HAYATINI DEĞİŞTİRMEK İSTİYORSAN MUTLAKA İZLEMELİSİN! 1.BÖLÜM | Kişisel Gelişim

Tüm talihsizlikler hep senin başına mı geliyor? Nerede sorunlu bir insan var? Hep seni mi buluyor? İlişkilerinde sürekli aynı şeyleri mi yaşıyorsun? Neden ben ilişkilerimde sürekli aynı şeyleri yaşıyorum mu diyorsun?

Bunun sebebi ne olabilir ki? Belki de bunu sen istiyorsun.

Ama olur mu canım öyle saçma şey. Bir insan neden sorunlu insanlarla karşılaşmayı ister ki?

Peki ama bu döngü kırılabilir mi acaba değiştirilebilir mi? Bayanlar, baylar, mevzu biraz derin, olayın derinliklerine doğru bir iniş yapacağız.

O yüzden defteri kalemi alın gelin. Hayatını değiştirmek istiyorsan öncelikli olarak kendini daha yakından tanımalısın. Ne demiş Yunus Emre? İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Ama işte o kendin bilmek. Yani bireysel farkındalık. Kimi zaman o kadar zor bir şey ki ve emek isteyen, çaba isteyen, bazen de çok uzun süren bir şey ki çoğu insan bu kendini tanıma yoluna çıkmayabiliyor. Kendimi tanımaya başlamak için öncelikle insanoğlunun genel yapısına bakarak başlayabilirim. İnsanoğlunun genel yapısına baktığımızda en temelde tüm insanların doğdukları andan itibaren çok temel bir sorunun cevabını aradıklarını görüyoruz. İnsanlar ne istiyorlar? Neden böyle davranıyorlar? konulu videomda bunun detaylarını size anlatmıştım. O videomda da bahsettiğim gibi insanoğlu doğduğu ilk andan ölene dek tek bir sorunun cevabını arar. Bu soru ise o kadar yaşamsal bir sorudur ki. Daha doğrusu bu sorunun cevabı kadar yaşamsaldır ki eğer bu sorunun cevabını yeterli derecede alamazsam bir ölüden farkım kalmaz. Peki ama nedir bu soru? Bir bebek ilk doğduğu an ne sorabilir ki? Ya da hangi sorunun cevabını arar ki? Aynı soru 90 yaşındaki dede içinde nasıl geçerli olabilir ki? Evet daha fazla uzatmayayım, bu sorulardan bir tanesi aslında birkaç tane soru var. Ben var mıyım? Sorusudur. Ben var mıyım? Sorusunun cevabını bir bebek ilk etapta dokunsal uyaranlarla alır. Yani bebek okşandığında ona dokunulduğunda onu beslediğiniz de, onun ihtiyaçlarını karşıladığınızda bebeğe sen varsın ve sen değerlisi mesajı göndermiş olursunuz. Neden biz bunlardan bahsediyoruz? Sizin çocukluk döneminizden itibaren bu soruya aldığınız cevaplar aslında sizin hayatta kendinizi ve diğer insanları nerede, ne şekilde algıladığınızı direkt olarak etkiliyor. O zaman insanoğlunun yani bizim de en temelde en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden bir tanesi var olduğumuzu hissetmek. Varlığımızın anlamlı olması, değerli olduğumuzu hissetmek. İşte bunun da temelleri ailemizden, çocukluk dönemimizden itibaren başlıyor.

Bu dönemde yaşadığımız olaylar, bu dönemde karşımıza çıkan insanlar ve bizim kendimizi o dönemde nasıl var ettiğimiz yaşamımızın sonraki kısımlarını da etkiliyor. Şimdi birazcık daha olayı netleştirmeye ve örneklendirmeye başlayalım isterseniz. Peki ama ben şu anki hayatımda karşıma çıkan olaylar, onlara verdiğim tepkiler, benim karşıma çıkan insanlar yani hayatıma çektiğim insanlarla ilgili olarak onları gözlemleyerek nasıl kendimle ilgili bir kararı varabilirim? Kendimi daha yakından tanıyabilirim. Aslında Mevlana yüzyıllar önce çok güzel söylemiş. Yüzünü görmek isteyen cama, özünü görmek isteyen cana bakar demiş. Yani bir şekilde hayatındaki insanlar. Senin hayatına çektiğin insanlar, sana seni yansıtan aynaların. Yani sen geçmişte ne yaşadın, gelecekte ne yaşayacaksın ve var olmak için neye ihtiyacın var? Bunlarla ilgili sana ipuçları veriyorlar.

Peki bu nasıl oluyor da oluyor? En sevdiğin sorulardan bir diğeri de budur.

Steven Karpman bunu drama üçgeni kavramı ile açıklıyor. Drama üçgeni dediğimiz şey aslında günlük yaşamda diğerleriyle olan ilişkilerimizde sürekli olarak oynadığımız ancak oynadığımızın farkında olmadığımız bir psikolojik oyundur. Ancak ne yazık ki bu oyunun bir kazananı yoktur. Drama üçgenini biraz daha netleştirelim. Drama üçgeni deyince aklımıza bir üçgen gelsin. Bu üçgenin bir köşesinde kurban, bir köşesinde kurtarıcı, bir köşesinde ise zorba rolü vardır. Ve her birimiz günlük yaşamda en temelde bu rollerden bir tanesi daha çok benimsemiş olsak bile diğer roller arasında da geçişler yaşarız. Yani bu üçgenin köşeleri arasında dolanır dururuz. Biz en temelde bu üçgendeki rollerden hangisindeysek onu besleyen diğer rolleri hayatımıza bir mıknatıs gibi çekeriz. Yani eğer siz hayatınızda kurban rolünde iseniz o zaman kurtarıcıları ya da zorbaları hayatınızı bir mıknatıs gibi çekiyorsunuz. Tam tersine bir kurtarıcı rolünde iseniz de o zaman kurbanları hayatınıza mıknatıs gibi çekersiniz. Burada bahsettiğim şey o çekim yasasındaki çekilme hali değil, burada bahsettiğim şey örneğin bir ortamda oturuyorsanız. Zaten eğer siz kurban rolünde iseniz kurtarıcı ya da zorba rolündeki insanlar sizin dikkatinizi çekerler. Başka bir roldeysen zaten dikkatini çekmez ve onunla yakınlaşmaya başlarsın.

Birden bire onunla iletişim halinde kendini bulursundan bahsediyorum. Bu insanları hayatımıza çekeriz. Çünkü var olabilmek için anlamlı hissedebilmek için ben var mıyım? Sorusunun cevabını bulabilmek için onlara ihtiyacımız vardır. Çünkü hayatımızın geçmiş dönemlerinde o rolleri, o rollerdeki insanlardan aldığımız cevaplarla kendimizi var etmişizdir. Şimdi şu an belki sizi biraz karmaşık geliyor olabilir. Bu roller nelerdir? Ben yaşamda hangi rolü daha çok oynadığını nasıl anlayabilirim? Biraz sonra bu rollerin tek tek açıkladığım da biraz daha netleşecek durum. İlk bahsedeceğimiz rol kurban rolü. Kurban rolünde olduğunuzu nasıl anlarsınız? Şimdi bu arada bu rolleri ben tanımlayacağım ama bu rolleri kabul etmek ya evet bak ben bunu yapıyorum demek de bir erdemdir. Dolayısıyla lütfen dinlerken ben bu özelliklerin ne kadarını gösteriyorum? Bunlar bende ne kadar var? Objektif bir şekilde dinlemeye çalışın ve kendinizi değerlendirin. Geçmiş tecrübeleri yetiştirildikleri aile ortamı gibi pek çok faktör sonucu bazı insanlar işte o ben var mıyım? Sorusunun cevabını yani ben varımı hissedebilmek için hayatta kurban rolü oynamayı tercih ederler. Bu insanlar genellikle ağlamaklı ve şikayetçilerdir. Ancak bunu değiştirmek adına, yani içinde bulundukları o kötü durumları değiştirmek adına hiçbir adım atmazlar. Çünkü bunu değiştirilmeyeceklerine inanırlar. Çünkü zaten bu başlarına gelen olayların sorumlusu dışsal faktörler, kader, şans, kısmet ya da diğerlerinin suçudur.

Hep şikayetçi ve ağlamaklıdırlar. Kötü şeyler hep onları bulur. Çok şanssızlardır ve bu durumu değiştirmek adına yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Haksızlıklar hep onları bulur ve haksızlıklarla uğraşmaktan yorgun ve bitkin düşmüşlerdir. Genellikle kendilerine acırlar. Peki ama neden insanlar sürekli şikayet etmeyi, ağlamayı, kurban rolünde olmayı tercih ederler? Çünkü var olabilmenin, anlamlı hissetmenin, değerli hissetmenin, onay görmenin başka bir yolunu bilmezler de ondan. Genellikle bu tip kişiler çocukluklarında ailelerinde sadece acı çektiklerinde ya da zor bir durumu düştüklerinde anne babalarının ya da onlara bakım veren kişilerin dikkatini ve ilgisini çekebilmişlerdir. Dolayısıyla bunu gören çocuk kendi çocuk zihninde anlamlı hissedebilmek için yani ben varım. Ben değerliyimi hissedebilmek için sürekli ağlama olayım. Sürekli şikayet etmeliyim. Davranış biçimini kendi alışkanlığı haline getirir ve bu oyunu yetişkinliğinde de devam ettirir. Bilirsiniz bizim toplumumuzda da kurban rolünü oynayan insan sayısı çoktur. Dertlerimizi yarıştırmayı çok severiz. Ne çektik be! Demekten hoşlanırız. Hatta dertlerimizi anlatırken diğer insanların ah ah, vah vah demesi adeta bize tuhaf bir haz verir. Bu tip kişiler hayatlarının sorumluluğunu kendi ellerine almaktan çekinirler. Bunun en temelinde de hayatlarını değiştirmeye kendi güçlerinin yetmeyeceğini düşünmelidir demiştik.

Bunu nasıl anlarız? Başlarına gelen kötü olaylardan dolayı hep dışsal faktörleri ya da diğerlerini suçlamalarından anlarız. Mesela iyi not alamayan bir öğrencinin hoca bana taktı demesi, maçı kazanamayan futbolcunun saha çamurluydu, hakem golü bize vermedi demesi gibi. Ya da hedeflerine ulaşamayan kişinin imkanım yoktu. Torpilim yoktu? Demesi gibi. Oysa biz ne hikayeler biliyoruz değil mi? Gerçekten zorlu yaşam koşullarında olmalarına rağmen pes etmek için her türlü bahaneye sahip olmalarına rağmen bu bahanelere sığınmayan bunlara rağmen başarılı olan insanlar var. Bu insanlardan bazılarının hikayelerini merak ediyorsan, kanalındaki ilham veren gerçek başarı hikayeleri oynatma listemde bulabilirsin. Bu arada eğer o listeye bakacaksan, kanala abone olmayı da unutma. Toplum olarak bizler sadece kurban rolü oynamayı sevmeyiz. Aslında kurbanları da severiz. Mesela mazlumun yanındayızdır hep değil mi? Hatta bu zaafımız yüzünden zaman zaman kandırıldığımız da olur. İşte çocuklarımızı da bu şekilde yetiştiriyoruz. Yani onlar düzgün şekilde isteklerini, ihtiyaçlarını dile getirdiğinde değil de ağladıklarında, şikayet ettiklerinde, mızmızlandıklarında onlara dikkat ve ilgi göstererek aynı zamanda her ihtiyaçlarını, her problemlerini aslında onlar yapabilecekken onların yerine koşup çözerek, dur sen yapamazsın, ben yaparım diyerek yani aşırı koruyucu kollayıcı tavrımızla da başkalarına bağımlı ve kurban rolü oynayan çocuklar yetiştiriyoruz. Halbuki bir çocuğa yapılabilecek en büyük iyilik, onun zorluklarla karşılaştığında bunları yenebilmesi için gerekli potansiyeli ortaya koyabilmesine fırsat yaratmak. Yani onu bir miktar zorlukla yüzleştirmektir. Evet, aslında çocuğu bir miktar zorluklarla karşılaşmak bir miktar.

Tabii burada çok yüksek miktarlarda bahsetmiyorum. Bir miktar zorluklarla karşılaşmasına fırsat vermek aslında çocuklarınıza yapabileceğiniz iyiliktir. Aynı zamanda her sorunlarını onların yerine sizin çözmemenizde onların problem çözme becerilerini geliştirecek ve yetişkinliklerinde kurban rolü oynamak yerine kendi hayatının sorumluluğunu kendi eline alan problemleri çözebilecek güce sahip olduğuna inanan ve kendi ayaklarında duran bireyler yetişmiş olacak. Böylelikle başlarına gelen her zorlukta bir kurtarıcı beklemeyecekler ve her zorluk için, her problem için başkalarını ya da dışsal koşulları suçlamayacaklar. Kurban rolü oynayan kişiler hep bir kurtarıcı beklerler demiştik. Bu normal bir şey, beklenen bir şey. Fakat esas ilginç olan ise şu kurban rolü oynayan kişiler aynı zamanda zorbalara da bağımlıdır. Çünkü kurbanın var olabilmesi için bir tane de zorba lazımdır. Çünkü zorbalar aslında kurbanın içinde bulunduğu acınası durumu bir taraftan da desteklemektedir ve onlara o ihtiyaç duydukları o kötü koşulları sağlamaktadır. Bu yüzden de çoğu kişi hayatlarındaki kurban rolü oynayan çoğu kişi şikayet ediyor gibi görünmelerine rağmen hayatlarındaki zorba rolündeki kişilerle ilişkilerini bir türlü kesemezler. Çünkü zorba kişisine zorba figürünün bu üçgende ya da bu denklemden çıkması demek, kurbanın da var olmaması demek. Üçgenin bir diğer köşesinde kurtarıcı rolündekiler var, kurtarıcı rolündekiler kendi dertlerini bir kenara bırakıp başkalarının dertleriyle ilgilenmeyi, onları düştükleri çukurdan kurtarmayı adeta bir görev olarak benimserler. Herkesin yardımına koşar ve kurtarıcılığına soyunurlar.

Üstelik bu talep edilmemiş olsa bile. Bu kişiler genellikle çocukluk döneminde erken yaşta sorumluluk almak zorunda kalmış ya da ailelerinde bulunan özel bir bakıma ya da ilgiye ihtiyaç duyan özel bir birey yüzünden çok fazla onlara vakit ayrılamamış, ilgilenememiş çocuklardır. Mesela çocukluğunda ailesinde zihinsel engelli bir bireyi bulunan kişi, bütün ilgi, bütün dikkat ister istemez zihinsel engelli bireyde olduğu için bu çocuk yeterince ilgilenilmiyor yani sağlıklı olan çocuklar yeterince ilgilenilmiyor ya da ailesinde bakıma muhtaç bir yaşlı olabilir. Ya da ne bileyim evde alkolik bir baba olabilir ya da evde sorunlu problemle sürekli olay çıkartan başka bir aile üyesi olabilir. Böyle ailelerde ki Karpman bu tarz ailelere İşlevsel olmayan aileler diyor. Böyle ailelerde büyüyen çocuklar kendi ihtiyaçlarını, kendi dertlerini ikinci, üçüncü planda tutmayı öğreniyorlar. Ve bu ailelerde büyüyen çocuklar hep başkalarının yardımına koştukları için, başkalarıyla kendi dertlerinden önce başkalarıyla ilgilendikleri için, ileride de yetişkinliklerinde var olabilmek, anlamlı hissedebilmek için hep başkalarını kurtaracakları, kurtarıcı rolüne bürünmeye tercih ediyorlar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar genellikle trajediye ya da kriz ortamlarına bağımlı haldedirler. Çünkü çocukluklarından itibaren büyüdükleri ortamda hep bir sorun, bir kriz vardır. Çözülmesi gereken bir problem vardır. Adeta normal bir günleri̇ yok gibidir. Dolayısıyla huzurlu bir ortamda bulunduklarında hayatlarında her şey yolunda gittiğinde bir şaşırırlar. Allah Allah ya her şey yolunda gidiyor ne tuhaf, acaba bir sıkıntı mı çıkacak diye hatta kaygılanmaya başlarlar. Yani böyle huzurlu, sakin, her şeyin yolunda gittiği ortamlarda adeta sıkılır. Eğer hayatında çok fazla kurban varsa ki bunlar sorunlu kişilikler sürekli kriz çıkarma ihtimali olan ilişkilerde olabilir.

O zaman bu durumda sen bir kurtarıcı olabilirsin. Çünkü kurtarıcılar var olabilmek için daima bir kurbana ihtiyaç duyarlar. Bir kurbanı içine düştüğü çukurdan kurtarmaya çalıştığında kendilerini anlamlı hissederler. Kaosa olan bağımlılıkları ve birlerini kurtarmaya duydukları ihtiyaçlarından kaynaklı kurtarıcı rolündeki kişiler genellikle sorunlu ilişkileri ve bir şekilde hayatındaki şeyleri düzeltmek için müdahale etmek zorunda olduğu insanları kendilerine çekerler. Öte yandan aslında kurtarıcılar dışarıdan kurtarıcı gibi gözükseler de içten içe kendilerini kurban gibi hissederler ve bununla yüzleşmemek için belki de hep diğerlerinin sorunlarıyla ilgilenirler, onların sorunlarını daha önde tutarlar. Kurtarıcının varlığını devam ettirebilmesi için kurbanın da varlığını devam ettirmesi gerekir. O yüzden herhangi bir kurbana kurtardıklarında bu sefer kendilerine yeni bir kurban aramaya başlarlar. Yani aslında kurtarıcılar da kurbanlarına bağımlılardır. Şöyle düşünün bir anne kurtarıcı rolüne bürünmüş, bütün ömrünü çocuklarına adamış, hep onların sorunlarını çözüyor, onları kurtarıyor. Her şeyde onlar onların yanında bir kurtarıcı gibi gözüküyor dışarıdan. Aslında bu anne içten içe kendini kurban gibi hissediyor. Saçımı süpürge ettim diyor onlar için. Kendi hayatımı yaşayamadım diyor. Bakın birden anne kurtarıcı rolündeyken kurban rolüne doğru geldi. Fakat işte annenin kurtarıcı rolünü devam ettirebilmesi için çocukların da yani bir şekilde kurbanlarında var olmaya devam etmesi lazım. Bir gün gelip çocuklar büyüdüğünde yuvadan uçtuklarında bir süre sonra anne kendisini anlamsız hissetmeye başlıyor. Neden? Çünkü kurbanlar gitti. Dolayısıyla ortada kurtaracak bir durum da kalmadı. Üçgenimizin bir diğer köşesinde zorba rolü var. Ben hiç zorba olmadım. Ben o role girmem demeyin.

Her birimiz zaman zaman zorba olabiliyoruz. Hatta bazılarımız çoğunlukla zorba olabiliyoruz. Peki ama zorbalık nasıl yapılıyor? Zorba genellikle diğer insanları eleştiren, suçlayan, onları kötü hissettiren bir roldür. Bu zaman zaman fiziksel ya da sözel şiddet yoluyla yapılabilir. Bazen de geçen videomuzda bahsettiğimiz gibi pasif agresif davranış tarzıyla, yani dolaylı yollardan, mesela imalarla, alaycı konuşmalarla küsüp gitmelerle araya mesafe, koymalarla da zorbalık yapılabilir.

Aslında biz yaşadığımız ilişkilerde çoğu zaman bu üçgenin köşeleri arasında dolanıp dururuz. Bazen kurtarıcı oluruz, bazen zorba, bazen de kurban.

Örneğin az önce bahsettiğim anneden annenin bakış açısından bakalım. Anne ilk başta kurtarıcı rolündeydi. Çocuklarının her sorununa koşan, onların problemlerini onların yerine çözen, kendi dertlerini bir yana bırakıp bütün ömrünü çocuklarına adamış bir anne. Üçgenin kurtarıcı köşesinde. Sonra anne kendine vakit ayıramadığını, ömrünün de bir taraftan akıp gittiğini gördükçe belki de bir süre sonra kendini kurban gibi hissetmeye başlayacak ve söylenmeye başlayacak. Kendime vakit ayıramıyorum. Kendimle ilgili hiçbir şey yapamıyorum. İşte çocukların sorunlarıyla ilgilenmekten hiçbir şey yapamaz oldum gibi şikayet etmeye başladığında bir süre sonra kendini kurban köşesinde bulmaya başlayacak. Kurban köşesinde gerçekten çok yorulduğundan kaynaklı ve belki de diğer çocuklarının problemlerle uğraşmaktan bu duruma geldiğini düşündüğü için bu sefer belki de zorba köşesine geçecek ve çocuklarına zorbalık yapmaya başlayacak.

Nasıl yapacak çocuklarına zorbalığı mesela? Yeter artık, bıktım sizden. Sizinle uğraşmaktan kendi hayatımı yaşayamadım. Saçını süpürge ettim sizin için ömrümü yediniz, bitirdiniz. Ömür törpüleri dediğinde çocuğuna bu sefer de üçgenin zorba köşesine gelmiş oluyor. Dikkat ederseniz en başta kimse ona ne kurtarıcı, ne kurban ne de zorba olmasını söyledi. O kendini anlamlı hissedebilmek, var olduğunu anlayabilmek, ben var mıyım? Sorusunun cevabını bulabilmek için üçgenin bir köşesinden diğer köşesine savrulup durdu. Sonuç, kazanan var mı? Yok. Ne demiştik; Drama üçgeni oyununda kazanan yoktur ve genellikle herkes mutsuzdur. İşte bu üçgenin hangi köşesinde olduğunu anlamak ve herhangi bir şekilde bu üçgene çekildiğini hissettiğin an bu üçgenin içinden çıkmak aslında mümkün. Peki ama nasıl mümkün? İşte bu nasıl mümkün? Sorusunun cevabını ileriki günlerde çekeceğim bölüm 2’de görebilirsiniz. Hayatını değiştirmek için bu videoyu izlemesin bölüm 2’de bu dramı üçgenini içerisinden çıkmak için neler yapabiliriz bunlardan bahsedeceğiz. Peki acaba sen kendi hayatında bu üçgene baktığında daha çok temelde hangi rolü oynadığını düşünüyorsun? Yani hayatta oynadığın en ağırlıklı rol bunlardan hangisi? Bunun olası sebepleri neler olabilir? Kendi hayatına çektiğin insanlar hayatında sıklıkla görüştün ya da karşına çıkan insanlar daha çok hangi roldeki insanlar? Bunun olası sebepleri ne olabilir? Eğer hayatında sürekli tekrar eden bir döngü varsa bu döngü acaba bu üçgenle ve oynadığın rolle alakalı olabilir mi? Bunu şöyle bir düşünmeni istiyorum. Çünkü hayatını değiştirmek, bu döngüleri kırmak ve bu üçgenin içerisinden çıkmak için ilk yapmamız gereken şey fark etmek. İşte zaten biz bu videoları da farkındalığı bir miktar arttırmak için yapıyoruz. Bundan sonrası artık senin elinde. Ancak merak etme. Bölüm 2 belki Bölüm 3. İleride çekeceğim bu videolarda, bu döngüden kurtulmak için ve bunları fark edebilmek için başka neler yapabilirsin? Bunlardan da bahsedeceğim. Kişisel gelişim ve psikoloji konuları eğer ilgimi çekiyorsa, insanların davranışları kendi davranışların, duyguların, düşüncelerin ve bunların altında yatan temel faktörler ve bunları değiştirme yolları. Eğer senin ilgi alanında ise kanalımıza abone olabilirsin. Her hafta 2 yeni videoyla sizlerle birlikteyim. Kendinize iyi bakın. Üçgenin dışında kalan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir