YETER ARTIK!

Geçenlerde YouTube’da bir haber kanalında bir video gördüm.

Polis bir suç örgütünü yakalıyor ve bu suç örgütünün on sekiz yaş altı pek çok üyesi var.

Bu çocuklar ellerinde silah, suç işliyorlar ve bu çocukların ifadeleri alındığında görülüyor ki çoğu, özellikle on sekiz yaş altı olanların çoğu suç dizilerinden, çete ile ilgili dizilerden fazlasıyla ilham alıyorlar ve etkileniyorlar.

Tabii bu yeni bir şey değil, yani ben dahil yıllardır pek çok uzmanın dile getirdiği bir şey bu.

Medyadaki saçmalıkların, çarpık olayların, çarpık içeriklerin, gençleri…

Sadece aslında gençleri değil, tüm bir toplumu nasıl kötü etkilediği.

Aman canım, sadece dizi işte diye keyif alarak, belki eğlenerek…

İzlediğiniz pek çok dizi, program, yapım, hatta dinlediğiniz şarkılar bile siz farkında olmadan algılarınızı, hayata bakış açınızı, neyin iyi, neyin kötü olduğuna dair değer yargılarınızı, duygularınızı, düşüncelerinizi ve davranışlarınızı ve en nihayetinde de toplumu ve onun seçimlerini etkiliyor.

Şöyle bir ekrana bakın ama gerçekten alıcı gözle bakın.

Bu bilinçle ve bu farkındalıkla bakın.

İzlediğimiz, bize empoze edilen, sürekli olarak bize pompalanan o içerikler…

…sadece televizyonda değil, sosyal medyada da daha çok hangi değerleri yüceltirken…

…hangi değerleri aşağılıyor?

İhanet, para hırsı, mafya ilişkileri, lüks yaşam, statü, güç ve fiziksel güzellik.

Bunlar genellikle en çok pompalanan değerlerden, yükseltilen değerlerden bazıları.

Kötü karakterlerin entrikaları hayranlıkla izleniyor, güç sahiplerinin hukukun ve ahlakın üzerinde gösterilmesi olağanlaşıyor.

Böylece adaletin, emeğin, dürüstlüğün değil hileyle kazananın alkışlandığı bir kültür yaratılıyor.

Eğer dürüstçe çalışır ve alçakgönüllü mütevazi olursan, Enayisin bakış açısı normalleştiriliyor.

Yine sosyal medyada geçenlerde karşıma çıkan şu paylaşıma bir bakalım.

Paylaşımda Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu aslında Osman Gazi’nin annesi Mala Hatun ki Mal Hatun olarak da geçebiliyor bazı yerlerde.

Bunun biblosu paylaşılmış ve üzerine şu yazılmış.

Evlilik sürecinde erkek tarafına, şuna gerek yok, buna da gerek yok, zorlanmayın diyen nişanlı kız, Mal Hatun.

İlk başta belki gülüp geçiyoruz, ancak burada neyi görüyoruz ya da neyi yerleşiyor zihnimize?

Aç gözlü ya da tırnak içinde açık gözlü değilsen, Çok affedersiniz, malsın.

Dizilerde sevdiğimiz oyuncular, bazıları iyi kurgulanmış senaryolarla karşımıza çıkıyorlar.

Böyle son derece belki kaliteli yapımlar gibi gözüküyor dışarıdan.

Ve günlük yaşamda aslında…

O kişinin oynadığı karaktere suçlu, katil, mafya diyebilecekken bize öyle şirinleştirilmiş bir şekilde sunuluyor ki bir süre sonra bunu görmezden geliyoruz ve o katile ya da suçluya karşı bir sempati beslemeye başlıyoruz.

Oysa bizim tarihimiz…

Kahramanlık hikayeleriyle dolu.

Yani dolayısıyla böyle diziler yapılmak istense gerçek kahramanlık hikayelerimiz çok sayıda var.

Dolayısıyla keşke çocuklarımız ya da yetişkinlerimiz de hatta suçlulara, katillere özeneceğine, Onlardan ilham alacaklarına, tarihimizdeki gerçek kahramanlardan ya da gerçek sanatçılardan, dehalardan, zorlukların içerisinden çıkıp alın teriyle başarıya ulaşmış, dürüst insanların hikayelerinden ilham alsalardı.

Aslında bu dediğim şey yine medya kullanılarak yapılabilir.

Yani doğru seçimler, doğru diziler, doğru senaryolarla çok daha farklı değerler toplumda yüceltilebilir.

Ama belli ki bu tüketim toplumunun pek de işine gelmiyor.

Gündüz kuşağı programları, kayıpların arandığı programlar sözde evlilik yarışmaları.

İnsanlara yardım ediyor gibi görünürken tartışma adı altında küfürlerin, çirkinliklerin havada uçuştuğu formatlar.

Eskiden köy deyince ya da köylü deyince aklımıza saf, temiz, Yardımsever, misafirperver, emeğiyle var olan doğal insanlar gelirdi.

Şimdi ise ekranlarda bize sürekli bütün köyün grup çalışması yaptığı anların detayları izletiliyor.

Şimdi bu çirkinlikler olmuyor mu?

Ne yapalım yani?

Yokmuş gibi mi davranalım diye düşünebilirsiniz.

Bu çirkinlikler oluyor tabii ki.

Eskiden de oluyordu.

Şimdi de olmaya devam ediyor.

Ama bunlar toplumun küçük bir yüzdesi iken bu kadar ortalıkta sergilendiğinde bir süre sonra normalleşmeye ve daha da kötüsü yaygınlaşmaya başlıyor.

Yani sanki toplumun çok daha fazlası, çok daha büyük bir yüzdesi böyleymiş gibi algılamaya başlıyoruz ve bir süre sonra en kötü yanı işin şaşırmamaya başlıyoruz.

Şaşırma duygumuz elimizden alınıyor ve en temeli ihtiyaçlarımızdan biri olan güven duygumuz aslında farkında olmadan…

Tüm bunlar bireysel mahremiyetin yok sayıldığı, cehaletin alkışlandığı, şiddetin reyting unsuru haline geldiği bir ortam yaratırken, eğitici, düşündürücü, geliştirici içeriklerin yerini alan bu programlar toplumun entelektüel seviyesini aşağı çeken birer zihin uyuşturucusuna dönüşmüş durumda.

Bakın, Türkiye en çok estetik operasyon yapılan ülkeler arasında, yani dünyada böyle ilklere girdiğimiz listelerden biri estetik operasyonlar.

İnsanlar kendi görünümleriyle, fiziksel görünümleriyle sürekli bir savaş halindeler.

Bu aslında sürekli olarak bize sosyal medyadan ve medyadan pompalanan içerikler ve halkımızın eğitim seviyesi düşünüldüğünde son derece doğal bir sonuç.

Fiziksel görünümümüzle olan bu savaşımız sadece kendimizi etkilemiyor.

Aynı zamanda diğer insanları yargılama biçimimizi de değiştiriyor.

Bakın bu çok, çok tipik.

Yani sadece kendimizi beğenmemekle kalmıyoruz.

Diğerlerini de beğenmeyip hadsizce yargılamaya başlıyoruz.

Geçenlerde bir paylaşımlarını severek takip ettiğim alanında oldukça iyi bir hekimin bir sosyal medya paylaşımını gördüm.

Bu paylaşımda kendisine gelen bir mesajı, DM kutusuna gelen bir mesajı paylaşmış.

Ve bu mesajda takipçisi kadıncağıza şöyle söylüyor.

Yani hekimimize şöyle söylüyor.

Hocam yüzünüz sarkmış, onu gerdirsenize çok sağlıksız görünüyorsunuz, ilham olmuyor.” diyor.

Ve bunu yapan yine bir kadın.

Yani hekim son derece önemli sağlıkla ilgili bilgiler verse de, topluma yardımcı olmaya çalışsa da…

…önemli olan yardımseverlik, diğerlerini düşünme gibi değerler değil.

Önemli olan senin fiziksel görünüşün.

Sen o sırada bu bilgileri görmezden geliyorsun, kadının cildine, burnuna, kaşına, gözüne dikkat kesilip kusurları buluyorsun ve buna tahammül edemiyorsun.

Ve niye düzelttirmiyorsun diye onun hayatına da müdahalede bulunuyorsun.

Beyinlerimizin tüketim toplumu ve onun bize pompaladığı içeriklerle nasıl şekillendirildiğinin çok tipik bir örneği aslında.

Ve evet hep şikayet ediyoruz ama bu gidişata karşı birey olarak da toplum olarak da sorumluluklarımız var.

Bir şeyler yapmalıyız.

Gerçekten yeter artık.

Tamamıyla bir çöplüğe dönüşmüş durumda içerikler.

Bu anlamda eleştirel medya okur yazarlığını yaygınlaştırabiliriz.

Bunun yanı sıra gençlere kendilerini ifade edebilecekleri daha farklı ortamlar Yaratabiliriz.

Tabii bunlar daha çok belki devletin ve oradaki belli kademedeki insanların yapabileceği şeyler.

Ancak biz de kendi adımıza bireysel olarak en azından daha seçici bir takipçi olabiliriz.

Yani her türlü içeriğe maruz kalmamayı tercih edebiliriz.

Kaliteli içerikleri beğenerek, yorumlayarak, paylaşarak bunların yaygınlaşmasına katkıda bulunabiliriz.

Yani bu içerikleri destekleyebiliriz bizler de en azından.

Çünkü medya sadece toplumu eğlendirmek için değil, eğitmek ve bir takım değerleri şekillendirebilmek için de kullanılabilir.

Ama tabii bunun için öncelikle şöyle bir izlediğiniz içerikleri gözden geçirip…

neye maruz kaldığınızı ve bunların neleri normalleştirdiğini fark edebilmek, ardından bunları elemek ve daha kaliteli olanları desteklemekle işe başlayabiliriz.

Gerçekten ne izlediğinizin, ne takip ettiğinizin ve bunların sizi ve toplumu nasıl etkilediğinin farkında mısınız?

Siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Yorumlarda buluşalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir