KEDİLER BİZE YAŞAMLA İLGİLİ NE ÖĞRETİR?
Kim derdi ki bu sevimli yaratıklar bize yaşamla ilgili bir şeyler öğretsinler. Aslında gerçekten de kedi davranışlarını birazcık daha yakından incelemeye başladığınızda yaşama ve mutluluğa dair pek çok ipucunu görebiliyorsunuz. Hatta bazen onlara imrenmemek elde değil. İngiliz filozof John Gray’de böyle düşünüyor olmalı ki Kedi Felsefesi Kediler ve Hayatın Anlamı adlı kitabında bize bunlardan bahsediyor. İşte bu videoda hem bu kitaptan bazı bilgileri hem de kendi kedilerimden gözlemlediğim ve edindiğim bazı yaşam derslerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Ponçik’ten yaşam derslerine hazırsanız başlayalım. Kedilerin kedi olmakla ilgili bir sorunları yoktur, oysa insanlar genel olarak doğalarından pek memnun değillerdir ve olmadıkları bir şey olmak için sürekli bir arayış içindedirler diyor yazar John Gray. İnsanlar sürekli bir varoluşsal kaygıdan muzdaripler. Bir anlam bulabilmek için kimi zaman dinlere, kimi zaman başka felsefelere sarılırlar diyor. Oysa kediler güvenlikleri ya da rahatlıkları tehdit edilmediği sürece genellikle kendilerinden ve dünyadan memnunlardır. John Gray’e göre kediler başarabileceklerini ya da başaramayacakları bir şey için değil, sadece hayatı hissetmek için yaşarlar. Charles Bukowski Kediler kitabında şöyle der Etrafta bir sürü kedinin olması iyidir. Kendini kötü hissediyorsan sadece etrafındaki kedilere bak daha iyi hissedeceksin. Çünkü onlar her şeyin olduğu gibi olduğunu biliyorlar. Evet, gerçekten de hayvanlar yaşama direnmektense ona uyum sağlamak ve hayatta kalmak için ellerinden geleni yaparlar. Ben bir hayvan severim. Sokakta çok sayıda kedinin, köpeğin beslenmesi, korunması ve gerektiğinde tedavi ettirilmesi ile ilgili çalışırım. Yaralı, hasta ya da engelli çok sayıda hayvanla ilgilendim ve ilgilenmeye devam ediyorum. Tabii bu da bana onları gözlemleyebilme ve onları daha yakından tanıyabilme fırsatı veriyor. Özellikle engelli ya da hasta hayvanlarla ilgili hep hayranlıkla izlediğim bir şey vardır.
Bu hayvanlar hastalık sürecinde yaşama olabildiğince tutunmaya çalışırlar ve bir şekilde sakat kalarak dahi olsa hayatta kaldıklarında sanki hiçbir şey olmamış gibi mutlulukla oyun oynamaya devam ederler. Felç ya da sakat olsalar bile örneğin bir kedi ya da köpek felç kaldı ya da sakat kaldı diye pek bunalıma girmez. Hayata isyan etmez. Kendini ya da başkalarını suçlamaz. Hayattan vazgeçmez. Sadece devam eder. Yeni duruma olabildiğince uyum sağlar. Tek bir derdi vardır. Hayatını devam ettirebilmek ve içinde bulunduğu anı yaşamak, hayvanlar acıktıklarında yemek yerler, yorulduklarında dinlenirler kendileri ya da yavruları tehdit altında olduğunda bir şekilde kendilerini korurlar. Ancak bunun dışındaki zamanlarda bütün gün oturup bununla ilgili düşünüp endişelenmezler. Tabii bunun sebebi hayvanların korteksinin bizimki kadar gelişmiş olmaması. Yani isteseler de bunu yapamıyorlar. Ancak bu durum onların bize göre çok daha sakin ve huzurlu olmasını sağlıyor. Tabii ki bu demek değil ki tamamen gamsız olalım. Hiçbir şeyi kafaya takmayalım, bunu demek istemiyorum. Ancak belki biz insanlar da şöyle bir hayvanlara bakıp onların anda kalma becerilerinin ne kadar güçlü olduğuna bakıp, belki bizler de sürekli o geçmişte, geçmişin pişmanlıklarında, üzüntülerinde olan ya da geleceğin kaygılarında olan zihnimizi ana çekebilmeyi ve anda şimdi de var olanı olduğu haliyle kabul edebilmeyi öğrenebiliriz. İnsanların hayvanlarla olan ilişkisine baktığımızda çoğu zaman hayvanların insanlara hizmet etmek üzere evcilleştirildiğini görüyorsunuz. Atlar, inekler, koyunlar, tavuklar ve hatta köpekler insanoğlu bir şekilde kendi çıkarı için onları kullanmıştır ve fayda elde etmiştir. Ancak kediler hiçbir zaman tam anlamıyla evcilleştirilememiştir ve kedilerle olan ilişkilerimize baktığımızda hizmet eden taraf daha çok insanlardır.
Yani diyebiliriz ki aslında insanlar kedileri evcilleştirmemiştir. Kediler belki de insanları evcilleştirmiştir. Benim evimde de dört tane kedi var ve bazen ben de onlara hizmet ederken, onların tuvaletlerini temizlerken, yemeklerini hazırlarken bazen kullanıldığımı hissediyorum ve hiçbir zaman onlardan bana karşı bunlardan dolayı minnettar bir tavır göremiyorum. Kediler ilişkilerinde seviyelidir. İnsan arkadaşlarına çok düşkün olabilirler ancak onlara asla yapışmazlar. Yani hiçbir zaman bir köpek gibi olmazlar. Ayrıca kendilerini onları sevenlerin bir malı ya da kölesi olarak görmezler. Eğer canları bizimle kalmak istiyorsa kalırlar. Eğer canları kendilerini sevdirmek istiyorsa sevdirirler. Ancak asla onları yanınızda kalmaya ve kendini sevdirmeye zorlayamazsınız. Eğer siz onlara yemek ya da mama verirseniz bunu afiyetle yerler. Ancak vermeyi bırakırsanız bir süre sonra tekrar avlanmaya başlarlar ve başlarının çaresine bakarlar. Kediler tür olarak bağımsız ve yalnızdır. Gerektiğinde diğerleriyle iş birliği yaparlar. Ancak genel olarak yalnız takılırlar. Kediler başka kedileri ikna etmeye çalışmazlar. Kedi Felsefesi kitabının yazarı John Gray, kedilerden feyz alarak asla insanları mantıklı davranmaya ikna etmeye çalışmayın der. Bu bir kediyi vegan olmaya zorlamaya benzer, doğasına aykırıdır. Aslında mantıklı ve rasyonel diye düşündüğümüz çoğu davranışımızın altında mantık değil duygular yatar ve biz mantığı ya da rasyonelliyi kendi inançlarımızı desteklemek için kullanırız. Bazen diyoruz yani ya bu insanlar nasıl bu kadar mantıksızca diye düşünebiliyor? Nasıl bu kadar mantıksızca davranabiliyor? Diye. E çok normal çünkü çoğu duygumuzun ve davranışımızın altında mantık değil duygular yatıyor. İşte yazarımız insanların mantıksızlığından eğer rahatsızsan bir kedi gibi ol ve oradan git. İnsanları ikna etmekle uğraşma diyor. Kediler aşırı derecede meraklı varlıklar.
Hatta bu merakları yüzünden bazen kendilerini tehlikeye dahi sokabiliyorlar. Hatta bazen demeyin. Çoğu zaman kendilerini tehlikeye sokabiliyorlar. İngilizlerin kediyi merak öldürür atasözünü duymuşsunuzdur. Bu açıdan bazen kedilere baktığımda bu merakla eğer insan olsaydınız kesin bilim insanı olurdunuz diyorum. Evet, merak iyidir. Belki de kedilerden öğrenmemiz gereken şeylerden bir tanesi de budur. Tabii dozunda bir merak. Merak bizi öğrenmeye ve araştırmaya teşvik eder ki bu da beynimizi ve zihnimizi genç tutar. Kedileri gözlemleyenler bilirler, kediler uzun süre hareketsiz kaldıklarında mesela yattıklarında, uyuduklarında kalktıkları zaman çeşitli esneme hareketleri yaparlar ve bu esneme hareketleri ilginç bir şekilde bazı yoga pozlarına çok benziyor. Esnemek, bedenimize ve ruhumuza çok iyi gelir. Bununla ilgili detayları merak ediyorsanız Psoas kasıyla ilgili yaptığımız videoyu izleyebilirsiniz. O zaman belki de kedilerden öğreneceğimiz bir diğer derste esneme hareketleridir. Ve tabii ki oyunculukları. Kediler her durumda ve her koşulda oyun oynayabilirler. Bu onların rutinin düzenli bir parçası. Peki bizler günlük yaşamın koşturması içerisinde oyuna, eğlenceye, hobilerimize ne kadar vakit ayırıyoruz? Belki kedilerden öğreneceğimiz bir diğer ders her zaman oyun oynamak için vakit buldur. Bu videoyu Amerikalı şair Walt Whitman’ın dizeleriyle bitirelim. Hayvanları uzun uzun bakıyorum da ben de onlar gibi hayvanlaşıp yaşayabilirim diyorum. Hepsi kendi aleminde öyle huzur içinde hallerinden sızlamazlar. Kan ter dökmezler. Karanlıkta gözleri açık uzanmıyorlar ve ağlamıyorlar günahlarına. Tanrıya olan borçlarını konuşup midemi bulandırmıyorlar. Hepsi hoşnut, hiçbirinin mal manat hırsıyla gözü dönmüş değil. Hiçbiri ne öbürünün ne de kendi türünden binlerce yıl önce yaşamış birinin önünde diz çökmüyor. Hiçbiri dünyanın ne en mutsuzluğu ne de en saygın değeri.