Erdem Sandığın Ama Aslında Travma Tepkisi Olan 5 Davranış

Herkes seni çok güçlü, çok nazik, çok uyumlu, çok fedakâr biri olarak mı tanımlıyor? Peki ya sana yıllardır göğsünde bir madalya gibi gururla taşıdığın bu özelliklerin aslında geçmişten gelen birer savunma kalkanı olabileceğini söylesem? Bugün o madalyaların arkasına bakacağız. Hazırsanız, erdem sandığınız ama aslında birer travma yanıtı olabilecek beş davranışı konuşalım.

Travma sadece kötü anılar değildir. Bedenin hala savaşta olması, aynı tepkileri vermeye devam etmesidir. Bir çocuk stresli, kaotik ya da ihmal edildiği bir evde büyüdüğünde hayatta kalabilmek için süper güçler geliştirir. Mesela kimi görünmez olur, kimi görülebilmek, duyulabilmek için aşırı derecede çabalar. Kimisi de acısını inkar edebilmek, ondan kaçabilmek için hep başka yerlere bakar. Yetişkin olduğunda artık tehlike geçmiştir ama sen korunmak için giydiğin o zırhı çıkarmayı unutursun. Onunla öyle bütünleşmişsindir ki artık o zırh senin karakterin olmuştur. İşte alışkanlığa dönüşen ve yetişkinlikle de kullandığımız o zırhlardan beş tanesi.

Birinci davranışımız aşırı bağımsızlık. “Ben kimseden yardım istemem. Kendi söküğümü kendim dikerim. Kimseye ihtiyacım yok. Ben hallederim.” Bu cümleler sana da tanıdık geliyor mu? Her işini kendin halledersin ve kimseye ihtiyacım yok dersin. Birilerinden yardım istemek senin için çok zordur ve en büyük korkun yaşamda birilerine muhtaç kalmaktır. Toplum bunu güçlü karakter olarak alkışlar ama aslında bu çoğu zaman bir travma yanıtıdır. Çocukken ihtiyaçların duyulmadıysa, yardım istediğinde etrafta kimse yoksa ya da duyulmadıysan, reddedildiysen, ebeveynin sana bir yük gibi hissettirdiyse beynin şunu kodlar: Birine ihtiyaç duymak tehlikelidir. Hayal kırıklığına uğramamak, kimseye ihtiyaç duymamak için her işimi kendim halletmeliyim. Hiç kimseye güvenmemeliyim. Bu aslında bir güç değil, bir güven problemidir. Bir zamanlar bu temel ihtiyacımın tutarlı bir şekilde karşılanmadığını, dolayısıyla kendi başımın çaresine bakmayı öğrendiğimi gösterir.

İkinci davranışımız, aşırı uyumluluk. Arkadaşların “Nereye gidelim?” diye sorduğunda hep “Ya benim için fark etmez, siz seçin” mi diyorsunuz? Asla kavga çıkarmazsın, sesini yükseltmezsin, gerektiğinde kendi istek ve ihtiyaçlarını geri planda tutarsın. Herkes senin ne kadar da kolay ve uyumlu bir insan olduğunu söyler. “Herkesle anlaşabilirim” diye düşünürsün ve belki de bununla hatta övünürsün. Bu aslında bir travma tepkisi olan Fawning, yani yaranma tepkisi olabilir. Çocuk yine evde bir çatışma çıktığında ya da ebeveynin öfkelendiğinde güvende kalmanın tek yolu görünmez olmak ya da onları memnun etmek idiyse, yetişkinlikte de bu stratejiye devam ettirirsin. Dışlanmamak, terk edilmemek, sevilmek, onay görmek için herkese ve her şeye, her yere uyum sağlarsın. Aslında bu uyumluluk değil, var olma korkusudur. Belki de zamanında istek ve ihtiyaçlarını ifade ettiğinde, kendin olduğunda reddedildin, şiddet gördün ya da umursanmadın. Böylelikle de kendi istek ve ihtiyaçlarının değersiz olduğunu öğrendin. Bunun bir başka versiyonu da aşırı özür dilemedir. Çok kibar, çok nazik biri, biri ona çarptığında bile o özür diler. Böyle mi diyorlar senin için? Bunun kökeninde de çocukluktan gelen yer kaplama korkusu olabilir. Çocukluğunda varlığın bir yük gibi hissettirildiyse veya ebeveyninin öfkesi öngörülemezse, kişi var olduğu için bile suçluluk duyar. Yetişkinlikteki o aşırı özür dileme, aslında “Bana kızma, ben tehlikeli değilim” demenin bir yoludur.

Ve üçüncü davranışımız, aşırı açıklama yapma. Basit bir soruya bile uzun uzun cevaplar mı veriyorsun? Bir hata yaptığında nedenini anlatmak için kendini paralıyor, sürekli yanlış anlaşılmaktan mı korkuyorsun? Bunu şeffaflık ya da dürüstlük olarak görüyor olabilirsin. Geçmişte sözlerine inanılmadıysa, duyguların küçümsendi ya da inkar edildiyse, eleştirel, suçlayıcı ve ani öfke patlamaları yaşayan bir ebeveynin varsa, kendini sürekli olarak kanıtlama ve “Bana bakın ben doğru söylüyorum, ben yalan söylemiyorum” deme ihtiyacı duyarsın. Bu aslında dürüst olma çabasından ziyade suçluluk duygusuyla baş etmenin bir yoludur.

Dördüncü madde: Ortamın havasını koklamak, aşırı empati. Bir odaya girdiğinde gerginliği hemen hisseder misin? Karşındaki kişinin kaşının oynamasından, yüz ifadesinden, ses tonundaki küçücük bir değişiklikten hemen onun modunu anlar ve “Acaba ne oldu?” diye düşünür müsün? İnsanların duygularını ve tepkilerini tahmin etmekte çok iyi olabilir ve kendini “Ben bir aşırı empatim” diye tanımlıyor olabilirsin. Gerçek şu ki bu güçlü empatinin sebebi hipervijilans, yani aşırı tetikte olma hali olabilir. Duygusal açıdan dengesiz olan ebeveynlerle büyüyen çocuklar, ebeveynlerinin o gün öfkeli mi yoksa sakin mi olduğunu anlayabilmek için sürekli tetikte beklerler. Yani senin bu yeteneğin tehlikeyi önceden sezebilmek ve önlem alabilmek için zamanında geliştirdiğin bir radar.

Ve beşinci davranış, aşırı samimiyet, aşırı paylaşım. Yeni tanıştığın kişilerle hemen samimi olup 10 dakikada bütün hayat hikayeni anlatır mısın? Belki de sonradan bu kadar çok ve çabuk paylaştığın için pişman oluyorsun. Kimileri bu durumu samimiyet ve içi dışı bir olma, saklayacak bir şeyi olmama olarak tanımlayabilir. Ancak bu yalnızlık korkusuna karşı acilen bir bağ kurarak bir zırh oluşturma çabası olabilir. Sınır ihlali olan evlerde büyüyen çocuklar sınırsızlığı yakınlık sanır. Karşı tarafın güvenini kazanabilmek ya da “Bak ben sana her şeyimi verdim, her bilgimi verdim. Sen de beni sev, beni terk etme” demek için mahremiyetini bir koza olarak kullanır. Bu aslında samimiyetten ziyade yalnızlık korkusuna karşı alınmış bir önlemdir.

Bu listeyi dinlerken belki bazı maddelerde canın yanmış olabilir. “E ne olacak şimdi yani? Ben hasta mıyım?” diyor olabilirsin. Hayır, tabii ki değilsin. Sen sadece hayatta kalmaya çalışan birisin. Bu özellikler, bu korunma çabaları vakti zamanında seni korudu. Görevlerini yaptılar. Ancak artık savaş bitti. Artık bir yetişkinsin. O kılıcı ve kalkanı, o zırhları artık yere bırakabilirsin. Yardım istemek, kırılgan olmak zayıflık değil, insanlıktır. Hayır demek, kendi istek ve ihtiyaçlarını ifade edebilmek bencillik değil, sınırdır. Eğer bu konular üzerine daha derinlemesine çalışmak ve o zırhları yavaşça çıkartmak isterseniz, özellikle kanalda yaralı içsel çocukla tanışma, yaralarımızla tanışma ve barışma başlıklı oynatma listelerini incelemenizi öneririm. Bunların linklerini aşağıda yoruma ekliyorum. Ayrıca çocukluk travmalarımızdan kaynaklanan yetişkinlikteki başka davranış alışkanlıklarınızı merak ediyorsanız şu videomu da izlemenizi öneririm. Yine bunun linkini de aşağıda yoruma sabitledim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir