HAYATINIZI GÜZELLEŞTİRECEK JAPON FELSEFELERİ

Hayata bakış açımı olumlu yönde etkileyen kadim Uzakdoğu felsefesine her zaman çok sevmişimdir. Bu videoda öğrendiğinizde ve uyguladığınızda hayatınızı güzelleştirecek ve acılara karşı sizi daha esnek yapabilecek 5 Japon felsefesinden bahsedeceğim. Birinci felsefemiz WABI SABI, hayatı güzelleştirmek dedik ama bir şeyi seçebilmek için illa güzel ve mükemmel, kusursuz olması gerekmiyor. İşte WABI SABI bize tam da bunu söylüyor ve kökenini Budist felsefeden alan bir kavram. Hayattaki unsurları kendimiz de dahil olmak üzere kusurlarıyla geçiciliğiyle, doğal haliyle sevebilmekle ilgili bir kavram. Wabi, basitlik, seçicilik, kusurluluk olarak çevriliyor. Sabi ise zamanın herhangi bir nesne üzerindeki bir madde üzerindeki etkisi ile ilgili bir kavram. Wabi ve sabi kelimeleri bir araya geldiğinde ise bir anlamda sadeliğin, geçiciliğin, kusurların estetik olarak takdir edilmesi, yaşanmışlığın, zamanın etkisinin güzelliği anlamına gelmektedir. Hayatta hiçbir şey eksiksiz, kusursuz değildir. Aynı zamanda hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Ama hayat zaten bu özellikleriyle güzeldir. Yani geçiciliğiyle kusurlarıyla güzeldir. Aynı şey aslında kendimize bakış açımız için de geçerli. Kendimizi ve başkalarını kusurlarıyla ve doğal halleriyle olduğu gibi kabul edebilmek önemlidir. Bu anlamda botoksla kaybedilmiş kırışıklıklar, dolgu ile şişirilmiş ve doğal şeklini kaybetmiş dudaklar, en son model en hızlı arabalar, cep telefonları tamamen kusursuz, düzenli, pırıl pırıl rezidans evleri ve sürekli mükemmel olmaya, kusursuz olmaya çalışma çabaları Wabi Sabi’den oldukça uzaktır. Belki de tüm bunların peşinde koşmamız ve bunları kutsamamızı bize empoze eden materyalist tüketim kültüründen Wabi Sabi’ye doğru geçiş yapmak bizi daha huzurlu kılacaktır.

Zira kusursuz ve mükemmel olana erişmek için harcadığımız çaba bizi tüketiyor. Wabi Sabi anlayışından türetilmiş bir diğer felsefede hatta sanat    KINTSUGI’dir. Bu sanatta, bu Japon sanatında kırılan eşyaları atmak yerine onları tekrar bir araya getiriyorlar ve kırıkların arasına gümüş ya da altın tozu karıştırılmış yapıştırıcı sürerek tekrar birleştiriyorlar o nesneyi. Bu sanatta amaç kırılan yerleri gizlemek değil genellikle biz ne yaparız? Bir şey kırıldığında araya çeşitli yapıştırıcılar sürüyoruz. Hiç kırılmamış gibi gözüksün isteriz. Yani tekrar birleştirirsek bile olabildiğince eski haline yakın olmasını isteriz. Oysaki Kintsugide gibi amaç kırılan yerleri gizlemek değil, aksine ortaya çıkarmaktır. Çünkü eşyanın bu halinin, yani kırılmış ve sonra altın tonlarıyla tekrar bir araya getirilmiş birleştirilmiş halinin daha değerli olduğu düşünülür. Çünkü artık bu eşyanın üzerinde yaşanmışlık vardır. Aynı şey bizler için de geçerlidir. Hayatta çeşitli acılar yaşarız ve bu acılarla kırılıp dökülürüz. Ama bu acılar ve kırılmalar aslında aynı zamanda bizi geliştiren ve güzelleştiren şeylerdir. Yeterince acı çekmemiş bir insan çiğdir, olmamıştır. Her ne kadar okunsa da araştırsa da tam anlamıyla yeterince belirli durumları anlayamaz, empati kuramaz. Halil Cibran’ında dediği gibi “acınız idrakınızı saran kabuğun kırılmasıdır. Nasıl meyvenin çekirdeği kırılmak zorundaysa can evinin güneşi görmesi için siz de acıyı tanımak zorundasınız.” Gerçekten de ve ne yazık ki acının verdiği tecrübeyi başka hiçbir şey veremez. Bu anlamda başımıza gelen olaylar aslında bizi biz yapan çok önemli unsurlar.

Her acının ardından değişirsin. Artık sen eski sen değilsindir. Ancak eskiye göre çok daha olgun, çok daha tatlı ve çok daha demli bir sensindir. Boşuna dememiş Mevlana “Aldığın yara, ışığın sana akacağı yerdir. Ve boşuna dememiş Dostoyevski. Gerçek bir acı. Aptal bir adamı zeki bile yapabilir. Acılarımızın, yaşanmışlıklarımızın, yaralarımızın kıymetini bilelim. Ancak onları sadece acı olarak yaşamayalım. Ders de çıkaralım, kişiliğimize katkılarını da görelim. Aksi halde aynı şeyleri yaşamaktan ve yaşatmaktan kurtulamıyoruz. Evet, üçüncü felsefemiz DANSHARI üç farklı Japon yazı karakterinin bir araya gelmesinden oluşuyor. Dan Japonca reddet demek, şa ayır, ri ise at demek. Gereksiz olanı alma, onları aldıysan da ayır ve at. Gereksiz insanları, eşyaları hayatına alma. Kullanmadığın eşyaları, kullanmadığın fikirleri, görüşleri ayır ve toksik ilişkilerini işine yaramayan unsurları at gitsin. Şöyle bir evinizdeki eşyalara bakın mesela. Kullanmadığınız ve bir gün belki kullanırım diyerek biriktirdiğiniz sakladığınız o eski eşyalar, belki elektronik eşyalar, CD çalarlar, CD’ler, giysiler tüm bunların hepsi aslında bizim için zihinsel ve fiziksel birer yük. Neden? Bir kere zihinsel olarak bir karmaşa yaratıyor bu dağınıklık insanı zihninde. İkincisi de onları temizlemek, onların bakımını yapmak, onlara bir yer ayırmak. Hakikatten de gereksiz vakit ve enerji kaybı. O zaman Danshari felsefesiyle onlar arasından gereksiz olanları ayırıp atmakla ya da ihtiyacı olan birilerine bağışlamakla işe başlayabiliriz. Böylelikle sadeleşerek hem zihinsel hem de fiziksel yüklerimizden kurtulmuş olacağız. Aynı şey hayatımızdaki insanlar ve ilişkiler için de geçerli. Çok sayıda ve yeterince yakını olmayan ilişkiden, insandansa daha az sayıda, daha az ve öz insanla ilişki kurmak bize daha huzurlu hissettirebilir gerçekten de. Bir diğer önemli nokta da yeni alacağımız eşyalar işte bu noktada yani herhangi bir satın alma sırasında Dan, yani reddet kısmı devreye giriyor bu felsefenin. Yeni bir eşya almadan önce kendine sor. Bu bir istek mi, yoksa bu bir ihtiyaç mı? Eğer bu bir ihtiyaç değil de bir istek ise o zaman bunu reddedebilirsin. Zaten son dönemde ekonomi ve diğer koşullar gereği ihtiyaçlarımızı dahi zor alabilir bir hale geldiğimiz için mecburen Danshari ya da minimalizm felsefesini uygulamaya geçireceğiz gibi gözüküyor. Dördüncü felsefemiz HARA HACHI BU. Söylemesi çok zevkli. Japonya’nın güneyindeki Okinawa adasında yaşayan her dört kişiden biri 100 yaşının üzerinde. Düşünebiliyor musunuz? Ve bu kişiler sadece uzun yaşamakla kalmıyorlar, aynı zamanda mutlular ve aynı zamanda kalp ve kanser hastalıklarına yakalanma oranları da dünyanın geri kalanını oranla oldukça düşük. Araştırmacılar, Acaba bu işin sırrı ne diye incelediklerinde karşılaştıkları unsurlardan biri Japonların HARA HACHI BU felsefesi. Peki ne diyor bize bu felsefe? Çok özetle şunu söylüyor Sofradan tam olarak doymadan kalk. Midenin yüzde 100’ünü değil, yüzde seksenini doldur. Yemek yerken hızla, aceleyle tıkanırcası yeme. Yavaş yavaş tadına vararak sakince ye ve tam olarak doymadan da sofradan kalk.

Okinawa adasında yaşayan Japonların uzun ve mutlu yaşamlarının bir diğer sırrı da İkigai felsefesi, İkigai felsefesi nedir? Ve bunu hayatımıza nasıl geçirebiliriz? Ile ilgili detaylı bir videomuz şuradan ulaşabilirsiniz. Daha önce bu konuyla ilgili bir video yapmıştık. Ancak izlemeyenler için kısaca açıklamak gerekirse ikigai Japonca yaşam amacı anlamına geliyor, yaşama sebebi anlamına geliyor. Sizi hayata bağlayan, sizi her sabah yataktan kaldıran ve güne devam etmenizi sağlayan temel yaşam amacınız anlamına geliyor İkigai. Japonlara göre herkesin bir ikigaisi vardır ve kimileri bu ikigaisini bulmuştur, kimileri ise hala aramaktadır. Evet, gerçekten de daha anlamlı, daha amaçlı bir yaşam bizim daha mutlu ve daha doyumlu yaşamamızı sağlıyor. Kendi ikigaimi acaba nasıl bulabilirim? Bunun bir formülü var mı diyorsanız, bahsettiğim videoma gitmenizi ve o videodaki egzersizi yapmanızı öneririm. Kendinizi daha yakından tanıyabilmek. Yaşamdaki acılara karşı daha esnek olabilmek. Kişisel gelişim ve psikoloji ile ilgili konularda daha fazla sayıda bilgi sahibi olabilmek istiyorsanız doğru yerdesiniz. Bu kanalda bu konularla ilgili her hafta 2 tane yepyeni video paylaşıyoruz. Bu videolardan haberdar olmak istiyorsanız kanala abone olmayı ve bildirim zillerini açmayı unutmayın. Bu kanalın daha fazla sayıda insanın yaşamına dokunmasına yardımcı olmak isterseniz, bunda bir pay sahibi olmak isterseniz kanalımıza katıl üyesi olabilirsiniz. Abone olabilirsiniz. Videoyu beğendiyseniz beğene basarak, paylaşarak ya da aşağıya yorum yazarak bize destek verebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir