CAHİL CESARETİ- Dunning-Kruger Sendromu Nedir? Niteliksizliğin İtici Gücü
Sizce şoförlükte toplumun geri kalanına göre ne kadar iyisiniz? Mesela yüzde kaça girersiniz? Peki ya diğer insanları tanıma ve kibarlık konusunda ne kadar iyisiniz? Neden mi? Bu soruları sordum. Cevabı videoda. Yıl 1995. Bir bahar günü McArthur Wheeler adlı bir adam Pittsburgh’da arka arkaya iki bankaya girdi ve bu bankaları silah zoruyla soydu. Ancak bu belki de tüm zamanların en saçma suçlarından biriydi. Çünkü McArthur gayet kendinden emin bir şekilde yüzünü gizlememiş, herhangi bir maske takmamış, onu çeken iş yeri kameralarını umursamazmış iki bankayı güpegündüz soymuş ve tabii ki akşamına yakalanmıştı. Ancak işin ilginç kısmı bu değildi. Esas işin ilginç kısmı McArthur’un yakalandıktan sonra verdiği tepkiydi. McArthur yakalandığında gayet şaşkın bir şekilde ve hayıflanarak “iyi de nasıl beni görebildiğiniz yüzüme limon suyu sürmüştüm” dedi. McArthur, kısıtlı kimya bilgisiyle yüzüne limon suyu sürmenin onu görünmez hale getireceğinden emindi. Peki bu eminlik nereden geliyordu? Limon suyu deneyini belki bilirsiniz. Genellikle çocuklar yaparlar. Anaokulunda ya da ilkokullarda yaptırılır. Kağıdın üzerine limon suyu ile yazdığınız yazı, bir süre sonra kurulduğunda görünmez hale gelir. Eğer bu kağıda bir şekilde bir ısı kaynağı ile yaklaşırsanız, örneğin kağıdı ütülerseniz ya da kağıda bir mum ya da bir çakmakla yaklaşırsanız bu kurumuş limon suyunun içerisindeki karbon ısıyla etkileşime geçer ve kahverengiye döner. Böylelikle yazı görünür hale gelir. Bu teknik antik zamanlarda da haberleşme için kullanılmış. Sanırım MacArthur bu ilkokul düzeyindeki kimya bilgisine dayanarak yüzüne bir ısı kaynağı yaklaşmadığı sürece limon suyu sürmenin onu görünmez kılacağından emindi. Peki, herhangi bir alanda sahip olduğumuz kısıtlı bilgiye rağmen kendimize bu kadar çok güvenebilir miyiz? Bu kadar emin olabilir miyiz bilgimizin doğruluğundan? Ya da bu kadar körleşebilir miyiz? Araştırmalar evet diyor. Limon suyu soygunu psikolog David Dunning ve Justin Kruger’ın dikkatini çekti ve bu konuya bir araştırma makalesine değinerek daha sonra Dunning-Kruger etkisi olarak adlandırılacak bir kavramdan bahsettiler. Dunning-Kruger etkisi bir kişinin aslında herhangi bir alanda yeterince yetenekli olmamasına ya da herhangi bir alanla ilgili yeterince bilgi sahibi olmamasına rağmen kendisini diğerlerinden üstün olarak görme yanılsamasından bahseder. Yani bir nevi cahil cesaretidir. Yapılan bazı çalışmalar kendi becerilerimizi değerlendirmede fazlasıyla iyimser olabileceğimizi gösteriyor. Örneğin Amerika’da yapılan bir çalışmada araba kullananların yüzde 88’inin kendilerini toplumun geri kalanına göre daha iyi araba kullandıklarını düşündüklerini göstermiş. Yani on kişiden neredeyse dokuzu kendi araba kullanma becerilerini toplumsal ortalamanın üzerinde görüyor. Bu arada benim araba kullanma ile ilgili soruma siz ne cevap vermiştiniz? Görünen o ki bazı konularda kendimizi diğerlerinden daha iyi görme eğilimindeyiz. Yapılan bir çalışmada iki şirkette yazılım mühendislerinden kendi performanslarını değerlendirmeleri isteniyor ve sonuç şirketlerdeki çalışanlardan bir tanesinde mühendislerin yaklaşık yüzde 32’si kendilerini en iyi yüzde 5 arasında görürken, diğer şirkette ise yine yüzde 42’si kendisini en iyi yüzde 5 arasında görüyor. Fakat işin asıl ilginç yanı bu değil. İşin asıl ilginç yanı, genellikle yetkinliklerini en fazla abartan kişilerin aslında en düşük performansa sahip ya da en düşük yetkinliğe sahip kişiler olması. Yani aslında ne kadar bilgisiz ya da yetersizseniz, kendinizi iyi görme eğiliminiz kendinizi üstün görme eğiliminiz o kadar artıyor. Yani aslında ne kadar cahil isem bir o kadar cesur ve kibirli olma eğilimindesin. Acaba, evet, ben bu konuda bilgi iyiyim, iyiyim, uzmanım dediğimiz konuların ne kadarında gerçekten bilgiliyiz ne kadarında pek de iç açıcı durumda değiliz yani acaba bireysel farkındalığımız ne durumda? Aslında bir şeyleri öğrenirken, bir şeyleri fark ederken kendimizle ilgili olarak da bazı aşamalardan geçeriz. Bunlar aynı zamanda geleneksel öğrenmenin de aşamalarıdır. Birinci aşama bilmediğimi bilmiyorum aşamasıdır. Saf cehalet. Bu aşamada bir şeyleri biz bilmiyoruz işin kötü yanı bilmediğimizi de bilmiyoruz. Yani kendimizin farkında değiliz. Bu aşamada genellikle kendimize özgüvenimiz çok yüksek. Çok mutluyuz. Çünkü bildiğimizi zannediyoruz. Diyelim ki bireysel farkındalıkla bir örnek vermek gerekirse, ben aslında empati yeteneği gayet yetersiz olan bir insanım. Ancak kendimi çok empatik görüyorum. Yani bence çok empatiğim. Ben empati konusunda bir uzmanın diye ortalarda geziyorum. Ancak aslında bu konuda gayet yetersiz. Ancak bundan haberim yok. İşte bu aşamada birinci aşamadayız. Sonra bir şey oluyor. Mesela birisi gelip bana bir geri bildirim veriyor. Diyor ki Özlem, Sen empati konusunda pek de iyi değilsin. Bu konuda kendini geliştirmem lazım. Ya da bir eğitime giriyorum mesela bir test uygulanıyor bana ve empati puanım gayet düşük çıkıyor. Empati konusunda gayet yetersiz olduğum gerçeğiyle yüzleşiyorum. Ne oluyor? Tak! İkinci aşamaya geçiyorum. İkinci aşama bilmediğimi biliyorum aşaması ve ikinci aşama birinci aşama kadar huzurlu ve mutlu bir aşama değil. Burada biraz huzurum kaçıyor, biraz rahatsızlanmaya başlıyorum. Çünkü bir şeyler var ve ben bunu bilmiyorum. Bazı insanlar bu aşamadan sonra üçüncü aşamaya geçerler. Üçüncü aşama bildiğimi biliyorum aşamasıdır. Bu aşamada artık o bilgi sahibi olmadığımız konuyla ilgili araştırıyoruz, okuyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz, kendimizi geliştiriyoruz. Bu aşamada diyelim ki işte empatinin eksik olduğunu artık biliyorum ve bu konuyla ilgili neler yapmam gerektiğine dair okuyorum, egzersizler yapıyorum, kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu aşamada artık bu konunun ne olduğunu biliyorum. Ancak hala tam anlamıyla belki içselleşmemiş olabilir. Bazı insanlar bu aşamadan sonra dördüncü aşamaya geçerler. Dördüncü aşama bildiğimi bilmiyorum aşamasıdır. Bu aşamada artık ben bu konuları o kadar iyi biliyorum o kadar içselleştirmişim o kadar özümsemişim ki farkında olmadan artık bunları uygulamaya geçiriyorum. Yani artık empati konusunu o kadar kendimi geliştirmiş ki farkında olmadan zaten ben insanlara empatik yaklaşıyorum, herhangi bir çaba göstermeden gibi bir örnek verilebilir. Ne yazık ki bazı konularda aslında birinci aşamada olmamıza rağmen kendimizi dördüncü aşamada görebiliyoruz. İşin daha da ilginç olan kısmı şu; görünen o ki, Dunning-Kruger etkisi sadece tek yönlü değil, iki yönlü bir etki. Yani sadece gerçekten yetersiz ve herhangi bir konuda bilgisi olmayan kişiler kendini üstün görmekle kalmıyor, aynı zamanda bir konuda gerçekten çok yetenekli, donanımlı insanlarda da kendilerini algılamaya dair bir yanılsama söz konusu. Nedir bu? Gerçekten donanımlı kişiler de kendilerini olduklarından daha yeteneksiz görme eğilimindeler. Ee boşuna dememiş Montaigne, insanlar başaklara benzer, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler. Peki bu neden oluyor? Neden gerçekten bilgili insanlar kendi bilgileri konusunda daha az özgüvene sahipler? Aslında bunun iki sebebi var gibi görünüyor. Birinci sebep şu: Gerçekten bilgili insanlar aslında daha bilmedikleri çoğu şey olabileceğinin ve bugün doğru bildiklerimizin yarın değişebileceğinin farkındalar. Bu anlayışa ve bu bilgiye sahipler. İkinci sebep ise bilgili insanlar diğerlerini de olduklarından daha bilgili görme eğilimindeler. Dolayısıyla kendi sahip oldukları yetenekler ya da kendi sahip oldukları bilgilerle ilgili diğerleri ile kıyasla arkalarında çok da yukarda olmadığını düşünüyorlar. Bunu zaten herkes bilir ya da bunu herkes yapabilir diye düşündükleri için kendi var olan yeteneklerini ve bilgilerini ne yazık ki olduğundan daha az düzeyde görme eğilimindeler. Ne garip değil mi? Gerçekten bilgili insanlar kendilerini olduklarından daha aşağıda görme eğilimindeyken cahiller kendilerini daha yukarıda görme eğilimindeler. O zaman bu videonuzu Bertrand Russell’ın şu güzel sözüyle bitirelim. Dünyanın sorunu akıllılar hep kuşku içerisindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.