RUHSAL YORGUNLUK NASIL GEÇER? – Psikolojik Yorgunluk – Ruhsal Tükenmişlik

Merhaba sevgili yorgun savaşçılar, nasılsınız? Bu aralar kime bu soruyu sorsam büyük bir çoğunluğu yorgunum diye cevap veriyor. Bunun elbette fizyolojik de pek çok sebebi olabileceği gibi, çoğunlukla bu sebep ruhsal. Ruhsal olarak bizi yoran, en çok yoran dört durum ve bu durumla baş etmemizi sağlayacak öneriler bu videoda. Siz de şu ya da benzeri sözleri sıklıkla kullanır mısınız? Örneğin eğer nokta nokta yapsaydım böyle olmazdı. Ya da o arada nokta nokta yapmalıydım benim suçum ya da orada eğer şöyle yapsaydım böyle olmazdı ya da her zaman güçlü olmalıyım. Asla hata yapmamalıyım. Başarısızlık kabul edilemez. Bu sözler Tanrı’yı oynama eğiliminizin bir göstergesi olabilir. Burada neyi kastediyoruz? Burada Tanrı’yı oynamaktan kastımız, hayatınızda başınıza gelen olaylara olan etkinizi abartma eğiliminiz. Yani Tanrı’yı oynama eğiliminde olan insanlar başlarına gelen olaylarda etkilerinin çok daha fazla olduğunu düşünürler. Eğer yeterince uğraşırlarsa yeterince çabalarlarsa her şeyi değiştirebileceklerine, her şeyi çözebileceklerine inanırlar. Her şeyden kendilerini sorumlu tutarlar aslında onlarla ilgili olmayan olaylarda bile. Bu şekilde düşünen kişiler genellikle kendilerinden çok fazla şey beklerler. Kendilerine çok yüksek standartlar koyarlar ve mükemmeliyetçilik eğilimindedirler. Bu da işler yolunda gitmediğinde ya da bir şekilde istenilen sonuca ulaşamadıklarında gereksiz yere kendilerini yüklenmelerine ve suçluluk duygusu hissetmelerine sebebiyet verir. Sırtımızda hissettiğimiz bu büyük yük, çoğu zaman kendini sebebi bilinemeyen kronik yorgunluklar ya da sırt ve omuz ağrıları şeklinde gösterir. Bu arada bu şekildeki bir inanç, bu şekildeki bir düşünce biçimi, yani hayattaki her şeyi kontrol edebileceğine dair inanç beraberinde kaygı bozukluklarına da zemin hazırlar.

Oysaki hayat hele ki günümüzde belirsizliklerle dolu ve önden kestirilmesi çok zor, içinde kontrol edilmesi çok güç olan, pek çok farklı dinamiği barındıran bir yapı. Hayatımızdaki her şeyi denetim altında tutamayız. Hayatımızdaki her şey üzerinde bir denetim sağlayamayız. Eğer sizde de benzeri bir durum varsa o zaman bu ruhsal yorgunluktan kurtulmak için sırtımızda taşıdığımız o gereksiz yükleri aşağıya indirmemiz gerekiyor. Peki bunun için ne yapabiliriz? Bunun için gerçekten de kafaya taktığımız unsurların hangileri gerçekten değiştirebileceğiz? Üzerinde etki sahibi olduğumuz şeyler, kontrol sahibi olduğumuz şeyler hangileri değiştiremeyeceğimiz herhangi bir ettiğimizin olamayacağı şeyler? Bunları ayırt edebilmek. Böylelikle zaten değiştiremeyeceğimiz ve aslında sorumluluğu bizde olmayan birtakım olaylarla ilgili suçluluk ve sorumluluk duygusundan kurtulacağız. Ve bunun yanı sıra sırtımızdaki gereksiz yere yüklendiğimiz o yükleri aşağıya indirdiğimiz için kendimizi daha iyi hissedeceğiz. Amerikalı yazar Wilfred Peterson’ın  şu sözlerini duymuşsunuzdur. Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmek için cesaret, değiştiremeyeceği şeyleri kabul edebilmek için sabır. Ve bu ikisi arasındaki farkı ayırt edebilmek için akıllar. Peki şu sözler sizin için tanıdık mı? Bu olmamalıydı. Bu benim başıma gelmemeli idi. Ben bunu hak etmedim. Böyle olmamalıydı. Bu sözler aslında hayatımızda başımıza gelen birtakım olayları içten içe kabul etmediğimizi, onlara karşı direndiğimizi gösteriyor. Ve direnmek oldukça yorucu bir şeydir. Bazen yaşama karşı direnmek akıntıya karşı çaresizce kürek çekmek gibidir.

Hiçbir şeyi değiştirmediği ve hiçbir işe yaramadığı gibi bizi daha da çok yorar ve tüketir. Bazı durumlarda özellikle kontrolümüzün dışındaki hiçbir şekilde değiştiremeyeceğimiz durumlarda, örneğin dünya çapındaki krizler, afetler, salgınlar gibi bu konuya soruna karşı direnmek yerine o sorunu kabul etmek, akıntıya karşı savaşmak yerine dalgalara uyum sağlayıp kendimizi akışa bırakmak daha etkilidir. Bakın burada yanlış anlaşılmasın. Sorunu kabul etmekten kastım o sorun içerisinde dalgaların arasında boğulmak değil, dalgalara uyum sağlayıp yüzeyde kalabilmek. Psikiyatrist Kemal Sayar’ın Ah Teslimiyet başlıklı yazısında okuduğum şu güzel sözlerdeki gibi. Akıntıya karşı kürek çekme, rüzgarla es akıntıyla ak. Öyle zamanlar var, bunu hisset. Öyle zamanlar ki sadece akmalısın. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi dünya toplum bize başarı ve mutlulukla ilgili sürekli belli standartları dayatıyor. Her zaman mutlu olmalıyız. Her zaman güzel görünmeliyiz. Her zaman fit olmalıyız ve zengin olmalıyız. Öyle ki kadınlar ya da küçücük kızlar her zamankinden çok daha fazla, daha güzel görünme baskısını üzerlerinde hissediyor. Filtresiz bir fotoğraf paylaşamaz olduk ve estetik uygulamalar her zamankinden daha popüler. Tabii iyi görünmenin, iyi görünme baskısının bir diğer yönü de mutlu görünme baskısı. Sürekli mutlu olmak zorundaymışız gibi gösteriliyor bize. Her zaman mutlu görünmeliyiz. Her zaman yüzümüz gülmeli. Çünkü mutsuz görünen tırnak içinde “looser”’dır, başarısızdır, zayıftır. Bize sürekli dayatılan bu. Tabii bunun sonucunda da bizler ne yazık ki doğal olarak sürekli mutlu olamayacağımız için mış gibi davranmaya başladık.

Aslında mutsuz olsak bile içten içe mutluymuş gibi görünmeye ve duygularımızı bastırmaya başladık ve bu öyle bir tekrarlı hal aldı ki artık alışkanlık haline dönmeye başladı. Çoğumuz çoğu zaman duygularımızı bastırdığımızın farkında bile değiliz. Ancak duyguları bastırmak, mış gibi yapmak her zaman çok çok yorucudur ve çoğu kişinin aslında hissettikleri o ruhsal yorgunluğun altında mış gibi yapmaları yatar. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Yani ben burada mutluluğu yerin dibine batırıp mutsuzluğu yukarıya doğru çıkarmaya çalışmıyorum. Aslında biz birtakım şeyleri hep uçlarda algılamaya çok müsaitiz. Ben de olumlu düşünmenin ve hayatın genelinde iyimser bir bakış açısının daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Ve hatta bununla ilgili videolarım da var olumlu düşünme tekniklerine dair. Ancak bu demek değildir ki her zaman ve her zaman mutlu olmak zorundayız. Bazen mutlu olacağız, bazen de mutsuz olacağız. Bunların ikisi de kabul edilebilir durumlar. Mutsuz olmaya da hakkımız var. Mutsuzluk bir zayıflık ya da hastalık değil. Hatta mutsuzluk da tıpkı diğer duygular gibi bazen gayet gerekli bir duygu. Bastırılmış duygular. Biz bastırdıkça, onları reddettikçe onları görmezden geldikçe, onları inkar ettikçe, şekil değiştirerek ve güçlerini arttırarak farklı farklı şekillerde kendini gösterirler. Bu kimi zaman kronik yorgunluk, kimi zamanda geçmeyen ağrılar şeklinde olur. Dolayısıyla eğer ruhsal bir yorgunluğunuz varsa kendi duygularınız üzerine düşünmenin vakti gelmiş de geçiyor olabilir. Dolayısıyla duyguları bastırmayıp onları fark etmek, onları oldukları gibi kabul etmek ve onların bizi iletmeye çalıştıkları mesajı anlamaya çalışmak ruhsal yorgunluğumuzu azaltabilir.

İyi de bunu nasıl yapacağız diyorsanız bu kanalda bununla ilgili bir sürü video var. İlk olarak duygusal çeviklik videosundan başlayabilirsiniz. Fiziksel yorgunlukta yorulduğumuz zaman dururuz. Dinleniriz ve yorgunluğumuzu geçer. Ancak ruhsal yorgunluk da ise çözüm durup dinlenmek değil, çoğu zaman bunun tersi yani daha fazla hareket etmektir. Zira dinlenmenin ruhsal yorgunluk da pek de bir işe yaramadığını şimdiye kadar görmüş olmalısınız. Hareket etmedikçe yani durgunlaşmaya başladıkça kendinizi daha mutsuz, daha kötü hissetmeye başlarsınız ve bu da beraberinde isteksizliği getirir. İsteksizlik, hareketsizlik, mutsuzluk döngüsü arasında sürekli gidip geliriz. Bu döngüyü kırmanın tek yolu ise hareketi arttırmaktır. Fiziksel olarak hareket etmenin bedensel ve ruhsal sağlığa çok iyi geldiğine dair sayısız bilimsel çalışma sonucu var. Bu yüzden bu konuyla ilgili çok fazla konuşmak istemiyorum. Bunu zaten siz de muhtemelen biliyorsunuz. Unutmayın Claude Pepper’ın dediği gibi hayat bisiklete binmeye benzer. Durursanız düşersiniz. Pedalı çevirmeye devam. Bu arada geçmeyen yorgunluk, depresyon ve tükenmişlik sendromunun en belirgin belirtilerinden bir tanesidir. Dolayısıyla eğer depresyonla ilgili ya da tükenmişlik sendromu ile ilgili bir takım şüpheleriniz varsa lütfen uzman bir klinik psikologdan ya da bir psikiyatristten yardım alın. Bunun yanı sıra benim depresyonla ilgili oynatma listemdeki videolar size yardımcı olacaktır. Kişisel gelişim ve psikoloji ile ilgili bu kanalda her hafta iki tane yepyeni video paylaşıyoruz. Eğer bu konular ilginizi çekiyorsa kanala abone olmayı unutmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir