ELEŞTİREL İÇ SESİ SUSTURMA- İç sesle Baş Etme Teknikleri

İnsanların çok nadir bir kısmı bir iç sesleri olmadığını belirtse de çoğumuzun içinde zaman zaman bizi destekleyen, çoğu zaman ise bizi yargılayan, eleştiren, suçlayan, yerden yere vuran bir iç sese sahibiz. Bununla ilgili topluluk kısmımızda bir anket yaptık. Bu ankette an itibariyle 2 bin 600 kişi oy kullandı ve oy kullananların yüzde 71’i kendilerini acımasızca eleştirdiklerini ifade ettiler. Peki bu acımasız iç sesle baş edebilmek için neler yapabiliriz? Hatta belki de onu kendi lehimize kullanabilir miyiz? Detaylar videoda. İç sesimiz ile baş edebilmemizin ilk adımı fark et seyret, yaz aşaması. Bir şey değiştirebilmenin ilk adımı onu fark etmektir. Düşünün üzerimdeki kazakta bir leke var. Bu kazağı değiştirebilmek için öncelikle bu lekenin farkına varmam gerekiyor. Çoğu insan kendi kendisiyle yaptığı konuşmaların tam olarak içeriği nedir? Bu içeriğin yüzde kaçı gerçekten çok yıpratıcı, zarar verici konuşmalar, yüzde kaçı destekleyici konuşmalar? Peki bu konuşmalar daha çok neler hakkında oluyor? Ne zaman ortaya çıkıyor? Çok da farkında değil. İşte ilk aşamamış da kendimize bir hafta 10 günlük bir süre vereceğiz ve bu bir hafta 10 günlük süre boyunca kendi iç gözlemimizi yapacağız. Farkındalığımızın biraz daha iç sesimize dönük olduğu bir, bir hafta, on gün geçireceğiz. Kendi kendimizi fark edeceğiz. Acaba yaşadığımız olumlu ya da olumsuz deneyimlerin ardından bu iç ses bize neler söylüyor bunu fark edeceğiz ve bir yerlere not alacağız. Bakın not alma kısmı da çok önemli. Mutlaka not alın, sadece fark etmekle kalmayın. Somut bir şekilde bu verileri görebilmek için o notlara ihtiyacımız var. Aynı zamanda yazarak somutlaştırdığınızda çok daha etkili oluyor çalışmalar. Peki birinci adımımız kendimize bir hafta on gün süre vermek.

İç sesimizi fark etmek, seyretmek ve yazmak dedik. Burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Dikkat ederseniz şunu demedim. Fark et, dinle yaz demedik. Fark et, seyret yaz dedik. Peki neden bunu yaptık? İç sesinizi seyredin ama onu dinlemeyin. Dinlemek ve seyretmek arasındaki farkı birazcık daha açıklamak istiyorum. İç sesinizi fark ettiğinizde evet onun orada olmasını izin verin. Onu bastırmaya çalışmayın ya da onunla savaşmayın, ona cevap vermeyin. Ya da onun seline kapılıp gitmeyin. Onun etkisi altına da girmemeye çalışın. Ama onun orada olduğunu fark edin ve fark ettiklerinizi not alın. Adeta bir başkasını zihnini seyreder gibi çocuksu bir merakla, yargısızca, objektif bir şekilde kendi zihninizi gözlemleyici olun, gözlemleyen olun. Bu çalışmayı kendi adıma ilk kez yaptığımda gelecekle ilgili ne kadar çok olumsuz konuştuğunu bu iç sesin ve hayattan ne kadar çok şikayet ettiğini fark etmiştim. Bir bakın bakalım siz neleri fark edeceksiniz? Bu bir hafta on günlük çalışma boyunca. Efendim İkinci Adımımız O No Anla Adımımız, Fark ettik, seyrettik yazdık, ardından onu anlamaya çalışıyoruz. Neden? Bakın Mevlana çok güzel söylüyor, anlamak bilmektir, bilmek af etmektir diyor. Ne kadar muhteşem bir söz. Aslında kendimizi affedebilmek için öncelikle kendimizi anlayabilmemiz gerekiyor. Neden içimizdeki bu ses bunu yapıyor? Neyin peşinde? Bundan çıkarı ne? Neden sürekli beni acımasızca yargılıyor ve eleştiriyor bunu anlamaya çalışmak? İç sesimiz ile baş edebilmenin önemli adımlarından bir tanesi. Dikkat ederseniz bu iç ses genellikle hayatınızda bir değişiklik olduğunda ya da yeni bir şeylere başlamak üzereyken daha çok ortaya çıkar ve sizi rahatsız eder ve çoğunlukla sizi sabote edip yeni girişimlerde bulunmanızı engeller. Peki neden? Gelin bunu biraz anlamaya çalışalım.

Çok özetle çocukluk yıllarından itibaren yaşadıklarımızla, deneyimlerimizle anne babamızın bize söylemleriyle gözlemlediklerimizle dış dünyaya, hayata, diğer insanlara ve kendimize dair bazı inançlar oluştururuz. Bu inançları sınırlı çocuk zihnimizde oluştururuz. Bu inançlar kendimizle ilgili olabileceği gibi diğer insanlarla hayatın geneliyle ilgili de olabilir. Mesela hayat kötüdür, insanların geneli kötüdür, erkeklere güvenilmez. Eğer herkes beni sevmezse ben değersiz. Eğer başarılı olmasam, eğer hata yaparsam, kabul edilmem, sevilmek için herkesin beni sevmesi gerekir. Sevilmek için mükemmel olmalıyım gibi kendime dair ya da hayata ve diğer insanlara dair bazı inançlar geliştiririm ki biz bilişsel psikolojide buna şemalar diyoruz. Bu konuyla ilgili eğer daha detaylı bilgi isterseniz şemalarla ilgili oynatma listemdeki videoları izleyebilirsiniz. Çocukluğumuzdan itibaren geliştirdiğimiz bu şemalar aslında gereklidir. Çünkü neyin nasıl olduğuna ve olması gerektiğine dair bize bir çerçeve sunar. Bu yüzden de hayatla baş ederken bizi iyi ve güvende hissettirir. Yani içeriğinde uyumsuz şeyler olsa bile içeriğindeki o inançlar genellikle sınırlı çocuk bilincimizle oluşturduğumuz, çoğu zaman da hatalı sınırlayan inançları olsa bile hayatla baş ederken elimizde bir rehber kitap bir pusula gibidir ve tanıdık bilindik olduğu için bizi güvende hissettirir. Gerçekten de şemalar bazen bizi hata yapmaktan koruyabilir, incinmekten koruyabilir. İşte bu şemalar, yani çocukluktan itibaren geliştirdiğimiz hayata dair, insanlara dair, kendimize dair o katı inançlar bizim konfor alanımızı oluşturur. Bu konfor alanının içerisinde biz huzurluyuzdur. Çünkü her şeyi tanıdık ve bilindiktir. Her şey gözlemlediklerimiz ve deneyimlediklerimiz sonucunda oluşan bilgilerden oluşur. Yeni hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla bu ortamın içerisinde huzurluyuzdur. Bu ortamın içerisindeki inançlar bizi yıkıcı, zarar verici, acı verici bile olsa önemli değil.

Bilindik ya o huzur olması için yeterli. Neden? Çünkü bilinçaltımız için bilinmeyen, yeni, denenmemiş, daha önce öğrendiklerimize uymayan her türlü bilgi tehdit demektir. Bilinçaltımızın temel görevi bizi hayatta tutmaktır. Canlılığımızı korumaktır ve bununla ilgili her türlü riski sürekli hesaplamak ister. Eğer sen şimdiye kadar oluşturulmuş o konfor alanının içerisinden çıkıp bilinmeyen yeni bir şeye doğru adım atarsam ya da adım atmaya yönlenirsen, işte o zaman o konfor alanı seni kendine doğru tekrar geri çekmeye çalışır. Çünkü bu alan yani konfor alanının dışındaki alan onun için bilinmeyen bir alandır ve orada tehditleri yeterince hesaplayamayız. Bu yüzden de bu alanı adeta bir ölüm gibi görür ve burayla savaşabilmek için elinden geleni yapar. Yani aslında bilinçaltımız bunu bizi koruyabilmek için yapıyor. Bizi hayatta tutabilmek için yapıyor. Diyor ki bak oraya gitme, oraya gidersen ben orayı bilmiyorum ve orada başımıza neler gelebilir bilmiyorum. O yüzden orası bizim için eşittir ölüm diyip bizi tekrar konfor alanımıza geri çekmeye çalışıyor ve bunu yaparken ki amacı da hayatımızı korumak, canlılığımızı sürdürmek. Tabii yeni olan her şey konfor alanının dışında kaldığı için bu tür durumlarda daha çok iç sesimiz sert bir şekilde bizi yargılar. Yeni derken illa yaşamdaki yeni bir adım olması şart değil. Şu ana kadar öğrendiklerinize ters gelen, şu ana kadar inandıklarınıza ters gelen bir durumda da aynı şeyi, aynı davranışı sergiliyor. Aslında diyeceksiniz ki e çektiği konfor alanı da sonuçta bize zarar veren bazı inançlarla dolu. Neden bu alana bizi geri çekmeye çalışıyor? Çünkü bilinçaltı onun ayrımını yapamıyor. Yani bilinçaltı için güvenli ve güvensiz ayrımı var. Bilindik olan, tanıdık olan güvenlidir.

Dolayısı ile şimdiye kadar kaydettiği bilgilere göre güvenli olarak addettiği ortama seni geri çekmeye çalışıyor. O ortamın içerisindeki veriler aslında sana zarar veren veriler olsa dahi hiç önemli değil. Tanıdık bilindik ya onun için yeterli. Bu yüzden çoğu insan kendilerine acı veren ilişkilerden, insanlardan kolaylıkla kopamazlar, dönerler dolaşırlar yine onlara doğru çekilirler. Neden? Özellikle değersizlik inancına sahip kişilerde bunu çokça görürüz? Neden bunu yaparlar kendilerine? Çünkü acı verici de olsa o ilişkiyi, o ortam, o durum onlar için tanıdık ve bilindiktir. Ve bu tanıdık bilindik olma hali tuhaf bir şekilde kişiye kendini evinde hissettirir. Bilmek, anlamaktır, anlamak, affetmektir demiştik ya. O zaman şunu bilelim. O yargılayıcı iç sesimiz aslında kendince bizi koruyabilmek, canlılığımızı sürdürebilmek için, onun kayıtlarında öyle yazdığı için, bir şekilde tehdit hissettiği an o iç sesleri devreye sokuyor ve kendince bizi uyarıp konfor alanına geri çekmeye çalışıyor. Efendim üçüncü adımımız onunla konuşmak. Kiminle konuşmak. Kendimizle mi? Hayır, kendimizle değil, iç sesinizle. Nasıl yani? İç sesimiz biz değil miyiz? Hayır değiliz. İç sesimiz aslında bize ait olmayan, zamanında kaydedilmiş. Başkalarına ait olan sesler. Biraz üzerinde düşündüğünüzde onların kime ait olduğunu bulabilirsiniz. Bunlar bazen sizi koruma amacıyla anne babanızın sesleri ve sözleri olabilir. Mesela dikkat et sakın o işe girme. Zarar göreceksin, batacaksın gibi bir şey söylüyorsa iç sesin belki de o iç ses annenin ya da babanın sesi ya da belki de kötü bir öğretmeninin sesi. Ve sana diyor ki. Zaten başarabilsen şaşardım. Senden de bu beklenirdi. Ya da belki de bir arkadaşının sesi. Aptalsın sen! Diyor. Hatırlarsanız düşüncelerle baş etme videolarımda unutmayın siz düşünceleriniz değilsiniz. Daha fazlasısınız. Siz başka, düşünceleriniz başka diyordum. Sen başka düşüncen başka? Kendini düşüncenle bir tutma, onu ayrıştırır ayrı bir varlık olarak gör. Aynı şey aslında iç sesimiz için de geçerli. Sen başka yargılayıcı, iç sesin başka, kendine ayrı onu ayrı bir varlık olarak gör. Kendini ondan ayrıştır. Gözlemleyen sen ve yargılayıcı iç sesin. Şimdi sen ve iç sesin arasında bir konuşma yapacağız. Bu konuşma olabildiğince naif, yumuşak, sakin ve anlayışlı bir konuşma olacak. Bu konuşma sırasında birbirimize bağırıp çağırmayacağız. Bu konuşma sırasında bilinçli zihnimiz yani biz en azından daha sakin, daha anlayışlı, daha yumuşak olacağız. Tıpkı çok sevdiğimiz birisiyle naif bir konuşma yapıyormuşuz gibi. İç sesinizin sizi yargılandığını ya da kötü hissettirdiğini fark ettiğiniz an onunla şöyle bir konuşma yapabilirsiniz. Sevgili iç sesim, seni duyuyorum biliyorum. Nokta nokta diyerek aslında beni korumaya çalışıyorsun. Burada nokta nokta diyerek kısmı iç sesinizi size söylediği o yargılayıcı şeyleri ekleyebilirsiniz. Bunu kendince beni korumak için yapıyorsun, mesajını aldım. Dikkatli olacağım. Ancak sen bunu bu şekilde söylediğin zaman kendimi kötü hissediyorum. Ben iyilik halimi koruyarak da önlem alabilirim. Bu sırada yani iç sesinizle konuşurken bir takım bedensel rahatsız edici bedensel duyumlar hissedebilirsiniz. Mesela kalp çarpıntısı, iç sıkıntısı, bedensel birtakım kasılmalar gibi. Lütfen bunları da bastırmaya çalışmayın. Bunlarla savaşmayın ya da bunlara kapılıp gitmeyin. Bunları da yine dışarıdan bir göz gibi gözlemleyin. Merak etmeyin onlar siz onlara karşı tepkisiz kaldıkça, yani onlara kapılıp girmedikçe ya da onlarla savaş olmadıkça onları bastırmaya çalışmadıkça bir süre sonra onlar da gidecekler. Tıpkı denizdeki dalgalar gibi demiştik hatırlarsınız diğer videolarımızda. Gelirler ve giderler. Gelmelerini ve gitmelerine izin verin.

Bu bedensel duyumların da ve dışarıdan bir göz gibi onları izleyin sadece. Orada olmalarına izin verdiğiniz için, yani onlarla savaşmadığınız için zaten çok uzun kalmayacaklar ve bir süre sonra gidecekler. Burada amacımız ne? Burada bakın hayatta kalma güdüsüyle bilinçaltımız devreye giriyor ve bize bir şey söylüyor o iç ses aracılığıyla. Eğer ben bunu yok sayarsam, görmezden gelirsem, onunla savaşırsam bir şekilde o hayatta kalma güdüsü o kadar güçlü ki o daha da güçlenmiş bir şekilde sesini yukarılara doğru çıkartarak benimle konuşmaya başlayabilir. O yüzden aslında ben bu konuşmayla bilinçaltına şu mesajı veriyorum. Tamam mesajın alındı. Ben seni duydum, merak etme mesajını veriyorum. Dolayısıyla bu anlamda da o da rahatlamaya başlıyor. Dördüncü aşamamız kanıtlar sunma aşaması. İç sesimiz ile konuşurken onu anladığımızı ve mesajı aldığımızı belirttikten sonra onun söylediklerine karşı daha alternatif, daha yapıcı ve gerçekçi cümleler oluşturabiliriz. Örneğin iç sesimiz hiçbir şeyi beceremiyorsun diyorsa, yo aslında çok iyi yaptığım şeyler de var. Mesela geçen hafta şunları şunları şunları yapmıştım. Bakın burada kanıt sunmanız da önemli. Yani geçtiğimiz hafta şunları şunları yapmıştım kısmı bu kanıt kısmı oluyor. Yani bir taraftan gerçekçi de olmalı yaptığımız açıklama ya da iç sesiniz yine başaramadın dediyse zaten başarsan şaşardım gibi bir şey söylediyse olsun en azından denedim. Hatalarımı gördüm ve daha iyisini yapabilmek için bu hatalarımdan ders aldım diyebiliriz. Beşinci aşamamız öz şefkat meditasyonu. Efendim o iç sesimizin yaraladığı, darp ettiği, kırıp döktüğü benliğimizi bir nebze olsun iyileştirebilmek, içimizdeki o yaralı çocuğa bir parça şefkat gösterebilmek, ona dokunabilmek, ona ihtiyaç duyduğu şeyleri söyleyebilmek için çok etkili bir meditasyondur. Kanalımda çok etkili bir öz şefkat meditasyonu var.

Şuradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca yorumlara da bu meditasyonun linkini koyacağım. Müsait bir zamanınızda odaklanarak bu güzel meditasyon uygulamanızı öneririm. Efendim altıncı aşamamız olumlu iç konuşmalar geliştirmek. Şimdi olumsuz iç konuşmaların bedensel ve ruhsal sağlık üzerindeki etkileri malum. Olumsuz, yıpratıcı, yargılayıcı, suçlayıcı iç konuşmalarına daha çok sahip olan kişilerin depresyona girme oranları ya da ruhsal sıkıntı yaşama oranları diğerlerine oranla araştırma sonuçlarına göre üç kat daha fazla en az. Zaten depresyondaki hastaların özellikle en temel belirtilerinden bir tanesidir bu yargılayıcı, olumsuz, eleştirel iç sese çok yoğun biçimde sahip olmaları. Peki, olumsuz konuşmaların etkileri belli. Olumlu konuşmalar acaba ne kadar etkili üzerimizde? Evet, gerçekten de bunun tam tersini yaptığımızda, yani kendimizle destekleyici bir şekilde konuştuğumuzda ben yapabilirim, ben başarabilirim gibi gerçekten de performansımızı olumlu yönde etkilediğine dair birtakım bilimsel çalışmalar var. Fakat ben sizin de daha ilginç bir şeyi paylaşmak istiyorum. Bu çok şaşırtıcı değil çünkü bence evet olumlu yönde etkiler bu olumlu konuşma. Benim için ilginç olan şey ise şuydu araştırmalarım sırasında kendinizden bir başkasıymış gibi bahsederek kendi kendinize destekleyici konuşmalar yaptığınızda performansınızı üzerindeki etkisi daha fazla oluyor. Yani ben yapabilirim, ben başarabilirim demek yerine mesela hadi özlem sen yaparsın, sana güveniyorum, hadi kızım dediğimizde bu çok çok daha etkili oluyor üzerimizde. Kişisel gelişim ve psikoloji eğer ilgi alanınız içerisinde ise doğru yerdesiniz, bu kanalda her hafta iki tane yepyeni video yüklüyoruz bu konularla ilgili eğer kendinizi daha yakından tanımak ve bir takım ruhsal ve bedensel durumlarla ilgili öneriler almak istiyorsanız kanalımıza abone olmayı unutmayın. Eğer videoyu beğendiyseniz beğen tuşuna basarak ve aşağıya yorum yazarak bize destek olabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir