ACILARA KARŞI NASIL DAYANIKLI OLUNUR? Psikolojik Dayanıklılık Nasıl Artar?

Hayatın acılarına karşı daha dayanıklı olan insanların üç sırrını konuşacağız bu videoda.

Böylelikle belki de biz de bunları kazanabilir ve kendimizi zor günlere hazırlayabiliriz.

Yaşamda büyük ama gerçekten büyük acılar çekmiş, travmatik olaylar yaşamış, zorlu koşullardan geçmiş, yaşadığı acılar karşısına belki eğilmiş, bükülmüş ama kırılmamış, yani psikolojik olarak dayanıklı insanların hayatları özel ilgi alanım.

Hatta kanalımızda da bununla ilgili ilham verici hikayeler başlıklı bir oynatma listemiz var.

Aslında asıl ilgi alanım bu kişilerin kişisel özellikleri, bakış açıları, alışkanlıkları, hayatı nasıl algıladıkları.

Çünkü eğer biz de bunları bilirsek ve bunları uygularsak, kendimizi zorluklara karşı daha dayanıklı bir hale getirebiliriz.

Bu yüzden de çokça bu tür insanların videolarını izledim, hayatlarını okudum, dinledim ve ortak bir takım noktaları paylaştıklarını gördüm.

Bu noktalardan üç tanesini bu videoda konuşacağız.

İlki ile başlayalım.

Bahsedeceğimiz ilk ortak nokta, bu insanların gerçekçi olmaları ve gördüğü gerçekleri kabul etmiş olmaları.

Genellikle iyimser ya da daha dayanıklı insanların pek gerçekçi olmadıkları, pembe bir hayal dünyasında yaşadıkları düşünülür.

Oysa genellikle durum bunun tam tersidir.

Acı verici bir durumla karşılaştığımızda genellikle ilk tepkimiz onu yok saymaktır, içten içe inkar etmektir, yokmuş gibi davranmaktır.

Karşılaştığımız gerçeğin büyüklüğü ve onun beraberinde getirdiği acılar o kadar ağırdır ki, henüz bunu karşılamaya hazır olmadığımız için benliğimizi korumak adına yok sayma savunma mekanizmasını devreye sokarız.

Babamı ani bir şekilde kaybettikten sonra mezarlığa gittiğimizde hiçbir zaman onun mezar taşına bakmadım.

Evet oraya gidiyordum, bedensel olarak oradaydım ama kafam hep diğer mezar taşları ve onların hikayeleriyle doluydu.

İşte dayanıklı insanlar acının hayatın bir parçası olduğunu fark etmiş ve bunu kabul etmiş insanlar.

Genellikle kafalarında, zihinlerinde hayatla ilgili çok katı ve gerçekçi olmayan bir takım inançlar yok.

Aslında bizi dayanıksız hale getiren, kırılgan yapan hayatla ilgili bu katı ve çoğu zamanda mantıksız inançlarımız ve bunlara tutunmamız, bunları mutlak gerçeklik zannetmemiz.

Mesela güzel ve anlamlı bir yaşam hep keyifli olaylarla doludur.

Daha çok keyifli olaylar vardır.

Hep iyi hissetmeliyim, acı bir şey yaşarsam buna dayanamam, katlanamam.

Hayattaki amacımız sadece keyif almaktır.

Kötü şeyler hep başkaları içindir, benim başıma gelmez ki.

Kötü şeyler iyi insanların ve inançlı insanların başına gelmez.

Hayat mükemmel olmalıdır ve mükemmel bir hayat da acı içermez.

Bu inançlar, farkında olmasak da içten içe sahip olduğumuz bu inançlar hayata karşı bizi daha dayanıksız bir hale getirir.

Çünkü hayat pek de düşündüğümüz gibi değildir.

Hayatta acı vardır ve olacaktır.

Hatta acı hayatın önemli bir parçasıdır ve belki de o kadar da kötü bir şey değildir.

Zira ondan iyi bir öğretmen yoktur.

Bu hayatta amacımız sadece keyif almak değildir.

Gelişmek ve öğrenmek de bu işin bir parçasıdır.

Ve bunun için de acı kaçınılmazdır.

Yunan şair Melandros, “Eziyet çekmemiş bir insan eğitilemez.” diyor.

Dostoyevski ise, “Gerçek bir acı bir aptalı bile zeki yapabilir.” diyor.

Annenizi, babanızı, sevdiğiniz bazı insanları bir gün kaybedeceksiniz.

Birileri sizi incitecek, birileri sizi kıracak.

Kazıklanacaksınız, bunlar olacak.

Sürekli ama sürekli huzur içinde olduğumuz, hiçbir zaman hiçbir şeyi kaybetmediğimiz, hep keyif içinde dolaştığımız o güzel, tatlı günleri beklemeyin.

Çünkü bu olmayacak.

Hayatta tatlı kadar acı da, ekşi de olacak.

Ve belki de hayata tadını veren asıl şey de bu.

İşte dayanıklı insanlar o sonsuz tatlı günleri beklemek yerine, hayatı olduğu gibi kabul edip, yaşamlarına devam ediyorlar.

Onların kabul ettiği bir diğer gerçek ise şu.

Acı sadece belirli durumlar ve belirli insanlar için değildir.

Aslında o hepimiz içindir.

Bu yüzden de başlarına gerçekten acı verici büyük bir olay geldiğinde, “Neden ben?

Nasıl olur da benim başıma böyle bir şey gelir?”

pek demiyorlar.

Çünkü acının herkes için her an olabileceğinin farkındalar.

Yani hayata karşı katı bir tutuma değil, daha esnek bir tutuma sahipler.

Bu da onları daha güçlü yapıyor.

Tıpkı bambular gibi, rüzgarla eğilen ama kırılmayan bambular gibi.

İnşaat alanında yapılan çalışmalar özellikle basınca karşı ve yük taşıma kapasitesi açısından, bambuların beton ve çeliğe göre çok daha dayanıklı olduğunu gösteriyor.

Bambuya bu dayanıklılığı veren şey aslında onun esnekliği.

Yine bir Japon atasözü, “Esneyen bambu, direnen meşeden daha kuvvetlidir.” der.

Benzer bir durum bizim psikolojik sağlığımız için de geçerli.

Esneyen kişiler daha dayanıklılar.

Tabii dayanıklı deyince yanlış anlaşılmasın.

Yani dayanıklılık demek, üzülmemek, işte hiç üzülmemek, hiç ağlamamak, efendim hiç kaygılanmamak demek değil.

Dayanıklılık aslında başından beri verdiğimiz o örnek gibi, yani bambu olmak gibi.

Dayanıklı insanlar da üzülüyorlar, kaygılanıyorlar, öfkeleniyorlar, motivasyonları düşüyor.

Ancak bu onları kıramıyor.

Yaşamdaki bir takım zorlu tecrübeleri minimum zararla atlatıp yollarına devam ediyorlar.

İkinci ortak nokta, anlam bulmak ve akışta olmak.

Nietzsche’nin harika sözü, “Nedeni olan insan hemen her nasıla katlanır.”

Bu maddenin özeti gibi aslında.

Yaşamak için, sabahları yataktan kalkmak için bir neden, bir anlam bulan kişiler, hayatlarında bir amacı olan kişiler buna tutunarak yaşamın yollarını çıkardığı zorluklara karşı daha güçlü kalabiliyorlar.

Ve yine bu anlamla ilgili bir iş, bir aktivite yaptıklarında, bir eylemde bulunduklarında tamamen anda olabiliyorlar.

Ve kafalarındaki tüm o zorlayıcı duygulardan, düşüncelerden, belki takıntılardan kurtulabiliyorlar ve kendi kendilerini onarabiliyorlar.

Buna aslında akışta olma hali diyoruz.

Akışta olduğumuz zaman, zamanın nasıl geçtiğini ya da ne kadar yorulduğumuzu anlamayız.

Çünkü o yaptığımız iş bizim için çok anlamlıdır, çok önemlidir ve çok büyük keyif alırız.

İşte bizi akışta tutan bir işimiz ya da bir aktivitemiz, düzenli bir takım eylemlerimiz varsa, bu bizi psikolojik olarak çok daha dayanıklı bir hale geçiriyor.

Ve bir diğer özellik, bu kişilerin daha çok kontrol alanlarına odaklı olmaları.

Dayanıklı insanların bir diğer özelliği, onları kurtarmaları için birilerini ya da mükemmel koşulları beklememeleri.

Var olan durumu kabul ediyorlar ve bu durumda neleri değiştirebilirim, neleri değiştiremem.

Peki değiştirebileceğim şeylerle ilgili neler yapabilirim?

Bunun üzerine kafa yorup daha çok ardından da harekete geçmeleri.

Biliyorsunuz yaşamda direkt olarak değiştirebileceğimiz unsurların bulunduğu alana kontrol alanı diyorduk.

Bu alanın içerisinde kendi seçimlerimiz, kendi eylemlerimiz, düşünce biçimimiz, yapıp ettiklerimiz vardı.

Hava durumu, küresel krizler, diğerlerinin düşünceleri, davranışları, duyguları gibi direkt olarak değiştiremeyeceğimiz unsurların bulunduğu alana ise kontrol dışı alan diyorduk.

Başıma bir takım krizlerin ya da bir takım kazaların gelmesini belki engelleyemem ama bu durumlar karşısında nasıl tepki vereceğimi, bu olayı yorumlama, algılama biçimi mi ise değiştirebilirim.

Yani başıma bir şeylerin gelmesi belki kontrol dışı alanda ancak başıma gelen bu şeyle ne yapacağım, buna nasıl tepki vereceğim ise kontrol alanımda.

İşte dayanıklı insanlar sürekli kontrol dışı alana odaklanıp şikayetlenmek, söylenmek ya da kendilerine acımak yerine kendi kontrol alanlarına odaklanıp bu olayın onlara kattıkları ve öğrendikleri dersleri de yanına alıp neler yapabileceklerine bakıyorlar.

Yaşamın zorluklarına, acılara, zorlayıcı duygulara karşı daha dayanıklı olabilmek için size yardımcı olabilecek bedensel ve zihinsel teknikleri merak ediyorsanız doğru kanaldasınız.

Bu kanalda bununla ilgili yüzlerce video bulabilirsiniz.

Bunun için hemen kanalda oynatma listeleri bölümüne gidip ilgili oynatma listesindeki videoları izleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir