kendim. Bilinç düzeyindeki kendim ya da bilinç düzeyindeki ben, kendimle ilgili farkında olduğum özellikleri içerir. Kendimle ilgili farkında olduğum güçlü yönlerim, zayıf yönlerim, eksikliklerim, zaaflarım, yeteneklerim, Fakat bir de kendimle ilgili farkında olmadıklarım var. Yani bilinç dışı düzeyde de bir ben var. Benden öte, benden ziyade. İşte Carl Gustav Jung’a göre bireyleşme, bu bilinç dışı düzeydeki ben ile bilinç düzeyindeki benim bütünleşmesini gerektirir. Ruhsal olgunluk ancak bu şekilde gelişir. Bu anlamda kişinin kendinden kendine doğru bir yolculuğa çıkması gerekir.
Bu yolculuk kimi kaynaklarda karşınıza kahramanın yolculuğu kavramı olarak çıkarken, tasavvufta ise buna seyri-sülük yolculuğu denir. Bu yolculuk sonucunda kendimiz olmayı ve içsel huzuru kazandığımız ancak son derece çileli bir yolculuktur. Zira şimdiye kadar inşa ettiğimiz ve sıkı sıkıya sarıldığımız kimliğimizin, ben dediğimiz o şeyin, aslında büyük bir çoğunluğunun bir yanılsamadan ibaret olduğunu fark etmek, tiksintiyle baktığımız ve ötekileştirdiğimiz bazı özelliklerin bu bende hiç yok, ben de olmaz öyle şeyler dediğimiz o özelliklerin de aslında her birinin bizde potansiyel olarak var olduğunu fark etmek ve kabul etmek hiç de kolay değildir. Diğerlerini suçlamaktansa hayatının sorumluluğunu ele almak hiç de kolay değildir. Bu yüzden bir kısmımız kendi hayatının kahramanı olmak yerine kurbanı olmayı tercih ederken, bir kısmımız ise bu sancılı yolculuğa çıkmaya cesaret eder ve kendi hikayesinin kahramanı olur.
Peki bu yolculuğa nasıl çıkabiliriz? Neler yapabiliriz? Gelin özetle beş adımda bu yolculuğu inceleyelim.
Birinci adımımız katılığı bırakıp biraz esnemeye çalışmak. Bu anlamda birinci adımımıza zanlarını fark et, katılığını esnet dedim. Kendini ne kadar tanıyorsun? Kendinle ilgili fikirlerinde ne kadar katısın? Ne kadar yeni fikirlere açıksın? Ben şöyleyim, ben böyleyim dediğin özelliklerin çoğunun asıl seni, senin otantik, özgün benliğini yansıtmadığını, aslında çoğunun Diğerleri tarafından kabul görebilmek, onaylanabilmek, sevilebilmek ya da kendi yaralarından ya da acılarından kaçınabilmek adına taktığın maskelerin olduğunun ne kadar farkındasın? Ya da bu fikre ne kadar açıksın? Bu bilgiyle yüzleşmeye ne kadar hazırsın? Bu olasılığı düşünmek dahi seni rahatsız ediyorsa, bu fikre kati bir şekilde karşı çıkıyorsan, bu durumda kendinle ilgili zanlarına fazlasıyla yapışmış olabilirsin. Öncelikle bu bakış açısını biraz esnetebilmek, kendimizle ilgili bizi son derece şaşırtabilecek, farkında olmadığımız bazı özelliklere sahip bir parçamızın da bulunduğunu kabul edebilmek ya da bu fikre açık olabilmek gerekiyor.
İkinci adımımız yavaşla ve anda olanı yani şimdi ve burada olanı tarafsızca gözlemle. Günlük yaşamın içerisinde oradan oraya binlerce düşünceyle koşuştururken hızlı bir şekilde farkındalığımız düşer. Bu şekilde koştururken ne kendimizin, ne de çevremizin farkındayızdır. Otomatik pilot modunda ezbere ve alışkanlıklarımızla hareket ederiz. Ve takdir edersiniz ki bu zihin haliyle bu yolculuğa çıkılmaz. Zaman zaman yavaşlayabilmeyi, odağımı ana, şimdiye, buradaya getirebilmeyi ve şimdi ve burada gördüklerimi, fark ettiklerimi onlara kapılmadan adeta dışarıdan bir göz gibi gözlemleyebilmeyi sağlayan bir takım pratikleri, egzersizleri öğrenmem ve hayatıma uygulamam gerekir. Bu pratikler nelerdir ve nasıl uygulanır merak ediyorsan kanalda bununla ilgili pek çok video bulabilirsin. Ayrıca online olarak düzenlediğimiz kendine yardım teknikleri atölyemize katılabilirsin. Bu atölyelerde bir ay boyunca haftada iki akşam iki saatliğine buluşuyoruz ve bu teknikleri beraber öğreniyoruz ve uyguluyoruz. Eğer bize katılmak istersen güncel atölyelerle ilgili bilgi bulabileceğin linkleri aşağıda ilk yoruma ve açıklama kısmına ekledim. Hız ve koşuşturmayla beraber düşen farkındalığımızı artırmak için mindfulness, nefes, meditasyon, öz şefkat gibi çok değerli bir takım teknikleri öğrenmek ve düzenli ve disiplinli bir biçimde uygulamak sizi bu yolculuğa ve bu yolculukla karşılaşacaklarınızı hazırlayacak.
Ve üçüncü adımımız. Farkındalığımızı arttırdıktan şimdi ve burada olanı sakin bir biçimde izleyebildikten sonra üçüncü aşamamız kendimizi gözlemleyebilmek. Kendi 4D’mizi gözlemleyebilmek ve bunu kaydetmek. 4D derken neyi kastediyorum? Bu değerlerden birincisi deneyim. Yaşadığınız herhangi bir deneyim sonrası ki bunlar özellikle zorlayıcı deneyimler olursa ya da sizde yüksek duygusal aktivasyona sebebiyet veren deneyimler olursa daha iyi olur. Bu deneyimlerin ardından ortaya çıkan düşüncelerinizi, duygularınızı ve davranışlarınızı dışarıdan bir göz gibi gözlemleyebilmek ve bunları kaydetmekten bahsediyorum. Sizi duygusu olarak en çok tetikleyen olaylar neler? Bunlar üzerine düşünün. Tatsız bir deneyim yaşadığınızda zihninizden o anda geçen düşünceler neler oluyor? Bunları gözlemleyin, fark edin ve kaydedin. Tatsız bir deneyimin ardından iç sesiniz size ne diyor, size nasıl hitap ediyor? Bunları fark edin ve bunları da kaydedin. Tüm bunların ardından içine girdiğiniz duygu durumu ve verdiğiniz tepki yani davranışınız ne oluyor? Tüm bunları gözlemleyip kaydettiğinizde, kendinizden kendinize yapacağınız bu yolculukta çok önemli verilere sahip olacaksınız. Tabii bu verileri değerlendirebilmek, yani kendinizle ilgili kaydettiğiniz bu verileri değerlendirebilmek için düşünceler, bilişsel çarpıtmalar, şemalar gibi bazı kavramlarla ve konularla ilgili bilgi sahibi olmanız gerekiyor. Bununla ilgili pek çok videoyu yine kanalımda ve atölyelerimde bulabilirsiniz.
Ve dördüncü aşamamız, gölge yanlarımızı fark etmek. Buna aşama dedim aslında ama bu ömür boyu devam eden bir süreç. Yani bir ömür aslında gölge yanlarımızla karşılaşıyoruz ve her gün belki de kendimizle ilgili yeni şeyler öğreniyoruz. Gölge yanlarımız vakti zamanında tırnak içinde kötü ya da sevilmeyen olarak nitelendirdiğimiz için kendimize yakıştıramadığımız, kendimizde görmek istemediğimiz, tahammül edemediğimiz bazı parçalarımız, özelliklerimiz, bastırılmış arzularımız, ihtiyaçlarımız, isteklerimiz, çeşitli yönlerimiz. Bu özelliklerimizi çok çok eskilerden bastırdığımız için biz varlıklarını dahi unuttuk. Yani biz de kesinlikle bu yok zannediyoruz. Ancak onlar oradalar ve hala hayatımızı etkilemeye devam ediyorlar. Hayatımızı etkiliyorlar çünkü onlar orada kalmak istemiyorlar. Bizi bir an önce gör, fark et ve kucakla diyorlar. Bu yüzden de kendilerini sürekli dışarıya yani diğerlerine yansıtıyorlar. Kendi bastırılmış özelliklerimizi görmenin ilk yollarından biri, diğerlerine bakmaktır. Ne güzel demiş Mevlana, yüzünü görmek isteyen cama, özünü görmek isteyen cana bakar diye. Yani kendi gölge yanlarımızı farkında olmadan diğerlerine yansıtıyoruz. Şöyle bir düşünün, diğerlerinde sizi en çok rahatsız eden özellikler nelerdir? Neleri ya da kimlere tahammül edemiyorsunuz? Diğerlerinde en çok neleri eleştiriyorsunuz, yargılıyorsunuz? Bu özelliklerin bir listesini yapın ve ardından kendinize şunu sorun. Bu özellikler bana benimle ilgili neyi yansıtıyor olabilir? Benim hangi karşılanmamış ihtiyacım? Bastırılmış isteğim, arzum ya da geçmiş acımla ilgili olabilir. Hangi kabul edemediğim yanım, özelliğimle ilgili olabilir. Gölge kavramı, kavranması, kabul etmesi ve uygulanması zor bir konudur. Bu yüzden bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi istiyorsanız şu videomu izleyebilirsiniz. Gölgeyle ilgili şunu da eklememe izin verin lütfen. Diğer insanlarda sadece gördüğümüz kötü özellikler değil, hayran olduğumuz, idealize ettiğimiz güzel özellikler de yine bizde de var olan gölgeleri yansıtır. Bu anlamda aslında en çok hayranlık duyduğunuz insanlara da dikkat edin. En çok hayranlık duyduğunuz, idolüm dediğiniz kişiler kimler? Bu kişilerle ilgili hangi özellikler size çok yüksek hayranlık uyandırıyor? Bu özelliklerin de bir listesini yapın çünkü bunlar da muhtemelen sizde potansiyel olarak bulunan özellikler. Yine benzer şekilde diğer insanlara en çok verdiğiniz öğütlere de bakabilirsiniz. Diğer insanlara en çok hangi konularda akıl, fikir verirsiniz, öğütlerde bulunursunuz? Bu verdiğiniz öğütler aslında sizin en çok duymaya ihtiyaç duyduklarınız olabilir mi?
Ve beşinci aşamamız, kabul ve şefkati öğrenmek ve uygulamak. Kendimle ilgili bilinç dışı özelliklerimi, yani gölgelerimi fark etmeye başladığımda bu yeterli değildir. Fark etmenin yanı sıra bunları kucaklayabilmem, onlara şefkatle sarılabilmem gerekir. Tabii gölgeye şefkatle sarılmak, onu kucaklamak, onu kabul etmek demek, onun etkisiyle tamamen hayvani içgüdülerimizle davranmak demek değildir. Sadece onun orada bulunmasına izin vermek, onun orada olduğunun farkında olmakla ilgilidir. Bunu yapabildiğimde, yani kendimle ilgili tırnak içinde kötü olarak nitelendirdiğim parçalarımı dahi sevebildiğimde ve onları kucaklayabildiğimde, işte o zaman bilinç dışı düzeydeki kendim ve bilinç düzeyindeki kendim daha fazla entegre olmaya, birleşmeye başlıyor. Tabi tüm bu söylediğim adımları uygulayabilmek için en başta da belirttiğim gibi mindfulness, nefes, meditasyon, öz şefkat, içsel yaralarla tanışma ve barışma gibi pek çok konuyu da bilmek ve uygulayabilmek gerekiyor. Bunlarla ilgili pek çok sayıda videoyu yine kanalımda bulabilirsiniz. Oynatma listeleri bölümüne bir göz gezdirmenizi öneririm. Ayrıca en başta da bahsettiğim gibi kendine yardım online atölyelerinde dilerseniz bu konuları benimle beraber öğrenebilir ve uygulayabilirsiniz. Bunlarla ilgili bilgiler yine yorumlarda.