KONTROL İLLÜZYONUNDAN ÇIKIŞ AŞIRI DÜŞÜNMENİN İLACI
Bu videoda genellikle aşırı düşünme, stres ve kaygıya sebep olan Kontrol İllüzyonumuz, bunun hayatımız üzerindeki etkileri ve bundan nasıl kurtulabileceğimizle ile ilgili konuşacağız. Her geçen gün yeni bir kaosa ve belirsizliğe uyandığımız bu dünyada bir parça huzur bulabilmek için neler yapabiliriz? Bu sorunun cevaplarını arıyoruz. Diyelim ki sayısal loto oynuyorsunuz. Sayıları siz mi tercih etmek istersiniz yoksa daha çok makinaya mı oynatır mısınız? Peki sizce sayıları sizin seçmeniz kazanma olasılığınızı arttırır mı? Peki tuttuğunuz futbol takımı maçı kazansın diye bazı ritüelleriniz var mıdır? Mesela totem yaptım falan derler. O gün o tişörtü giymek ya da o gün o davranışları sergilemek gibi. Ya da size uğurlu ya da uğursuz geldiğine inandığınız bazı alışkanlıklarınız ya da bazı eşyalarınız var mı? Ne alakası var şimdi bizim konuşacağımız konuyla demeyin çok alakalı. Çünkü aslında bu davranışların her biri kontrol illüzyonumuzla ilgili. Kontrol illüzyonu olaylar üzerinde aslında olduğumuzdan daha fazla bir etkimiz olduğuna dair bir ön yargıdır. Yani şeylerin sonucunu değiştirebileceği bize dair abartılı bir beklentidir. Aslında kontrol edemediğimiz pek çok olayın bizim kontrolümüzde olduğuna, eğer bir şeyler yaparsak sonucu değiştirebileceğimize dair bir yanılsamadır. 1970’lerde Psikolog Ellen Langer kontrol yanılsaması olarak adlandırdığı bu fenomen ile ilgili bir dizi deney yaptı. Örneğin bunlardan birinde bir piyango deneyine katılan deneklerin numaraları rasgele atamak yerine, kendileri seçtiklerinde sonuç üzerinde daha fazla etki sahibi olduklarına inandıkları bulundu. Gerçekten de sonrasında yapılan pek çok araştırma, insanların gerçekte böyle bir etkinin imkansız olduğu, yani sonuç üzerinde böyle bir etkinin, böyle bir kontrolün imkansız olduğu durumlarda dahi olaylar üzerinde etki sahibi olduklarına inanma eğilimi gösterdiklerini buldu.
Yani genel olarak sanki her şeyi bizim elimizdeymiş, her şeyi değiştirebilecekmişiz gibi inanma eğilimindeyiz. Peki bunu neden yapıyoruz? Bununla ilgili teorilerden biri şöyle söylüyor insan kontrol ihtiyacı duyar, iyi hissetmek için. Çünkü belirsizlik bize kötü hissettirir. Gelecekte ne olacağını bilmemek, belirsizlik beyin için bir tehdit sinyali verir, tehdit algısı yaratır ve bunu değiştirebilmek adına çabalarız. Bilmezlikten olabildiğince kaçınırız, bilinmezliği bilinir hale getirmek, belirli hale getirebilmek için de olabildiğince çabalarız. Çünkü başımıza gelecekler hakkında fikir sahibi olmak, önlem almak bize iyi hissettiriyor. Önceden bilirsek bir şeyler yapabileceğimizi, olayların sonucunu değiştirebileceğimizi düşünüyoruz. Böylelikle de saygımızı azaltıyoruz. Hayatımızı kontrol edebileceğimiz fikri bir yere kadar iyidir. Yanlış anlamayın yani hiçbir şey sizin elinizde değil. Hiçbir şey yapmayın, öylece pasif durun demek istemiyorum. Zaten beni takip edenler böyle demek istemediğimi anlamışlardır ama hani belki ilk kez izleyenler varsa onlara bir açıklama yapma ihtiyacı duydum. Bir yere kadar kontrol algısı iyidir ve gereklidir. Çünkü harekete geçmemizi sağlar. Öğrenilmiş çaresizliği pasifliği engeller. Ancak fazlası da zararlıdır. Malum denge hayattaki en önemli şey. Her şeyde olduğu gibi burada da denge çok önemli. Ölçülü ve dengeli bir kontrol algısı iyidir. Kontrol yanılsaması yani kontrol illüzyonunun fazlalığı ile ilgili en büyük sorun bizi gereksiz yere, yani aslında etkimiz olmayan sonuçlarla ilgili olarak kendimizi gereksiz yere sorumlu hissetmeye, gereksiz yere suçluluk duymamıza, hayal kırıklığına, kaygıya, aşırı düşünmeye ve dolayısıyla da strese yol açmasıdır.
Örneğin “Keşke o gün orada öyle demeseydim, keşke o gün ona dur gitme deseydim bugün böyle olmazdı. Acaba şöyle deseydim bugün ilişkimiz devam eder miydi?” Sonuçta bu düşünce tarzı üzerimizde bir baskı yaratıyor, bir gerilim yaratıyor. Acaba yapmam gereken neyi yapmadım? Ya da acaba gelecekle ilgili yapmam gereken neyi yapmıyorum şu an? Bunu hesaplayabilmek için bu sefer aşırı düşünmeye başlarız. Her türlü olasılığı aklımıza getiririz. Her türlü olasılıkla ilgili önlem almaya çalışırız. Plan yapmak ya da önlem almaya çalışmakla bir sıkıntı yok. Elbette ki bunu yapacağız. Geleceği öngörmeye çalışacağız, plan yapacağız, önlemlerimizi alacağız. Ancak ondan sonra bırak artık gerisini. “Yarın olacak, yarın ne olacak? Ya şöyle olursa?” Bırak önlemini aldıktan sonra bırak. Ancak işte burada duramıyoruz. Bir kısmımız hala düşünmeye ve kaygılanmaya devam ediyoruz. Eğer bir konu hakkında yeterince düşünürsem, yeterince kaygılanırsam problem ortadan kalkacak zannediyorum. Ama öyle olmuyor. Aksine bu daha da fazla probleme yol açıyor. Bazen de geçmiş bitmiş, gitmiş olaylarla ilgili pişmanlık yaşıyoruz. Örneğin keşke orada öyle yapmasaydım, eğer öyle yapmasaydım, bugün çok daha farklı olacaktı her şey. Gerçekten de öyle mi olacaktı acaba? Değiştiremeyeceğimiz biz bir geçmişi ya da tahmin edemeyeceğimiz bir geleceği ne sıklıkla kontrol altına almaya çalışıyoruz? Belki de korkularımız ile yüzleşmek. Sürekli düşünerek boşa kürek çekmek yerine kendimizi o belirsizliğin kollarına bırakmak
bize daha iyi gelecek. Tıpkı yüzmede ya da bisikleti öğrenmede olduğu gibi. Şöyle yüzmeyi ya da bisiklet kullanmayı öğrendiğiniz günleri düşünün. O zamanları bir aklınıza getirmeye çalışın. Aman düşmeyim aman bu olmayayım dedikçe, kendimizi attıkça daha çok dibe batarız, daha çok sıkıntı yaşarız. Halbuki kendimizi rahat bıraktıkça bir bakmışız ki başarmışız. Belki de bir süre sonra kenara çekilip bırakmak lazım o kaygıları, korkuları, kontrol illüzyonunu, her şeyi aşırı düşünerek, kontrol etmeye çalışarak. Tedbir önlem almaya çalışarak yüzleşmekten kaçtığımız, korktuğumuz o şey ne? Üzülmek mi? Kaygılanmak mı? Çaresiz hissetmek mi? Yalnız kalmak mı? Belki de tüm bu duygular o kadar da kötü değillerdir aslında. Korkmayın! Ara sıra acı çekmek bizi tırnak içinde akıl hastası yapmaz. Ara sıra olayları akışına bırakmak bizi sorumsuz yapmaz. Endişelenmek, çaresiz hissetmek bizi korkak ya da zavallı yapmaz. Üzülmek mi geliyor içinden? Üzül! Korkmak mı geliyor? Kork! gerekirse korkacaksın bununla yüzleş, buna engel olamazsınız zaten hayatta bir sürü, bir sürü, bir sürü olasılık ve tehdit var. Her birini hesaplayamayız. Sürekli güçlüymüş ya da korkusuzmuş gibi görünmeye çalışma. Ya da sürekli bu duyguları yaşamaktan kaçma. Zannettiğin kadar korkunç olmayabilir bu duyguları yaşamak. Şimdi bazılarımız şöyle diyebilir “E ne yapalım yani şimdi kendimizi yerden yere mi vuralım, üzülelim, kendimizi harap mı edelim? Biz de yokmuş gibi davranıyoruz.” Bakın genellikle bu duygular geldiğinde yokmuş gibi davranırız, bastırmaya çalışırız.
Ya da tam tersi bazı kişiler de bu duyguların içinde boğulur. Yani bu duyguların seline kendini kaptırır, ser sefil olur. Fakat sadece iki seçeneğimiz yok bu iki seçenek dışında. Yani o duyguyu bastırmak, yok saymak ya da o duygunun içinde boğulmak dışında bir seçenek daha var. Peki nedir o seçenek? O seçenek o duyguyu geldiği zaman onu yaşamak ancak yaşamak demek, o duyguya izin vermek demek. O duyguyla bütünleşmek değil, o duygudan kendini ayrıştırmak, ayrı bir yere koymak ve o duyguların gelip gidişini izlemek. Unutmayın, ne demiştik? Hisler gelip geçicidir. Gelirler ve giderler. Bırakın gelsinler ve gitsinler. Yani o duygular geldiği zaman, siz o duygulara kapıyı kapattığınız zaman onlar yok olmayacaklar. Aksine mahalleden arkadaşlarını toplayıp daha kalabalık bir ekip olarak kapınızı zorlamaya devam edecekler. O yüzden açın kapıyı, bırakın gelsinler içeri. Evi darmadağın etseler bile gelsinler. Vakti gelince zaten gidecekler. Siz yeter ki o duygulara kendinizi kaptırmayın. Kenarda oturun ve gelip gidişlerini seyredin. Şimdi bazılarınız söyleyecek. Ya o dediğin o kadar kolay mı ya? Diyebilir. Çok da haklıdır bunu daha önce deneyimlememiş, tecrübe etmemiş insanların böyle demesi çok normal. Bunu yapabilmek için tabii ki evet, kolay değil. Ancak bunu kolaylaştıran bazı bedensel ve zihinsel egzersizler var. Bunlar hep çabayla ve emekle oluyor. Yani bir Instagram, Tiktok videosu seyrettim hayatım değişti değil. Ne oluyor? Şöyle oluyor. Bunun için düzenli birtakım bedensel ve zihinsel egzersizleri uygulamak gerekiyor. Nedir bu egzersizler? Mesela her egzersizin temeli olan nefes egzersizi, ki bununla ilgili video var şuradan ulaşabilirsiniz. Mesela yine bununla ilgili, yani çevremizdeki olan olayları, kendi bedensel duyumlarımızı dışarıdan bir göz olarak yargısızca izlemek ve kabul etmeyi kolaylaştıran mindfulness tekniği. Onunla ilgili videoma da şuradan ulaşabilirsiniz. Bu videolarda hep bu egzersizleri bizzat yapabiliyorsunuz. Bu öyle bir şey ki, hani yine az önce örnek verdiğim yüzmek ya da bisiklete binmek gibi. Ben size ne kadar sözel olarak yüzmeyi ya da bisiklete binmeyi anlatayım dinleyerek öğrenemezsiniz, deneyimlemeniz gerekir. Onun içine girmeniz gerekir. O yüzden bu egzersizleri bizzat yaptığınızda yaşadığınız da deneyimlediğinizde bir de bakacaksınız ki a evet ya oluyormuş. Evet, bak şu an mesela bana çok kaygılı bir duygu geldi, bir his geldi ve ben kendimi ona kaptırmadım. Gelmesini ve gitmesini dışarıdan bir göz olarak sakince izleyebiliyorum artık, bunu yapabileceksiniz. Ama bunu yapabilmek için dediğim gibi öncesinde bir emek harcamak gerekiyor. Evet hayat belirsiz ve evet geleceği ön göremiyoruz aslında iyi ki de öyle. Çünkü hayatı güzelleştiren şeylerden biri de bu. Düşünsenize bunu bir Sadhguru’nun bir konuşmasında dinlemiştim. Şöyle bir örnek vermişti ve hoşuma gitmişti. Bir film izlediğinizi düşünün. Bu filmi izlediğinizde eğer sonunu tahmin edebiliyorsanız, bu film klişelerden oluşmuşsa böyle bir film size daha keyifli gelir. Yoksa sizi ters köşeye yatıran, sonunu tahmin edemediğiniz bir film mi sizin için daha keyiflidir. Hayatı ya da geleceği bile bilseydik çok sıkıcı olmaz mıydı?