Seninki Hangisi? İçe Dönüklük mü? Sosyal Fobi mi Çekingenlik mi?

Sosyal bir ortama girerken kendinizi rahatsız hisseder misiniz? Diğerleri sizi çoğunlukla çekingen, suskun, içe dönük biri olarak mı tanımlar? Peki, acaba sizinkisi sadece çekingenlik mi yoksa sosyal fobi olabilir mi?
Bu ikisi arasındaki farkı bulmak önemli zira biri yardım gerektirebilir. Bu videoda sosyal fobi ve çekingenlik arasındaki dört önemli farka dayanacağız.

Sosyal fobi ya da toplumsal kaygı bozukluğu, literatürde kaygı bozukluklarının şemsiyesinin altında yer alır. Yani aslında kaygı bozukluğunun bir türüdür. Kişinin diğerleriyle etkileşime gireceği bir ya da birden çok toplumsal durumda yoğun ve belirgin bir biçimde korku, kaygı, sıkıntı, bunaltı yaşaması ve bundan kaynaklı olarak sosyal etkileşimden kaçınması ile ilgili bir durumdur.
Bu kişiler için en basit günlük aktiviteler bile bazen çok zorlayıcı olabilir. Örneğin, yolda tanıdığınız biriyle karşılaşmak ve selamlaşmak, asansöre binmek, orada kişilere bir günaydın demek ya da ayrılırken iyi günler demek. Dolmuşta giderken ineceğiniz yere yaklaştığınızda “inecek var” demek. Başkalarının bulunduğu bir ortamda yemek yemek ya da başkalarının gözünün önünde bir iş yapmak durumunda kalmak gibi günlük bir takım aktiviteler oldukça sıkıntı yaratabilir.
Peki sosyal fobiyi diğer durumlardan ayıran temel özellikler neler? Gelin bunlara bakalım.
İlk ayırt edici maddemiz sıklık, şiddet ve süredir. Yaşadığınız bedensel ve ruhsal sıkıntının sıklığı, şiddeti, süresi sosyal fobide çok daha yoğundur ve çok daha belirgindir. Çekingenlikte ise biraz daha düşüktür bu belirtilerin etkisi. Çoğumuz tanımadığımız insanların arasında ya da topluluk karşısında sunum yaparken bir miktar gerginlik yaşayabiliriz. Bu çok normaldir ve bu, sosyal fobidir diyebileceğimiz bir durum değildir. Yine çoğumuz, bu gibi durumlarda yani yeni insanlarla konuşurken, tanışırken ya da topluluk karşısında bir performans sergilerken tecrübe kazandıkça bir süre sonra hissettiğimiz rahatsızlık miktarının azaldığını fark ederiz.

Ancak sosyal fobide ne yazık ki böyle bir durum söz konusu değil. Sosyal fobide yaşadığımız sıkıntı çok daha yoğun, çok daha şiddetli ve birden fazla duruma özgüdür. Yani sen diğer sosyal ortamlarda gayet rahat olabilirsin ama sadece sunum yaparken sıkıntı yaşıyorsun diyelim. Ona tam anlamıyla sosyal fobi diyemeyiz. Ama yine birden fazla ortamda genel olarak bir sıkıntı söz konusuysa, insanlarla etkileşime girmek, diğerlerinin bulunduğu ortamlar senin için bir sıkıntıysa ve bu sıkıntının şiddeti çok yoğunsa, örneğin elin ayağın titriyorsa, kasların geriliyorsa, mide-bağırsak sorunları yaşıyorsan ve hatta yaşayacağın bu sıkıntıları düşünerek önceki günlerden uykusuzluk çekiyorsan, önceki günlerde de yani öncesinde ve hatta sonrasında da bu sıkıntıların devam ediyorsa, o zaman bu yaşadığın şey çekingenlikten ziyade sosyal fobi olabilir. Sağlıklı bir değerlendirme için bir psikiyatri hekimiyle görüşmen iyi olabilir.

Utangaçlık bir kişilik özelliği iken sosyal fobi ne yazık ki öyle bir şey değil. Yani yardım almamızı gerektiren ve hayat kalitemizi ciddi anlamda düşüren bir sıkıntıdır. Aynı zamanda her utangaça da tabii ki sosyal fobik diyemeyiz. Hatta sosyal fobi ile ilgili yapılan bazı çalışmalar, son derece dışa dönük bir takım insanların da sosyal fobi yaşayabileceğini gösteriyor.

İkinci maddemiz, herhangi bir sosyal ortama girdiğinizde ya da birileriyle karşılaştığınızda yani başkaları ile birlikte olduğunuz ortamlarda yoğun bir şekilde yargılanma, eleştirilme endişesi taşıyor musunuz? Sosyal bir ortamdayken diğerlerinin sizi izlediğini ve değerlendirdiğini düşünüyor musunuz?

Elbette ki kimse yargılanmaktan, eleştirilmekten, özellikle yıkıcı bir biçimde eleştirilmekten hoşlanmayabilir. Ancak burada bahsettiğimiz şey, bu konunun tamamen düşüncelerinizin merkezinde olmasıdır. Sosyal fobi de eleştirilme, yargılanma durumundan kaynaklı çok yoğun bir kaygı söz konusudur. Örneğin, en basit bir selamlaşmada birisine günaydın dedim ya da işte gülümsedim ya da markete gittim ve bir tane ekmek dedim. Böyle bir durumda dahi “Acaba sesim kötü mü çıktı? Ya insanlarla konuşurken acaba aptalca bir şey mi söyledim? Titrediğimi anladılar mı? Yüzümün kızardığını anladılar mı? Beni yargıladılar mı? Benden ayrıldıktan sonra arkamdan konuştular mı? Acaba benimle dalga geçtiler mi? Konuşurken kendimi aptal durumuna mı düşürdüm?” gibi düşünceler yaşayabilirim. Ya da markette sıra beklerken sıradaki diğer insanlar beni mi izliyorlar? Kıyafetlerime mi bakıyorlar? Saçımı başımı mı yargılıyorlar? Diye düşünebilirim. Ya da faturam çok yüksek geldi ve itiraz edeceğim ve itiraz etmek için müşteri hizmetlerine arayacağım. Aramam gerekiyor. Ya nasıl arayacağım müşteri hizmetlerine? Ne diyeceğim karşıdaki insana? Ya sinirlenirse, ya aramızda bir tartışma çıkarsa? Nasıl yapacağım ben bu konuşmayı diye kafanızda sürekli defalarca bu konuşmayı belki oynatmak, o anı canlandırmak. Bununla ilgili belki felaket senaryoları yazmak. Öncesinde o anı düşününce bile böyle daraltı, bunaltı gelmesi gibi durumlar söz konusu olabilir.

Ve geldik üçüncü maddeye. Yalnızlık sizin için bir tercih mi yoksa bir zorunluluk mu? Yalnızlık çoğunlukla içe dönük kişiler için bir tercih meselesidir. Yani onlar sosyal ortamlarda bulunmaktan çok da çekinmezler ama pek de tercih etmezler. Çünkü onlar için kendi kendileriyle baş başa kalmak, kendi düşünceleriyle vakit geçirmek keyiflidir, zevklidir. Bundan çok büyük bir keyif alırlar ve enerji toplarlar. İçe dönük doğaya sahip kişiler için böyledir.

Ancak sosyal fobik kişilerde yalnızlık bir tercihten ya da keyifli bir aktiviteden ziyade bir kaçınmadır. Sosyal kaygınız varsa etrafta başka insanlar varken rahatlayamazsınız. Kendinizi rahat hissedemezsiniz. Halka açık yerlerde eğlenemezsiniz. Dolayısıyla bu sosyal ortamların yarattığı yoğun kaygıdan ve bunaltıdan kurtulabilmek için kendinizi eve hapsedersiniz. Aslında burada bu evde yalnız kalma durumu bir tercihten ziyade bir zorunluluğa dönüşmüş durumdadır. Kişi bundan dolayı mutlu değildir. Aslında uzun vadede baktığında mutsuzdur bundan kaynaklı. Çünkü hayatını elinden çalınmış hisseder. Bundan dolayı kendini çok engellenmiş, kısıtlanmış hisseder. Yapmak istediği bir takım şeyleri de yapmaktan alıkoyar bu kaygı durumu. Hatta bu kısıtlanmışlık duygusundan kaynaklı bazıları bir süre sonra depresyona girebilir.

Ve dördüncü ayırıcı maddemiz kısıtlama. Hayatınızı ne oranda kısıtlıyorsunuz bu utangaçlık dediğiniz şey yüzünden? Yani bu kısıtlamanın oranı ne kadar büyükse sosyal fobi olma olasılığı da o kadar artıyor. Örneğin utangaçlıkta sıkıntı yaşarsınız ama çok ciddi bir kısıtlamaya gitmezsiniz. Çünkü yaşadığınız, hissettiğiniz o rahatsızlığın düzeyi sosyal fobideki kadar yüksek değildir. Dolayısıyla bu göze alınabilir bir sıkıntıdır. Sosyal fobide ise oldukça yüksek düzeyde sıkıntı yaşandığı için kişi sosyal ortamlardan tamamıyla kaçınır ve hayatını buna göre düzenler, kısıtlar kendini. Yani kişi sosyal ortamlardan, aktivitelerden olabildiğince kaçar. Diyelim ki sosyal fobiksiniz ve arkadaşlar dedi ki, “Hep beraber yemeğe gidiyoruz, sen de gel.” Eğer şöyle bir kaygı varsa içinde: “Ya işte şimdi ortamda diğer insanlar beni yemek yerken izleyecekler, yargılayacaklar. Ya ağzımda bir leke olursa ya işte beni gözetleyenler eleştirirlerse, yargılarlarsa gibi düşünceler yüzünden.” Hiç kimseyle yemeğe gitmiyor olabilirsiniz. Bu bir kısıtlanmadır mesela ya da daha önemli durumlar.

Mesela dolmuştasın ve inecek var diyemediğin için inmen gereken durakta inmiyorsun. Hani kim ilk dediyse orada inmek zorunda kalıyorsun. Yemeğe gittin hesap geldi, hesap yanlış geldi ve itiraz etmen gerekiyor. İtiraz edemiyorsun mesela yani gidip o kişiyle konuşmaktansa itiraz etmemeyi ve o belirli ödemeyi kabul ediyorsun. Ya da diyelim ki sana bir iş teklifi geliyor ancak bu işte sürekli sunum yapman gerekiyor insanlara ya da müşteri görüşmeleri yapman gerekiyor. Yani sürekli tanımadığın insanlarla iletişim kurman gerekiyor. Hatta onları belki ikna etmen, satış yapman, belki itirazları karşılaman gerekiyor. Ve sosyal fobinden kaynaklı belki de çok çok güzel bir teklifi değerlendiremiyorsun. Kariyer hayatın bundan etkileniyor. Dolayısıyla ne oluyor? Sen kendi kendini kısıtlamış oluyorsun. İşte bu şekilde eğer hayatınızı kısıtlayan kararlar almaya başladıysanız, bu durumda yine sosyal fobiden şüphelenebiliriz. Bir uzmanla görüşmek, ondan yardım almak gerekli olabilir.

Sosyal ortamlarda eğer kendinizi rahat hissedemiyorsanız size yardımcı olabilecek bazı ipuçlarını içeren videolarım var kanalda. Bu videoların linklerini en başa sabitlediğim yorumda bulabilirsiniz. Dileyenler, “Peki, iyi hoş da bunu nasıl çözeceğiz, bundan nasıl kurtulabiliriz?” diyorlarsa, bu videolardan yardım alabilirler. Tabii ki bu noktada yapabileceğiniz en sağlıklı şey, bu konularda çalışan bir psikoterapistle ya da bir psikiyatri hekimiyle birlikte çalışmak ve yol almak. Ancak bunu yapamıyorum ya da bunu yapmıyorum, tercih etmiyorum diyorsanız, yine en başa sabitlediğim yorumdaki videolara giderek de size yardımcı olabilecek bazı ipuçlarını bulabilirsiniz.
  1. SOSYAL FOBİ İÇİN ETKİLİ YÖNTEMLER: https://youtu.be/kKLNcix9dtg?si=I3XWcjOWzih4WOnO
  2. UTANGIÇLA BAŞ ETME: https://youtu.be/ip-sFokVxKQ?si=rs0YA9G_ZQpAXRc9
  3. SOSYALLEŞME SORUNU MU ASPERGER Mİ?: https://youtu.be/vyNJl2KeT84?si=kp06ayinB4-aaAyY

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir